bugün

ben bu yazıyı öylesine yazdım

bakıyorum da, aslında hayatım çok iyi. hatta bazı insanlara göre mükemmel derecesinde iyi. tabi bazen kötü olmadığı yok değil, mesela oturduğumuz evi almak için baya yüklü bir kredi çektik. şu an kredi borcumuz var ben 28 yaşındayken borcumuz bitecek daha 9 yıl var bitmesine, tabi bu sürede üniversite kardeşimin masrafları derken baya bir zorlanıyoruz.

hayatımda eksikliğini çektiğim tek şey para oldu. hep de para olsun, eğer hayatım böyle kalıcaksa, böyle düzenli bir hayatım olucaksa para olmasın sorun yok. babam her zaman arkadaşım gibiydi hep öyle kalıcak. benim babam olmaktan öte o benim en yakın arkadaşım, sırdaşım, dostum, ilk aşkım.

hatırlıyorum da yaklaşık 6 yaşlarındayken babamı annemden kıskanırdım, hatta korkmadığım zamanlarda bile sürekli yanlarında yatardım babam benimdi çünkü annemle bile paylaşamazdım onu.
nişan kasetlerini izlerken ''beni niye götürmediniz'' diye ağlamıştım. saflığa bak hahah.

kardeşim olduktan sonra diş problemlerim başladı 13 yıldır diş tedavileri görüyorum. hiçbir zaman da bitmeyecek daha 10 yaşındayken 18 yaşından büyüklere verilmesi gereken ilaçları kullandım. belki de böbreklerim bu yüzden susuzluğa dayanamıyor hemen ağrımaya başlıyor. yakın zamanda köprü tedavim başlıcak çünkü ağzımda 5 dişim eksik onların tamamlanması gerekiyormuş. korkuyorum. dişçiye giderken yan taraftaki psikolog bana ''sende dikkat eksikliği var'' demiş psikolojik tedavi görmüşüm küçükken ben tam hatırlamıyorum ama doğru sanırım bir şeye on dakikadan fazla odaklanamıyorum.

milas'ta otururken hayatımın en mutlu zamanlarını geçirdim. hiçbir zaman unutamayacağım anılarımı burda yaşadım. bir gün pikniğe gitmiştik, dere kenarında bir yer böyle. o sıralar da küçük kara balık diye bir kitap okuyordum. bir baktım derede minik minik kara balıklar var. hayatımda ilk defa bu kadar heyecanlanmışımdır herhalde.
''anne bak küçük kara balık buraya gelmiş!!'' tabi o sırada kaçtı onlar sonradan öğrendim meğer onlar kurbağa yavrusuymuş. bir de karıncaları çok severdim ta ki biri gelip elimi ısırana kadar. sonradan korkmaya başladım hiç karıncadan korkulur mu? ben korkuyorum.

bu gün, lise bitti. hayatımı düzene sokmak için çalışmam lazım, ilerde mutlu olmak hayal ettiğim yaşantıyı sürmek için bana verilen formülleri ezberlemek zorundayım. ne kadar saçma değil mi? ilerde mutlu olabilmek için bunlara katlanmak zorundayız, bir gün ölmek için yaşıyoruz ve bunu bildiğimiz halde yaptığımız bir şey yok.

hep söylerim ben burda yaşamak istemiyorum diye, burdan bilen bir kaç kişi de var. nedeni de sömürülmek istemiyorum. vergi adı altında verdikleri üç kuruşu geri alıyorlar. haksızlık. ülkemizde müslümanız diye geçinen insanların hepsi sözde müslüman. faiz haramdır. herkes bilir, peki ya vergi helal mi?

açlık sınırı bin küsurlu liralarda, çok şükür biz açlık sınırının biraz üstündeyiz. idare edebiliyoruz yani istediğim şeyleri alabiliyorum peki ya asgari maaşla geçinen aileler?

bu düzenin değişmesi lazım ama nasıl? vergi denen şey kalkmalı bence, ya da gelire göre vergi verilmeli. rüşvet denen şey kaldırılmalı, ''amcam milletvekili'' torpilcileri gitmeli bir kere. herkese gemicik alacak kadar maaş verilmeli.
neyse, siyaset yapmaya başladım bir anda.

bütün bunları neden yazdım bilmiyorum aklıma geldikçe yazdım ve evet ben sıkılınca bunları düşünüyorum.
çok şükür bugün'ü de bitirebildik, yarına çıkalım inşallah.
allah hakkımızda hayırlısı neyse onu versin, herkes ama herkes mutlu olur istediği her şeye ulaşır inşalah.

bütün insanları ayrım yapmadan sevmek istiyorum. kimse beni sevmese de olur, içimizdeki sevgi hiçbir zaman bitmesin, bitmemeli.

okuduysan teşekkürler.