bugün

ötanazi

çağrışım olarak senden önce beni bir kenara koyalım.

yaşamından umut kesilen, öleceği kesinlikle bilinen bir hastanın, acısını bir an önce dindirmek amacıyla ve hastanın isteği üzerine, yaşamına bir hekimce son verilmesi biçiminde gerçekleşen ölüm olarak tanımlanıyor. bu da cepte...

konu hakkındaki fikrim ise her hasta bireyin kendi isteği ve hastalığının götürüleri göz önünde bulundurularak yapılması gereken hatta bir noktadan sonra zorunlu olandır.

kelimeyle ilk defa 14. yaş günümde eniştemin kuzeni olan cerrah bir kanser hastası tarafından telaffuz edildiği sırada öğrendim. kendisi boylu poslu, belki de mesleği gereği son derece soğukkanlı, esprili, mantıklı, güçlü, dayanıklı bir adamdı. karısına ''n'olur bu testlerde kötü çıkarsa hollanda'ya götürüp ötanazi yaptırın. daha fazla dayanmak istemiyorum bu acıya'' demişti. bu ondan hiç beklemediğim bir düşünceydi. inanılmaz severdim kendisini. ne zaman yanına gitsem bana kocaman bedeniyle sarılır kolları arasında kaybederdi. çok hoşuma giderdi onun parfüm kokusu. aslında ona yabancı olmama karşın beni bu derece sevebilmesi beni inanılmaz mutlu ederdi.

hiç beklememiştim ondan ''ölüm dileği''ni... nitekim kızına, karısına vasiyet etti. vasiyeti yerine getirmezlerse diye eniştemden, kuzenlerimden, teyzemden söz aldı.
o testler iyi çıkmadı. ağrıları çok daha fazla şiddetlendi. kızları artık hollanda bileti bakmaya başlarken hiç bir şeye gerek kalmadı. tanrı sesini duydu ve yanına aldı.