bugün

sözlük yazarlarının itirafları

ve ankara... hava fazla bunaltıcı olmamakla beraber güneş varlığını hissettirmekte tereddüt etmeden yaşam kaynağı olma özelliğini sürdürüyor. intikam alıyor hayattan, bir gün tamamen yakıp kül edecek günü triple bekliyor. aştide indikten sonra armadaya doğru yürüdüm, kızılaya geçmeyi planlayarak. yolculuk olanca yoruculuğu ile binmişti sırtıma, atlas gibi hissediyordum kendimi. dünyanın bütün sıkıntıları, acıları, yolları sırtıma yüklenmiş gibi. dünyayı taşıyordum, götümden ter atarak. oldum olası güneş rahatsız etmiştir beni ve yaz mevsimini asla sevmedim. kışın ısınmanın bin bir yolu vardı fakat yaz için aynı şeyi söylemek pek mümkün görünmüyordu. taşıtlar karıncalar gibi, özenle döşenmiş asfaltı ağlatarak bir yerlere gidiyorlardı. kanalizasyonlarda neler olup bitiyor, kimler yaşıyordu acaba. birçok uyuşturucu mafyasının işlerini yeraltında hallettiklerinin farkındaydım, birkaç tanesine şahit olmuştum. hayat böyledir zaten. birileri daima altta olmak ister, bazıları ise üstte. altta olanın cesareti ve gözü pekliği sayesinde üstte olan daima beceriliyordu. uzun bir seks sonrası çığlıklarla donatılmış, odanın her tarafına çarpan boşalma anının verdiği rahatlık hissinin pasif bırakışı. çoğumuzun pasif yaratıklar olduğunu düşündüm. sıradanlık diğerleri için en büyük mucizeydi. sabah bir alarm tarafından uyandırılmak ( eğer şanslıysanız bir kadın tarafından öpülerek belki), el yüz yıkama, kahvaltı, giyim ve iş. akşam beşten sonraya bırakılıyordu yaşamları. bir yerlere git, otur, iç. yapılabilecek en büyük çılgınlık 21.yy da alkollü araba kullanmaktı bunlar için. hiçbiri testere ile bir adam doğramamıştı. birini becerirken tokası saf demir olan bir kemerle hayatı kazımamıştı bir kadının sırtına. tehlikeli fikirleri daima bastıran, şiddet ve cinsellik denen iki temel olgudan kendilerini, beyinlerini tenzih eden modern çağın maymunları. sigaramı yaktım zippomla. yanımda güzel göğüslere fakat çirkin denebilecek surata sahip bir kadın vardı. sonra kalçalar... fena değillerdi. duraktaydık, birlikte. patlamış gözleri, sivilceli suratı, dağınık ve kirli görünen saçları ve eğri duran burnuyla bir boksörü andırıyordu. bütün boksörlerin burnu kırıktır. boksör olabileceğini düşündüm. iriydi. olası bir durumda tek bir hamlede nasıl yere deviririm diye düşündüm. sağ gözüne çok sert bir yumruk. ateş istedi. incinen beynimde in cin top oynuyordu, farkında değildi. yaktım, baştan aşağıya. ateş, medeniyetin ilk şeyi. mahmutu hatırladım. birgün o enfes cümleyi kuracağını, bunu ara ara hatırlayacağımı asla bilemezdim. sordular mahmuta. ''su adamı yakar ateş boğarmış. mahmut ateş tarihsel olarak ne anlam ifade ediyor senin için? mahmut: medeniyetin ilk şeyi demişti. şimdi anımsıyorum tekrar. ben sezar, ilkelliğin ilk şeyi...freud un nevrotiklerinden beterdim. beynimde çılgınca fikirler, rock müzik eşliğinde zemini döven ayakların sahipleri gibiydiler. otobüse binerken boksör kadına çarptım, pis pis baktı. ilkelliğin ilk şeyi olarak 21.yy da '' pardon'' dedim. sustu, ilerledi sadece. bu kadar yumuşak olacağını tahmin etmemiştim kalçasının. libidom uykudaydı, uyandırmadım. şu an dünyada kaç kadın veya erkek tecavüze uğruyordur acaba diyerek anın meşakkatli durumunu daha suni bir dinginlikle bitirebilmek için. yanına oturdum boksör kadının. uyuz oldu. kaşımak gerekir. '' benimle kızılayda bir bira iç!'' dedim. '' muhattabım değilsiniz'' dedi. ''doğrudur. bir fahişenin muhattap alabileceği tek kişi pezevengidir dedim''. bir an şimşek çaktı sandım, otobüsü ortadan 2'ye ayıran. boksör olması ihtimali yükseliyordu kızarık yanağım olanca şiddetiyle yanarken. tarihi bir kapak, tarihi bir tokat. yenilginin ortaya çıkardığı o en temel eğilimi mükemmel bir performansla sergiliyordu boksör kadın. ben tarihe tanıklık edecek freud'u haklı çıkaracak deneme tahtasıydım, daima denenmiş ve paramparça olmuş bir deneme tahtası niteliğinde. kalitatif sancılar. fizik bunalımına aykırı psikodramatik bir gevşeme, terminolojisini bilmediğim ve belki asla bilemeyeceğim başka bir bilim dalından, entelektüellerin sarf ettiği birkaç kelime. soyaçekimsel sancılar yaşıyordum, yükseklik korkum vardı. tanrılarım ağaçtan düşmekten korkmuşlardı ve insanlık daima rüyalarında sonsuz bir boşluğa düşüyordu ve çıt ses çıkaramıyorlardı. belki osuruyorlardı sonsuzluğa düşerken fakat buna kimse aldırmıyordur heralde, çatlamak üzereyken yürekleri. mucize artık yarı maymun yarı tanrı bir insanım. yapmam gereken şeyi aniden beynim emretti, vücudumun çete başı. boksörü takip et, kasıklarına küçük jilet darbeleri. jilet derin keser, acısı azdır. küçük bir parça cam kullanmalıyım. acısı daha sert. hard core sancılar. sonra elleri ve ayakları ipe bağlanacak, iplerin diğer ucu 4 ata. bir altı patlarım vardı. tek mermisi onu 5 parçaya bölmeye yeterdi. birini öldürmek için silah sadece araçtı. kullanmaya bile gerek yoktu. ben, sezar. yeni doğmuş bir mucit, alt insan, battıkça diğerleri tarafından küçük görülen, onlar küçüldüklerini bilmeden. batmayı bilmeyenler için.