bugün

ankara da aşık olmak

kimilerine göre zordur ankara'da aşık olmak. kimilerine görede dünyanın en güzel duygusudur ankara'da aşık olmak.*

birde şöyle bişey var tabi

En çok yürümeyi sever insan Ankara'da, gezilip görülecek yeri olduğundan değil yalnızlığından sıyrılıp kalabalıklara karışmak içindir belki de. Ama yalnızsındır yinede o yoktur yanında sen dondurulmuş bir film karesi gibi otururken bir kenarda insanlar sürekli hareket halindedir. Memurlar, askerler, öğrenciler, araçlar, araçlar durur insanlar geçer, insanlar durur araçlar ve sen onu düşünürsün, YKM'NiN önünde çiftler buluşur sen onu düşünürsün. Tunalı da yürürken onu düşünürsün Tunus caddesinden Kızılay'a doğru inerken onu düşünürsün yürürsün her zaman, çünkü seversin yürümeyi, onunla beraberken yürüdüğün yollarda yürürsün anısını taze tutarsın içinde.

Gri olan bu şehir onu tanıdığından itibaren pembeleşmiştir, gökyüzü mavi olur ağaçlar yeşil, kuşları görürsün gökyüzünde. Siren sesleriyle, resmiyetiyle sertleşen bu şehir onu tanıdıktan sonra bir çocuk parkı şenliğindedir. Güzeldir Ankara'da aşık olmak kimine göre imkansızdır Ankara'da aşık olmak. "o kadar sıkıcı bir şehirdir ki, her şey o kadar boğuk, o kadar gri, o kadar depresifdir ki insan doğal olarak burada aşık olamaz" derler, ama imkansızı başarabilirsen işte o zaman bir başka güzeldir bu şehir, gölbaşında karşılıklı kahve yudumlamak, gün batımına nazaran seyre dalmak, karanfilde herhangi bir mekanda çay içmek, tüm şehir uyurken sabaha karşı kuğuluda yan yana bir bakın üzerinde oturmak, gecenin sessizliğinde Tunalı Hilmide onunla beraber yürümek güzeldir. Ankara güzeldir o yanında iken.
Gezilecek sevilecek bir yanı olmayan bu şehir bir güzel gelmeye başlar karanlık şehri aydınlatır o, renksiz olan şehir gökkuşağının tüm renklerini taşımaya başlar taki Ankara'da ayrılığı yaşayıncaya kadar.

Zordur Ankara'da sevmek ve zordur Ankara'da ayrılmak,

Aşti'dir seni sevdiğinden ayıran. Türkiye'nin her yerine otobüsler kalkar buradan ve bir çok otobüs gelir ama taşıdıkları? senden alıp götürdükleri, daha doğru düzgün sevdiğini bile yüzüne söyleyemeden peşinden sadece masum bir el sallayışı ve gözünden süzülen iki damla gözyaşı eşliğinde sevdiğini senden alıp götüren otobüsü gözden kayboluncaya kadar izlersin, arkasından içindekileri söyleyememenin acısı, onun gidişi, senin kalışın. Nefret edersin bu şehirden artık. Sigarandan bir nefes çeker ve Ankara'ya dair, insanlara dair, aşka dair kısacası hayata dair her şeye isyan edersin, gidene kal diyemezsin orada o hakkı göremezsin kendinde, başın önünde ilerlemeye başlarsın dik duracak gücü bulamazsın Aşti'nin kalabalığını umursamazsın öfkeli ve yorgun adımlarla metroya doğru ilerlersin, göz yaşlarına hakim olmak istersin taki metroda karşına oturan insanında senin durumunda olduğunu anlayana dek sanki anlaşmışçasına aynı anda gözlerinden yaşlar usulca inmeye başlar, artık o metrodan da nefret edersin. Bir an önce özgürce göz yaşlarını dökebilmek adına acılarınla başbaşa kalabilmek adına Ankara'nın paralel kaldırımlarını arşınlarsın, yürürsün güçsüz adımlarla ama artık yürüdüğün yollarında bir tadı kalmamıştır, onunla beraber yürüdüğün yollardan yürürsün onunla karşılıklı kahveni yudumladığın kafenin önünden geçerken bir an duraksar içeri bakar ve o anı hatırlarsın gözlerinde taşmaya hazır bir baraj eşliğinde.

Sığınacak bir liman ararsın insanlardan uzak bir sahil dertlerini senden alıp götürmesi için bir dalga ararsın ama yoktur bu şehirde. Senin için artık acının başkentidir bu şehir... ama yinede her şeye rağmen güzeldir Ankara'da aşık olmak, yürümek, yağmurda ıslanmak ve ağlamak....