bugün

hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları

Çok hafif uzun olacak yazım. Ama okuyana hem keyif hem de umut verecek cinsten olacağına inanıyorum.

17 yıl evvel. Abim tıp fakültesi öğrencisi. Ben de üniversite sınavına hazırlanıyorum. Başarılı bir öğrenci sayılmazdım fakat aptal biri de değildim. Neyse dedim abi ben yanına geleyim seninle birlikte hazırlanayım sınava. Gel dedi. Topladım bavulumu gittim yanına. Yurtta O’nun odasına yerleştim. Yani O kadar içler acısı ki halimiz yoksulluktan bot yiyecek durumdayız. Evden metelik gelene kadar biz sefilleri oynuyorduk abimle. Bursların yetmediği, karın gurultumuzun senfoniler düzenlediği, abimin ve benim midelerimizin derslerde konçerto sunduğu o açlık krizlerinden birinde;

Sabah saat altı. Yurdun kantinine o saatte ekmek geliyor. Dedim abi ekmek çalıcam. Üzerinde düşünüp durduk ama ikimiz de biliyoruz ki başka çaremiz yok. Borç da isteyemiyoruz kimseden. Karar verildi. O ekmek çalınacak..

Giydim montumu -ki içinde ekmek belli olmasın- indim yavaşça aşağıya. Raskolnikov gibi soğuk terler döküyorum. Sanki cinayet işleyeceğim.. üzerimde bir tedirginlik bir telaş. Ya yakalanırsam?

Ekmekleri gördüm. Sıcak havası ve mis kokusu hala yüzümdedir o ekmek sandığının. Titreye titreye Aldım bir tanesini koydum koynuma. Kalbim nasıl atıyor anlatamam. Kameralardan gizlenmeye çalışıyorum bir yandan. Merdivenleri öylesine hızlı çıkıyorum ki sanki Everest’e tırmanıyorum ve o zirve bir türlü gelmiyor.

En sonunda vardım odaya.
Kalbimin normal seyrine gelmesi uzun zaman aldı. Oturdum yatağa. Ekmeğe bakıyoruz ikimiz de. O ekmeği öylesine iştahla yedik ki şimdi önümüzde dünyalar var ama o ekmek kadar kıymetli gelmiyor bize.

Bu girizgâhın sebebi şu arkadaşlar.
Abim yakın zamanın profesör adaylarından biri. Kardiyoloji alanında birkaç yıl sonra nam salacak kadar işinin ehli bir bilim insanı. Bodrum’da düzenlenen konferansına katıldım. Konuşmasını yüzlerce profesör ve doçent doktor arasından dinledim. 29 Ekim dolayısıyla yaptığı konuşma o kadar keyifli o kadar duygusaldı ki hem güldürdü hem de ağlattı. Tüm salonun kendisini ayakta alkışladığını görünce o’nun adına duyduğum gururun ve mutluluğun tarifi yoktu.

Akşam oldu.
Oturduk bir bara.
Söyledik biramızı.
Abi kardeş konuşmadan birbirimize bakıp duruyoruz. Geldiğimiz nokta, yurtta telaşla yediğimiz ekmeği hatırlayınca inanılmaz geliyor insana..

-Doktor!.
+Efendim!
-Çaldığımız ekmeği hatırlıyor musun?
+Unutmayacağım tek şey olabilir..

gülümsedik acı acı.

-kaldır o zaman şişeyi doktor..(süslü cümleleri kurmayı severim ahah)

“Acılar geçer,
Rüzgar diner,
Ömür tazelenir,
Yeni sayfalar aralanır.
Umarım ki bundan sonra
Hep güzel hatıralar çoğalır.
Şerefe abicim!

-Şerefe çeyreklik!,,

Not: ekmeği çaldıktan 15 gün sonra, yine bir başka sabahın altısında ve yine mis kokan o ekmek sandığına çaldığım ekmeğin parasını bıraktım gizlice. Allah kimseye yaşatmasın böyle zamanlar.