bugün

küçük kız

Üzerine geçirdiği elbise çok yıkanmışlıktan mı, güneşte çok kalmasından mı yoksa kirden mi soluktu yahut hayallerinin soluk gölgesi kıyafetini de mi kaplamıştı, o an kestiremedim. Ancak yüzündeki ve saçlarına kadar ulaşmış olan kirlerinde sönmeyen ve ışıltısını koruyan tek şey onlardı: iki koskocaman ve ışıl ışıl yeşil gözler. Kaderinin ahugüzâr gitmeyen tarafının tek meydan okuyan kanadı ve kanıtı idi onlar şu kısacık yaşamının upuzun çilesine inat.

Okulundan kalan zamanında dersleri ile meşgul olup, geleceğine yaratıcılık namına yatırım yapacağı hayallerini kurmak, oyunlar oynamak varken ve biraz da anneciğinin demlemiş olduğu çayını sıcak yuvasının en sevimli ve çocuğa yaraşır yeri olan bir soba kenarı ya da cumba dibinde içmek varken; o bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında, cimri olan ve kendinden fazla ödün vermeyen bir saçak altında, kimilerince duygu hırsızı, kimilerince para arsızı olarak nitelendirilip mendil, kalem, silgi, uçurtma satsa da, en temiziydi hayata, hayatta kalana dair. Umudu fırından yeni çıkmış, sımsıcak ve gevrek bol susamlı simit tadıydı o; yanına en güzel çaylar, peynirler ve dost sohbetler yakışanı.

Ne kadar hor görülse de üzerindeki kirden-pastan dolayı ve yolların-hayatın kurallarından ötürü; o bir çocuktu ennihayetinde, en pişkin ve laubali hallerine rağmen. Aslında en çok da bizler utanmalıydık, onun yanından vurdumduymaz, sorgulamasız, hissiz geçtiğimiz için. Bir an durup, düzeni eleştirmediğimiz için. O gözlerin içindeki anlamı görmekten sakındığımız, kaçtığımız için. Mutluyduk ya küçük olan büyük hayatlarımızda, ne gerek vardı şimdi durup dururken elalemin bir piçinin gam yükünü de üzerimize almaya! Zaten hayat yeterince yoruyor, kasıyordu bizi.

Bize uzatılan minik elin ucundaki mendile, kaleme, silgiye, uçurtmaya uzanırken, hiç temas etmemeliydik o gözler ile ya da bakılanda bir şey görmemeliydik. Oluşan bu kayıt-dışı kayıtsızlıkta, hiç vicdan muhakemesi yapmamalıydık. Çünkü o küçük kızın orada bulunmasına hiçbir zaman katkımız olmamıştı! Vicdanlarımız rahat olsun ağabeylerim, ablalarım, kardeşlerim, arkadaşlarım...

Üzerine geçirdiği elbise çok yıkanmışlıktan mı, güneşte çok kalmasından mı yoksa kirden mi soluktu yahut hayallerinin soluk gölgesi kıyafetini de mi kaplamıştı, o an kestiremedim. Ama bildiğim, peyderpey bu küçük kızın hayatının bir parçasının da sebebi ve sorumlusu bendim. Bendim, çünkü insan olan tarafımdan çok, hayatta olan kısmımı düşündüm, kaygılandım ve kendim için çalıştım. Devlet nasıl olsa keseceğini kesiyordu benden, bunlarla da o ilgilensin!..