bugün

ben bu yazıyı öylesine yazdım

Nedir bu korku denilen korkunç kavram. insanı hayatından uzaklaştıran.. can sıkan ve üzen... Karamsarlık çukuruna atılmış ve üstüne işeyen eşekler.Ve sen gözlerini kapatmış, korkudan altına işiyorsun üstüne işediklerini farketmeden.
Öldürür insanları bazen, çoğu zaman yapılması gerekenleri yaptırmayıp,yapılmaması gerekenleri yaptırır canlılara..
Kalbin yerli yersiz pırpırlanır, panik atakları, bir daha soluk alamayacakmışsın hissini, dalga geçercesine vurur soluk boruna..
Bilinçaltı, sonsuz senaryolar üretir, bunları perdeler beynin salonlarında, hep kötü biter, iyiler kaybeder bu sanatsal kaygının doruklara ulaştığı sinemalarda...
Kaygı demişken, korkunun oğlundan bahsetmeden olmaz. Erkek çocuklar babalarının sırrıdır Hadisine istinaden, babasını aratmaz çoğu zaman....
Olağan bir durumu, sıkıntılı bir sürece dönüştürebilir. Kaygı, karşı tarafındaki kişilerin kendisine hep negatif düşündüğünü zannettirir, mutsuz eder, yetersiz, değersiz hissettirir. Aslında öyle bir düşüncede değildir karşı taraf, oda aynı zanları sana besliyordur belkide ne tuhaf... Hem öyle bile olsa neden önemsenir ki bu kadar? istediğini düşünsün sana karşı,eğilip bükülmeye, ona şirin gözükmeye, ve sonunda mutsuz olmaya değer mi be kardeşim.
Kişi kaygılarından ne kadar çabuk kurtulursa, aynı hızda korkusuzluğa ulaşır. Zan ve evham nefs-i emmarenin alametlerindendir. Ve bu nefis mertebesi hayvandan daha aşağıdadır. Kurtuluş Kuranı Kerim de belirtilmiştir.'Onlar, iman etmiş ve kalbleri Allah zikriyle yatışmış olanlardır. Evet, iyi bilin ki, kalbler Allah'ın zikri ile yatışır'.