bugün

sevgiliye tecavüz edip ayrılmak

selam.

tebessüm tesirli matemler biriktiriyorum yokluğuna,
ve yitirilmiş yarınlarımın en umarsız bağrında,
unutmaya çalışıyorum göğsümde titreyen sisli resmi;
gencecik işkenceler ağlıyor avucumda,
tut tutabilirsen...
yastığımın en gizli akşamı kanıyor bu gece sonsuzluğa...

bu anımı sizlere bu liriklerimle tasvir etmek istedim.
merhaba,
ben pembe tolga

izafi hayallerimin ebhal mutluluğunda süzülüyordum. ebedi yaşanmışlıklarımın son fasılında, dingin bir meltemin koynunda gülümsüyordum densiz geleceğime. pembe pipomdan süzülen uhrevi dumanlar dimağımı başımdan alıyordu.
ne kadar da huzurlu bir akşamdı oysa... nasıl huzurlu olmasın ki. yıllardır arda gelen yalnızlığıma son vermiştim.
hayallerimdeki sevgiliye nihayet erişebilmiştim. adı semih'ti.

semih; gelir düzeyi düşük bir ailenin tek gay oğluydu. bağnaz bir mahallede büyüdüğünden dolayı, eşsiz fantezilerime ayak uydurmakta güçlük çekiyordu. aslında diğer ilişkilerime nazaran da bu duruşu nedense çok hoşuma gidiyordu. bugüne dek edindiğim tüm sevgililerimden farklıydı semih. her elini tutuşumda o müteessir yanaklarının kızarışı, lüks restoranlarda balığı eliyle yiyişi, en akılcı esprilerimi anlamayıp gülümsemesi, operanın en can alıcı bölümünde yersiz geğirişleri, kokain partilerimizi basıp beni gaydaşlarımın önünde azarlaması, ve en önemlisi paramı değil de; pembe yüreğimi sevmesi...
her şeyiyle yaşamıma aykırı olmasına karşın, sanırım onu seviyordum.

her gün fehalesi yüksek bakışlara aldırış etmeden, yaşlı teyzelerin birbirinden korkunç beddualarını yok sayarak, el ele, ama daha çok yürek yüreğe sokaklarda çırılçıplak koşuşturuyorduk. çok mutluyduk...
bir yandan da onunla sevişmek için adeta can atıyordum. ama o son derece fakir ailelerde görünen "evlenmeden olmaz" ideolojisine sahipti. sevişmemize her ne kadar izin vermese de; sağ ve sol lobu daha önce hiçbir erkek tarafından gün yüzüne çıkarılmamış, her nefes alışında ciğerlerine nüfus eden havanın o geniş kaba etini sarstığı, yumurtalıklarını yer çekimine paralel bir açıda gülümseten, sanki hiç kaka yapmazmışçasına tabiata huzur kokusu salgılayan, yürüdüğü sırada arka cebinde kimsesiz bir mendil dahi olabilmek adına dünyaları önüne sunmaya hazır olduğum o eşssiz götünü mıncıklamama izin veriyordu. bu benim belki de teselli hediyemdi.

tüm bunları dert etmememin tek bir sebebi olabilirdi;
aşık olmuştum!
daha önce gaydaşlarım demişti de inanmamıştım. meğer aşık olan insana tüm zorluklar daha büyük tutku katarmış.
neredeyse kendi kişisel sevişmeme rekorumu bile kırmak üzereydim. tüm bunları düşünürken fevri bir karar vermiştim;
semih'le evlenecektim...
beni bir anda bu kadar çabuk değiştiren hayatımın aşkını elimden kaçıramazdım. hem evlendikten sonra onu dilediğim kadar da becerebilirdim. kim bilir, belki de boy boy pembe yavrucaklarımız da olurdu. bunları düşünmesi bile güzeldi...
fakat bir sorun var; tamam ben evlenmek istiyordum ama, mpt (minik pembe tolga) ne derdi bu işe? bunu öğrenmek için mpt'ye en sevdiği takım elbisesini giydirip yemeğe çıktık. bu jestime ılımlı bir karşılık vereceğini umuyordum.

restorana varmıştık.
fakat mpt ne yapsam uyanmıyordu. en çok huylandığı yer olan boynunun kenarını gıdıklamama bile tepki vermemişti. yetinmeyip yüzüne 3.000'er tl çarptığım garsonlar tarafından dürttürmeme karşın bile oralı olmadı. sanırım yapacağım konuşmanın konusuna vakıf olmuştu. ve neticesinde de bana küsmüştü. şok olmuştum.
aynı bedeni paylaştığım kader arkadaşım bile bu evliliğe en başından karşı çıkmıştı. ailem kim bilir ne derdi. ailemize fakir bir oğlan gelin getireceğimi öğrenseler benden vazgeçerlerdi.
ama hayır! bu evlilik yine de olacak. başta mpt olmak üzere herkesi karşıma alıp kararımı verdim. mpt ömür boyu uyuyacak bile olsa, ailem beni silecek bile olsa, aşkım için hiçbir şeyden kaçmayacaktım.

ve hemen akabinde evlilik teklifini yapacağım mekanı belirledim;
henüz yeni yaptırdığım otellerimden birinin açılış töreninde, tüm saygın gaydaşlarımın önünde ona romantik bir evlenme teklifinde bulunacaktım.

her şey hazırdı. sadece ben ve küskün dostum mpt dışında bu çılgın plandan kimsenin haberi yoktu.
saat tam 23.32'de semih'i havuz başına çağıracak, satın aldığım iki f16'yı kaza süsü verdirerek havada çarpıştıracak, ve gökyüzüne bakarak dikkati dağılan kalabalığın arasından ateşlenmeye hazır biçimde bekletilen vibratör motifli havai fişekleri gökyüzüne salacak, tam da bu sırada şaşkın kalabalığın üzerine otelin çatısından aşağıya bıraktırdığım yanmış kadın cesedini tüm gaydaşların kahkahasına nail olmak suretiyle tekmeleyecek, ve nihayet semih'in hemen önünde diz çökerek bu duygu yüklü teklifimi gerçekleştirecektim.

saat tam olarak 23.00'ü gösteriyordu. tüm davetli misafirler hemen hemen yerlerini almıştı.
mutluluktan içim içime sığmıyordu. zaman çabucak geçsin diye misafirleri kapıda karşılayıp popolarına pandik atarak içeriye buyur ediyordum. hiçbir davetli kadın olmamasına karşın içeriye girmeye çalışan biyolojik hata ürünü, ve son derece de yüzsüz olan kadınları tek tek korumalarımca yakalatıp kafalarına tırmık saplatıyordum. bu eşsiz görsel şölen misafirlerimi iyiden iyiye neşelendiriyordu.

artık saat 23.30'u göstermeye başlamıştı bile. büyük ana yaklaşık iki dakika vardı.
heyecandan atom bombası sıçmış gibi titriyordum. tam da bu sırada işaretimle havada süzülen f16'ları çarpıştırdım. büyük bir uğultu eşliğinde tüm gaydaşlar bakışlarını gökyüzüne çevirdi. tam ikinci talimatımla vibratör görünümlü havai fişekleri de gökyüzüne bırakmıştım ki;
tüm bu teatral planımı sekteye uğratan o vahim tabloyla karşılaştım.
yüzme havuzunun ortasında masum bir arıcık uhrevi çırpınışlarıyla hayata tutunmaya çalışıyordu...

tanrım...
yaklaşık bir dakikam kalmıştı. devam etmeliydim.
ama o masum arının umarsız bakışları zihnimde beliriyordu. suya batıp çıkan antenleri, patinaj çeken yaralı kanatları...
biri bir şeyler yapmalıydı, bir şeyler yapmalıydım. ama zamanım tükeniyordu. hayatımın aşkına evlenme teklif etmeme ramak kalmıştı.
ne olursun biraz daha dayan arıcık. ne olursun biraz daha...

daha fazla dayanamayarak kaslı ve seksi bir yunus balığı gibi havuza dalıverdim. şaşkın bakışlar ne yaptığımı sorgular nitelikteydi.
hızlıca havuzun ortasına yüzüp, çok geçmeden can çekişen arıyı burnuma koyup yeniden karaya çıktım. arı, bitap düşmüş vaziyette hala çırpınıyordu.
arıyı kurtarmıştım ama, evlilik sürecim suya düşmüştü. olsun daha sonra da teklif edebilirdim.
arıcığı avucuma alıp inceledim; kanatlarından birisi kopmuştu. ona endişelenmemesi gerektiğini, mühendislerime talimat verip karbon fiberden yeni kanatlar yaptıracağım müjdesini verip usulca yere bıraktım.
tüm kalabalık, gökyüzünde patlayan vibratör fişeklerin muhteşem yansımasının tamamladığı ritüel eşliğinde beni ayakta alkışlıyordu. bir kahraman gibi onları selamlarken arkamdaki o sesi işittim;

topuk sesi...
o müsamaha hüznümün başlangıç tonu, hiç bitmeyen ekseriyetimin hayıflanamaz sonu.
tanrım... ne de güzel bir gece olacaktı oysaki.
o masum arıcık parçalanmış bir şekilde yerde uzanıyordu. az önce hayatımı birleştirmek için planlar kurduğum, loblarını ayırmayı bile düşünmediğim, aşık olduğum adam tarafından hunharca çiğnenmişti. bir süre konuşamadım...
göz yaşlarımı saklamaya yeltendikçe sendeliyordum. ve ardından semih seslendi:

- hayatım bir an için seni sokacak diye çok korktum. neyse ki öldürdüm onu.

bu nasıl bir acımasızlık, bu nasıl sadist bir ruhun dışa vurumu, bu ne tür bir bencilliğin en vahim tablosu, tanrım bu adam nasıl benim sevgilim?..
semih'e cevap veremedim. iradem, benliğimle savaşıp ayakta kalmaya çalışıyordu. ona tek bir fiske bile vurmadan, yalancı bir tebessüm attım. nasıl bir hatanın eşiğinden döndüğümü iliklerimde hissediyordum.
konuşamadım... sadece gülümsüyordum. gülümsüyordum ama; kinayeye gebe bir hıncın gölgesiz şafaklarını kusuyordum.

ve zor da olsa seslendim:

+ semih benimle yukarı gelir misin hayatım?
- tolgiş?..
+ gel bi sen gel.

güya balayımızı geçireceğimiz kral dairesine götürdüm onu. odaya girdiğimde hıçkırıklarımı artık daha fazla gizleyemedim.
daha başlamadan yitip giden bir evlilik, henüz gençliğinin bağrında katledilen dünyalar tatlısı bir arıcığın yaşama hakkı...
her şey gözümün önünde belirip bana işkence ediyordu. tam da bu sırada semih sendeleyip yatağa uzandı.
yukarıya çıkarken asansörde gizlice meyve suyuna bıraktığım 5 adet seroquel haptan haberi bile yoktu. henüz 10 dakika bile geçmeden haplar etkisini gösteriyordu. uyumayacaktı, ama hiç olmadığı kadar sersemleyecekti. zaten istediğim de buydu...

yarı baygın bir şekilde uzanırken, bir hışımla pantolonunu çıkardım. altına hiçbir şey giymemişti. götü beyaz bir güneş gibi karşımda ışıldıyordu. tam da bu sırada mpt'nin uyandığını fark ettim. kader arkadaşım benim...
nasıl da biliyor aklımdan geçenleri. bu vefalı dostumla aynı fikirde olduğumuzu gördüğüm anda, semih'in günahkar loblarını ayırıp içine pembe rüyayı empoze ettim. onu bir yandan beceriyor, diğer yandan da aşağılıyordum. durmam için yalvarışları kahkaha atmama vesile oluyordu. tanrım ne de güzel yalvarıyordu...
yarı baygın çırpınışları, az önce hayatını teslim eden arının intikamını adeta ironisi bol bir şekilde alıyordu.

işim bittikten sonra bir sigara yakıp yanına uzandım.
ağlıyordu. utancından gözlerime bakamıyordu bile. az önce erkekliğini bir çırpıda almıştım. belki de gelecekte evleneceği erkek onu bu haliyle kabul bile etmeyecekti. bir de bunun için kahkaha atıp yatağın kenarına yalnızca 300 dolar bırakıp,
kendisini basit bir fahişeymiş gibi hissetmesini dileyerek odadan ayrıldım.

yeniden havuz başına inip, az önce hayatını kaybeden arının kovanı olduğunu düşündüğüm, hemen 20 metre ilerideki ağacın dalındaki kovana 2.000 tl bırakıp, kovanın içindeki akraba arılara samimiyetle başsağlığı dileyip otelden ayrıldım.
koşuyordum... belki de ardımda bıraktığım günahsı yanılmışlıkların tesirinden kaçıyordum.

kaçıyordum işte.
bir yandan da ağlıyordum.
pembeliğe mütamayil ömrüme geri koşuyordum...

tebessüm tesirli matemler biriktiriyorum yokluğuna,
ve yitirilmiş yarınlarımın en umarsız bağrında,
unutmaya çalışıyorum göğsümde titreyen sisli resmi;
gencecik işkenceler ağlıyor avucumda,
tut tutabilirsen...
yastığımın en gizli akşamı kanıyor bu gece sonsuzluğa...
güncel Önemli Başlıklar