bugün

ne mutlu türküm diyene

osmanlı imparatorluğunda, tarihçiler daha iyi bileceklerdir ki, ülkenin en önemli vazifeleri türk dışında herkese verilirdi. ordunun tüm yöneticileri devşirmelerden, saray idarecileri rumlardan, ermenilerden, yahudilerden ve harem ise başta rus olmak kaydı ile başka başka ülkelerin güzel annelerinden doğma kızlarından seçilirdi. türkler ise sadece tarlada ırgat vazifesinde, hazineye bol bol vergi taşıyan karıncalardan başka birşey değillerdi. tamamen sindirilmiş, çarıklı bile denemeyecek kadar yazık insanlar. en alt tabaka.

işte mustafa kemal, tamamen toza toprağa bulanmış elması, karıştığı çakıl taşlarının içinden alıp, tozunu silip, ona kimliğini okumuştur.

bu söz ırkçılık da değildir, faşistlik de değildir, milliyetçilik de değildir, bir ırkı yüceltmek de değildir*, bölücülük ise hiç değildir. sadece kimliğini yitirmiş kendi halkına, evladının sırtını sıvazlayan bir baba şefkati ile kim olduğunu hatırlatmış, utanma, bilakis gurur duy demiştir.