bugün

sinir otu

SiNiR OTU
Modern tıp şifalı bitkiler hakkında eskiden sahip olduğu katı ve tavizsiz tutumunu artık terk etmek üzeredir. Bilhassa kanser gibi âciz kalınan hastalıklarda, insanları hastahanelerden taburcu edip "yapacak bir şey kalmadı, tıp olarak elimizdeki bütün imkânları kullandık, artık iş Allah'a kaldı" denilen durumlarda devreye giren şifalı bitki üstatlarının vesile olduğu çok enteresan neticeler her ülkede görülmektedir. Bu inkâr edilemeyecek durumlar karşısında modern tıp; daha insaflı davranmaya başlamış ve komplementer tıp (tamamlayıcı tıp) adı altında şifalı bitkilerle de diyalog içine girmeyi kabul etmiştir.
Tabiatta bol ve çeşitli olarak bulunmaları yanında yan tesirlerinin de yok denecek kadar az oluşu, şifalı bitkileri gün geçtikçe daha çok aranan kaynaklar durumuna getirmiştir. Sadece bazı kanser türlerinde olduğu gibi modern tıbbın âciz kaldığı durumlarda değil, hemen hemen her türlü hastalığa karşı kullanılabilecek hususî terkipler tecrübeli şahıslar tarafından hazırlanarak hastalara sunulmaktadır.
Dünyanın bir çok ülkesindeki özel firmalara bağlı araştırma enstitülerinin bünyesinde her türlü bitkinin tahlili yapılarak içindeki maddeler tanımlanmakta, müessir olan kısımları ekstre edilerek ayrılmakta ve kesin olarak ilâç hâline getirilmesi için lâboratuar hayvanlarında denenmektedir. Bunların içinde nane, kekik, ıhlamur ve ısırgan gibi artık iyice meşhur olanlar ise; halk tarafından bu tip "bilimsel" olduğu iddia edilen prosedürler beklenmeden kullanılmaktadır. Zira bunların bir çoğu tarih boyunca çok uzun bir geçmişe sahip olup, artık iyice itimat edilen bir konuma gelmişlerdir. Fakat bitkilerin büyük çoğunluğu henüz bu seviyede değildir. Henüz bütün hususiyetleri ve müessir maddeleriyle tanımlanmayan bitkileri daha dikkatli kullanmakta fayda vardır. Dünyanın hemen hemen her bölgesinde, yol kenarlarında rastladığımız sinir otu, haksız bir şekilde yabanî ot olarak ele alınmaktadır. Dikkate alınmayan bu sözde yabanî otun ne derece tesirli şifalı bir bitki olduğunu hep beraber göreceğiz.

Nerede yetişmektedir?
Sivri sinir otu (Plantago lanceolata) ve yapraksız sinir otu (Plantago major) sıklıkla 40 santimetreye kadar büyüyebilir. Özellikle besleyici maddelerin zengin olduğu kırlarda, yamaçlarda ve yol kenarlarında görülmektedir. Bu bitki Mayıs'tan Eylül'e kadar varlığını sürdürmektedir.

Nelere iyi gelmektedir?
Her iki sinir otu çeşidi de iltihap durdurucu özelliğe sahiptir. ihtiva ettiği müessir maddeler "Aucubin", "Allantoin", "Flavonoid" ve "Tanenler" kaşıntıyı giderir, kanın pıhtılaşmasını ve yaranın iyileşmesini sağlayarak, yaranın iz bırakmasını önler. Ayrıca eterik yağ, A, C ve K vitaminleri, labenzim, invertin, emulsin, silisik asit, fosforik asit, glikozid ve müsilaj bu bitkinin ihtiva ettiği diğer maddelerdir. Sinir otunun ezilmiş yaprakları yaraları kirden koruyan ve mikrop bulaşmasını engelleyen bir sıvı salgılar, ateş düşürücü, kramp giderici, antibakteriyel, kan yapıcı, kanama durdurucu tesirleri de olan bu yaprak özünün çok geniş bir kullanım sahası vardır.

Bu bitki aşağıdaki rahatsızlıklarda kullanılabilir:
*Ezilme ve berelenme gibi harici yaralanmalarda olduğu kadar, açık yara ve böcek sokmalarında.
*Diş eti iltihabında.
*Öksürük, bronşit ve solunum yollarındaki tıkayıcı balgam şikâyetinde.
*Mide-bağırsak hastalıklarında.
*idrar yolu enfeksiyonlarında.

Bitki nasıl işlenir?
Sinir otu; Nisan-Eylül ayları arası toplanabilir; ancak sadece yaprakları kullanılmalıdır. Diğer şifalı bitkilerde olduğu gibi, sinir otu da, trafiğin yoğun olduğu cadde kenarlarından, demiryolları ve ilâçlanan arazilerden toplanmamalıdır. Bitkilere su veya havadan zehirli madde bulaşabileceğinden, çöp toplama merkezleri veya kimya tesislerinin yakınlarından da toplama yapılmamalıdır.

Ayrıca yağmurlu ve rutubetli havada ecza dolabınızı bu bitkilerle doldurmak boşuna olacaktır, çünkü topladığınız bitki hemen küflenebilir. Elde edilen yapraklar taze ve yeşil renkli olmalı ve üzerinde yaprak pası, küf mantarı ve sürme mantarı görülmemeli. Toplanan bitkiyi taşımak için sadece havayı geçiren kâğıt torba, kutu ve karton kullanılmalıdır. Sinir otu, gölgede kalbur veya elek üzerinde kurutulmalıdır. Çünkü bitkinin hava ile azamî teması sağlanmalıdır. Kuruma işlemi iki veya üç hafta sürer. Sinir otu yaprakları çıtır çıtır kuruduğunda, birçok kurutulmuş bitki gibi ışığı az geçiren koyu renkli, kapaklı cam kavanozlarda saklanmalıdır.

Sinir otu çayı
Bir çay kaşığı kurutulmuş sinir otu yaprağını bir bardak suda kaynatınız ve 10 dakika demlenmesini sağlayınız. Günde üç bardak içiniz. Sıcak içildiğinde, soğuk algınlığı, midebağırsak, solunum ve idrar yolları mukozalarının iltihabında ağrı kesici özelliği gösterir.

Ancak bu hususta unutulmaması gereken önemli bir nokta, hiçbir bitki çayının 14 günden fazla bir süre içilmemesi gerektiğidir; bazı maddeler doz aşımı yüzünden zararlı duruma geçebilir. Ayrıca bu kadar tesirli şifalı bir bitkiyi bile kullanırken, beklenmedik bir menfî belirti ortaya çıktığında hekime muhakkak danışmak gerekmektedir. Meselâ, sadece üşütmeden dolayı ortaya çıkmış basit bir öksürüğü tedavi etmek için sinirotu çayı kullanırken arkada gizli olan bir akciğer kanserini gözden kaçırma tehlikesine karşı, birkaç gün içinde netice alınmadığı takdirde hastalığın tam olarak teşhis edilmesi için muhakkak hekime müracaat edilmelidir.

Sinir otu kompresi
Bilhassa böcek sokması, berelenme veya yaralanmalarda taze sinir otu yapraklarından yapılan bir kompres iyi gelmektedir. Sinir otunun yaprakları güzelce yıkanır ve parmakla ezilir. Elde edilen bu bitki preparatı, böceğin soktuğu yere veya yaraya sürülür. Sık sık (her yarım saatte bir) aynı şekilde tekrarlanır. Ezilen yaprakları temiz bir bez veya tülbentten bandaj ile sarmak iyi olur.
Ağız içine ait enfeksiyonları tedavi etmek için, ezilmiş taze sinir otu yapraklarıyla beşaltı damla "Echinacea" ve bir kapsül E Vitamini karıştırılır. 25 cm2 büyüklüğündeki bir tülbente bu karışım sarılır ve diş eti ile yanak arasına konur. Bu şekilde saatlerce veya gece boyunca tesirli olabilir.

Bronşite karşı şurup
Bitki ilâçlarından yapılan reçeteleri yerine getirmek için çalışan bizdeki aktarlara benzer dükkânlar, bugün Avrupa'da ciddi bir sanayi kolu halini almak üzeredir. Sinir otunun en tesirli ve sık kullanıldığı hastalık bronşittir denilebilir. Bitki çayı olarak veya taze bitkilerden elde edilmiş esanslarından bir karışım olarak iki türlü kullanılabilir. Çay olarak içmek için yapılan bu şurubun içine balgam söktürücü olarak sinir otundan başka, eşit miktarlarda (her birinden 20 gr), sakinleştirici olarak devetabanı çiçekleri (Tussilago farfara), nefes borusunun içini döşeyen kirpikli epiteli uyarıcı olarak rezene bitkisinin meyvesi (Foeniculum vulgare), spazm açıcı olarak öksürükotu kökü (Petasides hybridus), iltihap durdurucu olarak abdestbozanotu kökleri (Sanguisorba officinalis) ve müsekkin olarak Çuha çiçeğinin çiçek kısmı (Primula veris) ilâve edilir. Günde üç kere bir çay fincanı içilir, gerekirse içme kolaylığı için içine bal katılabilir. Ayrıca bu bitkilerden damıtılarak elde edilmiş esanslardan eşit miktarlarda (10 ml) karıştırılarak yapılan ilâç için abdestbozan otu çıkarılarak, yerine iltihap durdurucu olarak sığırkuyruğu (Verbascum nigrum) karıştırılır. Bu karışımdan yine günde üç defa 15-25 damla bir bardak suya damlatılarak içilir.

Tabiatı bizler için bir eczahane olarak yaratan Rabbimizin birer kimya fabrikası ve şifa kaynağı olan bitkilerin çeşitli özelliklerini lâboratuarlarda çok iyi araştırıp müessir maddelerini ve o maddelerin ideal nispetlerdeki karışımlarını ciddi araştırma projeleriyle ortaya koyabilirsek, önümüzdeki yıllarda kanser ve AIDS dahil şifasız hastalık kalmayacaktır. Hadîsi Şerif'teki ifadesi ile; "her hastalığın çaresi bulunacaktır" denilebilir. Ancak şifalı bitkilerle gelenekten gelen usûllerle çalışanları "şarlatan" gibi görmek yerine, onların taleplerini ve elde ettikleri neticeleri tıbbî ölçüler içinde insafla değerlendirecek akademisyenler gereklidir. Zaten halk ilâçları ile uğraşan bu insanlar tıbba karşı olmadıklarını, yaptıkları ilâçların araştırma kuruluşlarında denenmesini istemektedirler.
http://www.fesih.com/haber100.html