bugün

the notebook

öpüsme ve bir tekin sevisme sahnelerinin oldukca iyi oldugu bir film. özelliklede onlara agirlik verilmis sanki.
bu konuda aklima takilan olay su, amerika'nin1940'li yillarinda insanlar öyle uluorta asklarini sokak ortasinda yasayabiliyorlarmiydi aceba, hemde kasabalik bir yerde.
allie ile noah bunu yapiyor ama. sokak ortasinda sehvetle öpüyorlar birbirlerini, hemde sinif ayriminin yogun oldugu bir dönemde.

film'in baslagicinda kiza cikma teklifi ederken fazla abartilmis, ilk görüste asik oluyor iyi hosta ama sirf teklifi kabul etsin diye, dönme dolaptan kendini asmalar biraz fazla, daha ilk kez görmüssün be adam ne kadar kanin kayniyor öyle.
filmi takip etmekte zorluk cekmesede insan, olaylar cok cok cabuk gelisiyor. ayri gecirdikleri 7 yil kisa kisa sahnelerle anlatiliyor.

konunu hizli bir sekilde anlatilmasi yüzünden icindeki dramatiklik yok oluyor: örnegin esas oglanin, asker arkadasinin cepede ölmesi insani salya sümük aglamasina sebeb vermiyor.
ayni sey noah'in babasi öldügündede gecerli.

film'de kötü karakter, ikisinin arasina giren karakediler annesi disinda kimse yok. ona bile kötü diyemiyor insan.
kizin annesine bile filmin sonlarinda bir sempati duyup empati kurabiliyorsun, ki oldukca güzel bir bayan.

uzun lafin kisasi iyi bir film lakin tarzinin en iyisi degil.