entry'ler (772)

fairy tale

mükemmel bir shaman şarkısıdır. dinleyeni alır başka diyarlara ışınlar. dinlemeniz şiddetle tavsiye edilir.

https://www.youtube.com/watch?v=gb9_G8kOx64

sözlük yazarlarının itirafları

hissediyorum bi şeyler kötüye gidicek sözlük. iki üç haftadır bu his var içimde. üzücü sözlük. çok hem de.

ressam

eksiksiz bir zihinsel yaşam sürdürürler. her sabah yedide kalkıp, kahvaltı yapar, dişlerini fı rçalar, giyinir, evine yakın hatta evinin bodrum katında bulunan atölyesine iner. öğle yemeğine kadar çalışır, yirmi dakikada öğle yemeğini yer. sonra da akşam yemeği gelir. ailesi varsa eğer daha uzun sürebilir akşam yemeği sefası. tek ise gene yirmi dakikada yer, işine koyulur. gece ikiye kadar çalışır sonra uyumaya gider evine. ertesi gün olur bunları tekrarlar.
çok ciddi bir zihinsel gerilimdir bu.

sözlük yazarlarının itirafları

bulmayı hiç düşünmeden ve bulacağımı ummadan aradım, belki aramakta olduğumun bilincine bile varmadan gizli bir gece geçirmiştim;karanlık, gizli, ürpertici demek istiyordum ki bütün ömrüm bir tek karanlık gecede geçmişti.öyle sayıyordum. geçirdiğim bunca günler, bunca geceler, bunca haftalar ve aylar ve yıllar şimdi gerilerde kalmış bir tek gece gibiydi ve aramakta olduğumu bilmiyordum.

kimi zaman dört duvar arasında sıkışıp kalırdım, renksiz boyalı, kişiliksiz, dağınık, can sıkıcı duvarlar ve adi tahtalardan meydana getirilmiş raflardaki kapsız, eski püskü kitaplar... canım çekmeden alıp bakardım. kimi zaman güneş ışığına bozulmuş tozlu sokaklarda bir başıma yalnızlık duyguları boğazıma düğümlenmiş olarak ve nereye gideceğimi bilmeden dolaşırdım. duru, boş sokaklar hiçbir şey söylemezdi bana. ya da söylerse, söyledikleri beni kahretmekten başka bir işe yaramazdı.

içime doğru büzülür, yalnızlığımın derinliklerine doğru fırlatılmış olarak yağmurdan kaçışan insanların telaşıyla kalabalıkların anaforunda dönüp dururdum. açgözlülükle, müthiş bir oburlukla vitrinlere saldıran insanlar, hırslı atılışlarla trenleri, koca koca otobüsleri dolduranlar, bu itişip kakışan kalabalık, bu kargaşa benim dışımdaydı. bende kuyruklara girer, itişip kalkışarak bir otobüste yer bulabilmek için çırpınır, bir yerlere yetişebilmek, geç kalmamak için canımı dişime takardım. ekmek için saatlerce fırının önünde bekler, lokantalarda bir sandalye kapabilmek için gözümü dört açıp, titizlikle seçtiğim yemeğin gelmesini sabırsızlıkla beklerdim. bütün bunların göze alınması gerektiğini bilirdim, göze alırdım. ama göze aldığım hayatın kaçınılmaz gerekleri diye saydığım daha doğrusu kendime öyle belletmiş olduğum bütün bunlar, basit bir kapı gıcırtısından daha mı önemli idi?

okuduğum bunca kitaplar bana cılız, işe yaramaz, dahası aşağılık ve iğrenç bir yaratık olduğumu aşılamaktan başka ne anlatmıştı? bütün ömrümü değersiz şeylere boyun eğmeyi öğrenmek için harcamışım gibi hissediyordum. tükenmekte olan yaz ayları sonunda, ağustos böceklerinin boşalmış kabuklarından yükselen o son çığlıkların insan üzerinde bıraktığı tuhaf kof etkilere benzeyen bir şey idi yaşadığım. gidiliyordu, sonra geri dönülüyordu, yeniden yürünüyordu, durup bakınılıyordu, yemek yeniyordu, sonra gene acıkılıyordu, uyanılıyor, uyunuyordu. bu muydu? bunlar için mi soluk tüketiliyordu, tüketiyordum? hırpalanıyor ve yaşıyordum? hayır, aradığımı söylemezdim, hiçbir şey aramamıştım çünkü. aç bir köpek gibiyim, yerleri koklaya koklaya dolanı ta ortalıkta dolanan, o kadar.

sözlük yazarlarının şu an düşündükleri

denizin tek hüneri şiddetli darbelerdir ve ara sırada olsa, kendini daha güçlü hissetme şansı. doğrusu deniz hakkında fazla şey bilmem fakat burada durumun böyle olduğunu biliyorum. ve yine, hayatta güçlü olmanın çok gerekli olmadığını fakat kendini güçlü hissetmenin önemli olduğunu, en azından bir kere bile olsa kendini tartmanın, bir kere bile olsa kendini insanın en antik koşullarının içerisinde bulmanın, ellerinizden ve kafanızdan başka size yardım edecek bir şey olmadan kör ve sağır taşla tek başına yüzleşmenin gerektiğini biliyorum.

sözlük yazarlarının şu an okuduğu kitaplar

(bkz: the hitchhiker s guide to the galaxy)

daft punk

(bkz: give life back to music)

kılsız erkek

hijyenik erkektir. sana git bacaklarını al demiyorum, ama nolur o koltukaltındaki kılları al. kıl erkekliğin bir göstergesi değildir azizim, fazlası temizlenmelidir.

the big bang theory

hakkında gereğinden fazla eleştiriye maruz kalan dizidir. tamam sevmiyor olabilirsin, baymış olabilir ama sheldon cooper gibi bir karaktere çamur atamazsın. televizyon dünyasındaki en şeker karakterlerden birisidir. bunu inkar da edemezsin. kafa atarım, ateş açarım.

dondurma sevmeyen çocuk

acayiptir. öyle çocuk mu olur? bizim çocukluğumuz ailemizden gizlice dondurma yemekle geçti. hep bademciklerimiz şişer, iltihaplanırdı. ah ah.

ruh ikizi

bir ruhun ikiye ayrılıp farklı iki bedene hapsolmasıdır.

sigara içerken fotoğraf çekilmek

sigara içen herkeşin en az bir kere yaptığı eylemdir. kimse inkar etmesin, yeni başladığınızda sigaraya, çektirdiniz böyle bir fotoğraf. çok da havalı olduğunu düşündünüz. ama sonra anladınız ki çok saçma bir hareket. bir daha da çektirmediniz.

pseudocyesis

yalancı gebelik, hamileliktir. adet durur, karın şişer, süt üretimi başlar. saçmalığın daniskası. nasıl kafada kurmuşsa artık hamile sanıyor kendini, vücudu da ona uyuyor. allahın delileri.

sözlük yazarlarının rezil olduğu anlar

bir süre kendine gelememesine neden olan anlardır. bir anımı anlatayım size çocuklar. eskiden kaldığım yurdun yanında bir cafe vardı. bir gün yemek yemeye gittiydik oda arkadaşımla. çişim gelmişti tuvalet gitmiştim. tuvalet unisex idi. neyse, kapıyı kitledim ben. işte çişimi yapıyorum falan sonra birden kapı açıldı. bir delikanlı idi kapıda şaşkın halde bana bakan. kapasana diye cırladım. öyle şok olmuştu ki çocuk donakaldı. neyse, sakince kalktım, sifonu çektim, ellerimi yıkadım ve dışarı çıktım. çocuk kıpkırmızı bir halde masada oturuyordu. benim çıktığımı görünce yanıma gelip özür diledi olur böyle şeyler sıkma canını dedim.
olmaz öyle şeyler. soğukkanlı davranmış olabilirim ama o an kadar rezil olmadım hiç ben. kapıyı tıklat önce bi! senin yüzünden ben kaç gün dışarıda tuvalete giremedim biliyor musun sen?

susmayan çocuk

ne yaparsan yap susturamayacağın çocuktur. kardeşimden biliyorum. "beş dakika sus sana oyuncak alacağım. beş dakika sus sana on lira vereceğim. yeter ki beş dakika sus ne istersen yapacağım." bir süre sonra bilgisayar oyunlarıyla tanıştı, susar artık dedik. ama nerdeeee. fifa ya da pes oynarken sanki o spikermiş gibi anlatıp büyük bir heyecan, coşku ile oynamaya başladı. kısacası gene susmadı.

kış mevsimini sevme nedenleri

sobada kestane, yorganı kafana kadar çekip cenin pozisyonunda uyumak gibi nedenlerdir.

j k rowling

"no story lives unless someone wants to listen. the stories we love best do live in us forever. so whether you come back by page or by the big screen, hogwarts will always be there to welcome you home."

testraller

birinin ölümünü görmüş kişilerce görülebilen, sadece kemik ve deriden oluşan bir pegasus çeşididir. hogwarts'ta arabaları taşırlar. testrallerden ilk olarak the order of the phoenix'te bahsedilmiştir. luna ve harry görebilmektedir.

inferius

kara büyü ile canlandırılabilen, lord voldemort'un eski hizmetkarları olan ölü bedenlerdir. ismini yunan ölüm tanrısı olan hades'ten alır. hades'in bir diğer adı inferi'dir.

unicorn

tekboynuzları olan atlardır. aynı zamanda harry potter and the philosopher's stone'da karşımıza çıkan bir yaratıktır. unicornların kanı çok değerlidir. kanını içen kişi hayatta kalır ama unicornlar çok cici, güzel, öldürmeye kıyılamayan canlılar olduğundan kanı içen kişinin hayatını lanetler. tam voldemortluk.