bugün

uzaylılar dünyaya neden gelmiyorlar

kendi türüne, üstünde bulunduğu gezegene acımasızca davranan bir türü uzaktan izleme, inceleme hızına ve teknolojisine sahip oldukları için. sanırım bu en mantıklı cevep. yoksa kim bu cennet gezegen uğruna OLMazki hüda.
ayrıca gelmeleri için bir sebep olmalı. kim bilir kaç ışık yılı öteden gelecekler. belkide accayip ihtiyaç duyulan bir gezegen değilizdir. belki bizler sadece termal kameradan gözlenen tek hücreli canlılar gibi görüyorlardır. bunu bozulmuş bir çorbanın içilebilirliği olarak düşünebilirsiniz.
bide şöyle bir şey var; daha kimse gelmeden yazılan senaryolar. ya tam dostlar ya da tam düşmanlar . hep işlenen mizansen bu. görsel ya da işitsel eserlerde üstünde durulan duygular bunlar. bir şeye duygu yüklemeye başlamışsan o zaten vardır. bu biraz tanrıya inanamaya ya da daha önce modern insan görmemiş yerlilerin modern insanla karşılaşmasına benzer.
ayrıca teknolojileri hakkında öngörümüz kendi teknolojimizle sınırlı bakın şimdi uzay filmlerinde ve teorilerinde ilk ufoların iniş takımları vardır. ayaklardan oluşur. insan türü teknolojide ilerledikçe filmlerde hava basıncıyla iniş yapa bilen ya da havada askıda kalan ufolar tahayyül etti beyinler. üstelik gittikçe devasalaştılar. bakın şu işe amk. boyutlarını bile hayal etmiş insan türü.
bütüüüüüün bu anlamlandırılamaz ilkel düşüncenin ilerisinde bambaşka gezegen ya da gezegenlerdeki türler için aborjin kabileleri bile ilgi çekici olamamışken. sadece kaynaklarımızı tüketmek için gezegenimize gelecekleri inancıda acayip paranoyakça bir öngörüsüzlük.
gelmeleri için var olmaları lazım. var olduklarını biz biliyor muyuz? lar ekini koymadan önce tekil bir tanım yapacak bir tek hücreli bile bulamamışken. buradan çıkan farazi olasıklar şöyle;

1.varlar-varız-bizden haberli var-gelmiyorlar
2.yoklar-varız-ozaman koymuşum evrenine
3.varlar-varız-bizi siklemiyorlar
4.yokuz-varlar-hologram olabilirliğimiz
5.varlar-yokum diyooooor
filan filan.

bunlar tipik bir ütopya sanrısı.

bunu bize thomas more ile anlattılar. bunu bize marxla anlattılar. bunu bize boston tea party ile anlattılar.
ssonuç:
sizin ütopyanız ile karşınzdakinin gerçekleri kesişmiyorsa. aynı zaman ve mekanda bulunuamazsınız. aynı zaman ve mekanda bulunmuyor olmak var ya da yom oluş anlamına gelmez. odadaki sesin yan komşuyu rahatsız etme ihtimalini düşünmek bunun en basit olanı. belki bir-kaç saniye ileride olabilirsin. bu ne seni insan yapar nede karşı komşunun kapısına gidip rahatsız oluyorsanız müziğin sesini kısayım diyen uzaylı.

sen plütonu gezegenlikten çıkarmışssın plütonun sikindemi gibi.
düşünsenize bir süre sonra plüton ısınmaya başlarmış yaşanabilir bir atmosferi oluşurmuş.
içinde canlılar fian oluşmaya başlarmış. hatta gelişirlermiş filan.

e ne olacak aman plüton kusurabakma biz bir hata etmişiz mi diyecekler?
yooo.

varoluşu ıspatlama çabası gereksizdir. sizin için varolan o ana kadar var olandır.
bu kader değil. zamanın algoritmasıdır.

gelmeleri olasılığı ya da bizim onlara gitme olasılığımız hesaplandığı an.
herhangi bir nedene gerek kalmaksızın gelmiş olacaklar.
bunun dışında gelmeleri için bir sebep yok bence.