bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

rüyamda seni gördüm. çıplaktın, ten rengini hatırlıyorum. rüyalarımı — özellikle seninle ilgili olanları — hatırlamak için neler vermezdim. mekan ve zaman hakkında bir fikrim yok ama sabahtı. tenine vuran ışığı seyrederken yanağımda gezinen avcunun kokusu bu rüyayı yeterince gerçekçi kılıyordu. hiç uyanmadan yıllarca görebilirdim bu rüyayı. gittikçe gerçek oluyordu — vücudundaki bene, saçının rengine, boyunun uzunluğuna kadar tamamiyle sendin. uyandım sonra, uyandığımda ağlamak istedim. çok üzüldüğümü ve bununla alakalı not aldığımı hatırlıyorum:

uyandım gece, önceki gecelerden daha az uyanık bi’ biçimde. soğuk fayanslara basışım az da olsa ayılttı zihnimi, “bu ne soğuk böyle!” dedim içimden, sanki daha önce hiç soğuk tatmamış gibi, sanki yıllardır çıkmadım zihnimden çaldığı rüyaları da içinde bulunduran yorganımın altından. gözlerimi açtığımda aynanın karşısındaydım yine, aynaya bakmadan hemen önceki vakit ellerin omuzlarımdaydı sanki, bunu düşünürken baktığımda aynaya, bu aptal ifadeden anladım ki yine güzel bir rüyadan uyanmıştım. son rüyamı hatırladım, sonra aklıma sen geldin, ısımı yorganımla değil de seninle paylaşmayı da çok isterdim. diyemedim tabi o an yokluğuna, “kalsan ya biraz daha.”