bugün

13 mart 2016 ankara patlaması

üstesinden gelemeyeceğimiz şeyler yaşıyoruz. kim yapmış, hangi ideoloji yaptırmış olursa olsun, neresinden baksan vahşet. şahsen ben, bu tarz olaylara üzülüp geçermişim eskiden. ölenleri, ailelerini düşünüp biraz gözyaşı dökecek kadar iki yüzlüymüşüm. hiç değilse burnumun dibinde olana kadar. dünün bana yaşattıkları, çoğu ankara sakini gibiydi aslında. bi' ses duydum evimden, yatağımdan. zıpladım yerimden öğrendim olayı. sevdiklerimi aradım, insanlar beni aradı kilometrelerce uzaktan hatta farklı ülkelerden. whatsapp son görülmelerinden, facebook iletileri yahut çevrimiçi olmalarından yaşadıklarını öğrendim sevdiklerimin. whatsapp gruplarında "yaşam içtiması". her konuşmanın sonunda çaresizce "kendine dikkat et" dedim insanlara. sanki yapabilecekleri bi' şey varmış gibi. dünden arta kalan onlarca dikkat et ile biten konuşma yani. bu duyguyu yaşattı dün bana, patlamanın yakınında olanların, sevdiklerini kaybedenlerin duygularını konuşamam bile ben, haddim değil. kimsenin değil. yarım saat önce o duraktaydım, on dakika önce karşıdan karşıya geçtim, sevgilimi oraya bıraktım demeyeceğim. zira hiç biri ölen çiçekçiden şimdiki karısına ilk kez çiçek almış olan abinin hikayesi gibi olmayacak. zaten olayın olduğu yer,ankara'da evinden dışarıya çıkan bi' adamın uğraması en muhtemel yerlerden biri. ee hava da güzel. sınav günü ve sınava giren çocuklardan bahsetmeye içim el vermiyor inan. demem o ki çoğu ankara sakinini, sakin dediğime bakmayın kalmadı öyle bi' şey, dakikalarla ıskaladı ölüm yahut acı. ölümden daha tehlikeli bi' şey varsa o da ölüm korkusuyla yaşamaktır bence. her an her otobüs durağı, metro herhangibi' kalabalık alan. mezarın olabilir düşünsene. ve ankara'da ikamet ediyorsun. öğrenci olduğum için burdan gidicem; ben her yere yürürüm, okul ev, iş. nereye gidersem gideyim genelde yürürüm. fakat bu da kurtarmıyor beni, on adımda kafanı kaldır, bir hükümet binası, bakanlık vesaire. kırmızı bölge yani. kendimden geçtiğimde ise memur olarak çalışanları, aileleri düşünüyorum. son iki patlama da bu insanların işten çıkıp servis veya otobüse bindikleri saatlerde oldu. ama bu sonuncusu tamamiyle sivil hedefli idi. yani bu insanların her gün işe giderken ve dönerken yaşayacakları korkuyu bi' düşünsene, işe mi gitmesin insanlar ? her şeyden uzaklaşıp, tamamen gerçekçi baktığımda ise olaya beni saran şeyin ölüm korkusu olmadığını anlıyorum. ölüm korkusuyla yaşamayı da ayrı bi' kenara koyuyorum. ve elimde kalan ölümün geliş şekli oluyor. burda da ekşi'de yazan bi' arkadaşın yazısını paylaşmak istiyorum.

-ben böyle ölmek istemiyorum arkadaşım. bombalı saldırıda, birilerinin çıkarları için. sevişirken ölmek istiyorum, kalp krizi olur mesela. çokça sarhoş olup yürüyemediğim vakit düşüp kafamı taşa vursam belki, beyin anevrizması olur kafa tasında çatlak neyse artık. çok derine daldığımı fark etmeyip boğularak ölsem de olur, yada vurgun yesem çıkarken, ismi daha bir hoş hani. balığın kılçığı boğazıma takılsa nefes alamasam olur. sevdiğimin kollarında yaşlanıp ölsem harika olur. ölüm benim suçum olsun, yada keyfim. üç beş orospu çocuğu prim yapsın diye ölmeye gönlüm razı değil.

39 uncu harami

https://eksisozluk.com/entry/59193965