bugün

hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları

üniversiteyi yaşadığım şehirde kazandım, ailemle yaşadığım için açlık, ısınma, su elektrik faturası vs... sorunum olmuyordu ancak 1 lira destek almıyordum, veremiyorlardı. üniversite hayatım boyunca geçimim kyk nın kredisi oldu, arada da fırsat bulunca bir sürü iş yapardım işportacılıktan bulaşıkçılığa kadar. sanayide gece vardiyasında yoğun gürültü altında çalıştığım da oldu yaz aylarında, şafak vaktine doğru düşünürdüm
ailem ve arkadaşlarım uyuyorlardır şimdi ne güzel, hem yaz günü geç saatlere kadar güzel vakit geçirmiştir herkes olsun en azından onlar mutlu. çalışmıyor olsaydım bilgisayar oynardım sabaha kadar ama oyun piyasasını 2 sene geriden takip ediyordum, malum ekran kartı, benim sanayide kazandığım 1 aylık maaşım kadar !

giderim olmazdı pek -ekonomikti kastım ve görünüş olarakta galiba-, kızarkadaşım olmazdı zaten, neden olsundu ki; kıyafet almazdım annem indirimli bulduğu şeyleri alır getirir ben de giyerdim onlardan ya da birilerinin küçülen ya da artık giymek istemediklerini. her seferinde derlerdi ki çok güzel bunlar bak yeni gibi, hediyeydi ama pazarlarlardı verirken...

kıtkanaat kyk kredileri ve arada yaptığım ek işlerden aldıklarımdan aileme de destek olurdum fatura öderdim falan. ama birşeyler almak için biriktirirdim zaten giderim olmazdı dediğim gibi en lüks aktivitem bk da yemek yemek. o başlıklardaki cumartesi akşamları evde oturan ezik bendim. babamsa kayserililiğinden midir kokusunu alırdı sanki, tam istediğime kavuşacakken üç beş birikim yapınca, bi kredi ödemesi falan olurdu ödeyemediği, borç olarak verir ama aylar sonra zor tahsil ederdim o başka bi kredi çekene kadar. zaten bir süre sonra biriktirince de kıyıp birşey alamamaya başladım psikolojik olarak...

tatlı türü şeyleri çok severim bugün bile yerken limitim yoktur baymaz hiç beni, mesela bu satırları yazarken bimden almış bulunduğum 1.60 liralık kakaolu centro gofretimin yarısını indirmiş bulunuyorum. o zamanlar işte para biriktirebilmek için az az alırdım çekine çekine çok sevmeme rağmen. 12 yaş küçük kardeşimde bunu yaşamasın diye 1 ay çalıştığım bir işten maaşımı alınca onu markete götürmüştüm 1 hafta boyunca. istediğini alıyordu ve atıyordu arabaya limiti yoktu. ben küçükken birşey almaya çekinirdim çünkü annem ya da babam bazen çıkarırlardı aldığım o şeyi arabadan ya da çıkarmasalar da ne gerek var derlerdi ters bakış atarlardı falan...

üniversiteye başladıktan birkaç sene sonra bazı şeyler değişti. en basitinden cumartesi akşamlarını evde oturarak geçiren ezik değildim. babamın şoförlük yaptığı arabayı alıyordum ve mahalleden arkadaşlarımla doluşup bahçelievlere gidiyorduk. ankarayı tanıyanlar iyi bilir, bahçelievlerde 3. cadde ve 7. cadde falan vardır her yer cafe ve pub falan cumartesi günleri çok renklidir. biz direkt oaraları dolaşmadan internet cafeye giderdik 24 saat açıktı, sabaha kadar age of empires III, call of duty, counter strike, gta IV ve hatırlamadığım oyunları oynuyorduk ve çok mutluyduk, hala çok özlerim kaygısızca gençliği ve eğlenceyi yaşadığım, sorumluluğun çok çok az olduğu o geceleri...

tabi zaman geçtikçe insan değişiyor, çalıştığım farklı iş tecrübeleri, tanıştığım farklı kişiler, girilen farklı ortamlar vs.. üstüme başıma önem vermeye başladım daha çok, spor salonuna bile gidiyordum okulun, sonra aracım bile oldu. evden okul 15 dakikaydı ancak otobüs veya metroyla bazen 1.5 saat bile sürdüğü oluyordu, hep aracımla okula gitmeyi hayal etmiştim ve paketçi motosikleti aldım. bi laptop parasıydı hiç unutmam kredi kartına taksitle satıyorlardı ama benim kartım bile yoktu zaten öğrencilere 200 tl limitli falan veriyorlardı o zamanlar. teyzemin kartına çektirmiştim laptop alacakmış izlenimi vererek, 6 ay part time ankaranın diğer ucunda çalışmıştım okul çıkışı 17-22 arası, taksitleri ödemek için, üniversitenin son 1-2 senesinde olsun okula aracımla gitmenin hazzını yaşayabilmek için. yolculuğu hazdan çok zulme dönüştürüyordu trafik canavarları bunu bile bana çok görüyorlardı...

ilk sevgilim 23 yaşımdayken oldu, 1 ay sonra terkettiğinde sol teki serçe parmağım tarafından hafif yırtık -en sevdiğim hala o modelden bulamadığım- ayakkabımla okula gitmek zorundaydım. kyk geri ödemelisiyle insanın sevgilisi olması çok zormuş mezun olmaya yakın öğrendim. o zamanlar yırtık ayakkabıyla okula gitmeye ya da beraberken sevgilimle buluşmaya gitmekten utanıyordum biraz, ailemden isteyemiyordum zaten o bahsettiğim paketçi motoru gibi olan lanet şeyi sattığımda parasını babama vermiştim. sigara alacak param dahi yoktu. yeni yıla yakın bi dönemdi, yeniyıl ajandaları için dönemsel eleman lazımdı bi matbaada, tecrübesiz olmama rağmen aldılar işe bu yüzden. ama çok iyi çalıştım iş bitince sen artık usta oldun demişti ağzından mm sigarası düşmeyen murat usta. finallere hazırlanmadım o dönem hep işe gittim, ayakkabım yırtıktı ve yenisini alamıyordum çünkü. sonra gerek kalmadı zaten sevgilim terketmişti, finaller bitti okul tatile girdi. matbaada da çok samimi bi ortam vardı ve sanayide herkesin üstü yırtıktı bir şekilde...

oradan ayrıldıktan sonra birkaç yerde daha çalıştım. abartmıyorum çok soğuk bir kış günü yerler don ön freni olmayan scooterla paketçilik yaptığım bile oldu bir gün. ama belki de hayatımın en mutlu dönemleriydi, çok samimi insanlar vardı hayatımda, salaş bir pide salonun viran bahçesinde bize ikram edilen bi porta ve mavi uzun 2000 eşliğinde yaptığımız tasavvuf sohbetlerini o kadar çok özlüyorum ki... keşke geçmişten bana kalan takıntım yüzünden envai çeşit ayakkabı ve botumu verebilsem, yırtık ayakkabımla o 2000 eşliğinde canım sıkkın olduğunda gidip o dostları bulup o sohbetleri edebilsem...

bu anlattıklarımdan önce de sonra da benzer yada çok sıradışı birçok olay yaşadım, bunları şikayet etmek için yazmadım haşa hep şükrettim. bu gözler 5 metrekarelik çadırda yaşamak zorunda olan can güvenliği olmayan çok canlar gördü. bayramlarda yüzüne bakmadığımız 5. kalite şekerler için dikenli tellerde kollarını çizme pahasını açılan yüzlerce el gördü mültecilerin diyarlarında. o yüzden garibanlık anısı denmez bizimkilere. ekşide bu başlığı okuyunca benim de yazasım geldi hatırlamak için. ve buraya kadar sabırla okumuş cumartesi gecesi benim yazdığım bu şeyleri ve başlığı okuyan kişi, üzülme çok...

bu şarkı da benden size gelsin, burası bizim evimiz değil, biz bu dünyada geçiçiyiz:

https://www.youtube.com/watch?v=ByHkVnlObrk
güncel Önemli Başlıklar