bugün

friedrich wilhelm nietzsche

1844 te doğdu. beş yaşına kadar papaz babasının mutsuz çevresinde, dokuz yaşına kadar da sofu kadınların denetimindeydi. büyüdüğü çevrenin de etkisiyle, klise kulelerinin yanında bodur kalan, çan seslerinde sağır olan insanları gördü. kimininse dine yaslanmadığını ama onun yerine başka inançları - işi, aşı, aşkı- koyduğunu fark etti. inanç tütününü yakan ateş çok güçlüydü: anlamsızlık, unutulma ve ölüm korkusu.

inançsızlığı stres kaynağı olarak değerlendirdi hep ve ancak güçlülerin bununla başa çıkabileceğine inandı. fakat üç kez hayatına kıyabilecek kadar umutsuzluğa düştü. güçlü olma ve intihar... düşünceleri gibi eylemlerini de çelişkili bulanlara cevabı hazırdı herhalde: 'en bilge insan, çelişkilerle zengin olan kişidir.'.

aldığı nefesteki kasvetin farkındaydı, ama kendisine deliksiz uykular vaat edilmediğini de biliyordu. ölümü koydu o yüzden önüne. yaşamaktan çok 'sırf' ölümü önemseyenlere çevirdi başını, upuzun bıyıklarıyla konuştu, alnını kaplayan dağınık kaşlarını çattı: 'ölüm' dedi'en nihayetinde bir son ve iyi yanı bir daha olmaması!'
ölüm ve yaşam, zamanı hatırlattı ona. öyle ya soluklanmak için etrafına baktığında kimse yoktu zamandan başka. o halde saygı duymalıydı ona ama farkındalıktan ibaret bir saygı olacaktı bu.
başka şeylerin de farkındaydı elbet. bu kusurlu dünyayı o yaratmamıştı ve yanlışların suçunu alamadı üstüne.

'en çok çiy damlasının, en sessiz gecede düştüğüne' inandığından mıdır, yoksa insanlara olan ilgi ve güvenini kaybettiğinden midir bilinmez, yapayalnız yaşadı ve öldü nietzsche. belki kendi seçmişti, belki anlaşılamamıştı, belki de... yalnızlığı deliliğinden, deliliği dehalığından olsa da bir beşeriydi sonuçta, bilinci gelip giderken, onun için ağlayan kız kardeşine soruverdi çaresizce: 'neden ağlıyorsun, mutlu değil miyiz?'.

tanrı ve o! durumları nedir bilinmez şimdi; ama o gün, sahibinden dayak yiyen bir ata sarılarak öldü, friedrich wilhelm nietzsche.