bugün

turgut özal

görsel

Prof. Dr. Sevil Atasoy, kitabında mezarı açan ekibinin o gün yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Günlerden 2 Ekim 2012’ydi, saat tam 12.30. işte tam o an, zaman durdu. O gün, o an, orada olanlar çukurun yanında durup aşağıya doğru eğildiler. O güne değin orada bulunanlar, böyle bir şey ne görmüş, ne duymuştu. Çünkü karanlığın içi neredeyse tamamen suyla doluydu. ‘Ölçelim’ dediler. Su biraz hareketlendi. ‘Derinlik, bir metre elli santim’. Sudan örnek aldılar. ‘Kameralardan ikisini kapatın, mola veriyoruz’. Çalışmaları durdurdular. Birkaç nöbetçi bırakıp dağıldılar. 20 dakika sonra ezan okundu. Görev yerinden ayrılamayanlar, bulundukları yerde dua etti”. Atasoy, kabrin içindeki suyun cenazeyi nasıl etkilediğini Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini de belirtiyor. Sevil Atasoy, şu ifadeleri kullanıyor: “Doğrusu hiçbiri, suyla karşılaşılacağını öngörememişti. Sözüm ona dinlenmek amacıyla verilen öğlen arasında hepsinin aklında, fikrinde sadece bu konu vardı. Su nereden gelmişti? Topraktan mı sızmıştı? Yağmurla mı dolmuştu? Ne zamandır oradaydı? Dillendirmeye pek cesaret edemeseler de cevabını henüz Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği ortak bir soruları olduğu muhakkaktı:Su cenazeyi nasıl etkiledi acaba?” sevil Atasoy, mezardaki suyun ölçümünün ardından yaşanan olayları şöyle anlatıyor: “Önce tahtaların tamamını kaldıralım, sonra suyu boşaltırız’ diye karar verdiler. Dönüp geldiklerinde, planladıkları gibi işe koyuldular ki saat: 14.00’e doğru beklenmedik başka bir durumla karşılaştılar. Suyun yüzeyinde büyük bir cisim belirmişti. Belki o anda emin olamamışlardı ama yüzen cisim, merhumun gövdesiydi. Ölümünden 19 yıl 5 ay 16 gün sonra açılan kabirden sadece kemiklerin çıkması beklenirken, gövdenin çıkmasına hayret etmemek mümkün değildi. ‘Sabunlaşmış olmalı’ dedi bir uzman, haklıydı. Suyu boşaltmak üzere bir pompa getirttiler, hortumun ucuna bir süzgeç bezi bağlayıp çukurun içine yavaşça salıverdiler, ağır ağır suyu boşaltmaya başladılar. Bir ara durdular. Gövdeyi dışarı aldılar, suyu boşaltmaya devam ettiler. Ta ki bir karış derinliğindeki balçığa gömülü kafatasını ve irili ufaklı kemikleri görünceye dek.” adli Bilimler Uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümüne 'atenolol' adlı tansiyon ilacının yol açtığını yazıyor. Kimya Dairesi'nin hemen her iç organda atenolol bulduğunun altını çiziyor ve bu durumun mutlaka izah edilmesi gerektiğini savunuyor.
Atasoy’un tespitinin son bölümünde şu satırlar yer alıyor: “Acaba merhum cumhurbaşkanımız o gün çok fazla atenolol yutmuş ve nabzı düşerek kardiyojenik şoka girmiş olamaz mı? Ya da bir kaşık ılık suda bir tablet atenololün kolayca çözündüğünü ancak tadının acı olduğu göz önüne alındığında acılığını örtecek bir sıvıda çözülerek ya da toz halinde katı yiyeceğe katılarak kendisine verilmiş olamaz mı?"
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar