bugün

oktay kaynarca nın mikrofon görünce gaza gelmesi

euzu tanım: oktay kaynarca'nın, çakırlık dönemi itibariyle tutulduğu hastalık.

efendim, öncelikle bir tesadüf sonucu karşılaşmış bulunduğum bu başlık ve tespitin önünde eğilerek sözlerime başlamak istiyorum aziz ve muhterem uludağ sözlük sakinleri, sakin olun. tespitin önünde eğilirken, pazardan aldığım penye boxerın aşağı kayması sonucu açılan g.t çatalı sergim ücretsizdir, hepiniz davetlisiniz.

gelelim oktay kaynarca ve mikrofonun onda yaptığı türkü söyleme çağrışımına. aslında pavlov'un köpeğiyle ilgili bir espri yapacaktım ama, psikoloji bilimi ile alakalı cehaletim ortaya çıkmasın diye sustum.

ben bu adamı önce trt'de yayınlanan gençler dizisinden tanıdım, sonra işte birkaç abuk subuk dizide, filmde yan roller vesaire. yalnız uzunca süre, oktay kaynarca profili kafamda; oduncu gömleği, içinde kollu fanila, dar kot, kahverengi ayakkabı, aptal bir yüz ifadesi ile dolaşan, sırıtıp duran, dikkat çekmeyen bir soytarı şeklinde yer ettiydi. yani çakır rolüyle uzaktan yakından alakası yok. o halini gören adam, değil çakır, güllü palyaço erhan rolünü bile vermezdi buna yemin olsun.

herifin biyografisini vermiş gibi olacak ama demek istediklerime de herifin hayat hikayesini anlatmadan gelemiyorum ki a.mına koyim, tiskindim şuan. neyse işte yeditepe istanbul'da bir rol verdiler, başladı bu hafiften bıçkınlığa. sonrası kurtlar vadisi ve çakır işte, benden daha iyi biliyorsun(bi de bu, benden daha iyi biliyorsun adamları vardır bilir misin? senden iyi biliyorsam daha ne anlatıyorsun pezevenk? bunu başka bir başlıkta incelemek gerek, üşendim şimdi abura koyim). soytarılığı attı üstünden, hemeeen burun deliklerini büyütüp, gözlerini kısaraktan yeni bir imaj oluşturdu kendine.

sesi güzel olmasa da hafiften tonu tutturduğundan olsa gerek, kurtlar vadisi'nde hekimoğlu adlı türküyü söylemesiyle başladı her şey. türküyü söylemesiyle de, hemi kabadayı, hemi anadolulu kostümünü giydi, kaset maset derken, oktay'ı gören mikrofonun, topuğu g.te değercesine kaçmaya başladığı günümüz türkiyesi'ne varmış bulunduk.

gayet kot, kazak, oduncu gömlek, kahverengi ayakkabılı bir adam olan oktay, artık takım elbiseli, yüzüklü, tespihli ve katıldığı her programda mikrofonun çekim alanına girip, her yöreden türkü söyleyen biri olmuştu. bir gün bir cezaevine mahkumları ziyarete gitmişti ne alakaysa(oduncu gömlekliyken gitti mi merakım tahrik oluyor, o ayrı) buna yumurta topuk hediye ettiler orada. hemen arkasına basarak giydi ayakkabıyı. orada da nereden buldu bilmem, mıhrofonu kaptı eline, "hekiiiimooolu deeeheherler, beheniim aslııımahaaa." falan öttürüyor amcam. lan oğlum, anladık magazin programını, tolk şovu neyi de, bari cezaevinde yapma lan. adamın derdi sıradağ olmuş, bir de sen beyniyle cima ediyorsun garibin.

o değil de, ben de karı gibi oturup herifin bütün dizilerini, türkü söylediği programları izlemişim lan. yaşadığımla, yaşadığımı sandığım hayat bambaşkaymış be. oktay kaynarca'nın mikrofonu öğretti bunu bana.