bugün

akşam sefası

aslında bu sabah marcus haiderin seslendirdiği sway parçasını ekleyeceğim loris karius entryimi düşündüm bir ara yolda iş yerime doğru arabamı sürerken.

sonra bir mesaj geldi. içinde başrol olduğum.

ve aklıma 1989 yılının yaz mevsimini düşürdü. iki katlı bahçeli evimizde geçirdiğimiz son yaz idi. sonrasında aynı mahalle kültürü devam etse de apartman dairelerine ve üç oda bir salonun en büyük odasını nasıl kaparım düşüncelerine dalacaktık önümüzdeki yıllarda. çünkü kapitalizm öyle düşünmemizi gerektiriyordu ve bizler sadece gerekeni yapmak zorunda olan insanlardık, fazlası olamadık asla.

neyse 89 yazına geri dönersek ; mahallemize yazları tatile gelen ailenin kızı olan kıvırcık saçlı, mickey mouse t-shirtlü, kısa şortlu güzel kız hülya hepimizin aklını başımızdan almış, yaşımın verdiği yetkiye dayanarak da yakartop oynarken o yanmasın ben yanayım modunda dolaşan daha ergenliğe bile girmemiş bir çocuk olarak ; gelecek zamanlarda başıma geleceklerden bir haber mutlu bir şekilde yaşıyordum. acıktığım zamanlarda oyun arası eve koşarken elime tutuşturulan ekmeğin arasına sürülen salça hiç bitmeyecekmiş gibi hissediyordum.

aslında hülyayı ya da çocukluğumu ya da geleceğimi de anlatmayacaktım...

konuya dönersek mesajın sahibi arkadaşımla geçen akşam otururken belki de alkolün verdiği etkiyle üç cümleye başlayıp ikisini unutuyor bön bön suratına bakıyor sonra da gülümsüyordum. onunla konuşurken açılmıştı çocukluk yılları, süreyya sineması, geceye kadar bitmeyen saklambaçlar, yediğim dayaklar derken konu iki katlı evimizin bahçe duvarının dibindeki çiçeklere gelmiş fakat ben gene isimlerini unutmuştum.
şimdi o an'ı hatırladım ve ileride unutmamak için yazıyorum ;

duvar dibinde rengarenk bir görünüm veren, içinde siyah ve yeşil tohumların bulunduğu, meyve ağaçlarımızın hemen dibinde biten o çiçek kümesinin adı akşam sefası idi. akşamları açar sabaha bir daha kapardı kendini. bazı insanlar gibi.