bugün

entry'ler (157)

ahmet necdet sezer

yokluğu hissedilmeyendir.

alçakları tanıyalım

türk basın tarihinin en yüzkarası yazılarından biri.
yazının sahibi ise son derece ironik olarak yaklaşık 20 yıldır basın konseyi'nin başkanlığını yapan oktay ekşi.

aşağıda linkini vereceğim sözkonusu yazı, 25 nisan 1998 tarihinde pkk itirafçısı şemdin sakık'ın ifadelerine dayandırılarak yazıldı. sakık daha sonra uydurma olduğu ortaya çıkan ifadesinde güya pkk ile işbirliği içinde olan gazetecilerin ismini veriyor, oktay ekşi de gizli bir el tarafından kendisine servis yapılan bu ifadeler karşısında dehşete kapılıp konuyu köşesine taşıyordu. birlikte okuyalım:

"Gerçekten bilmeliyiz.

Vatanseverlikte kendileriyle yarışılamayan pek fiyakalı zenginlerimizle allame geçinen gazeteci ve yazarlarımızdan hangileri aslında PKK'ya uşaklık yapıyorlarmış.

Bu alçaklardan "işadamı'' sıfatını taşıyanlar bir yandan Türkiye'nin nimetlerinden yararlanır, bu ülke vatandaşının verdiği paralarla zenginleşirken öte yandan aynı insanlarımızın evlatlarının PKK kurşunuyla ölmesi için bu örgüte yardım ettilerse onları bilmemize kimse engel olamaz.

Keza "dürüst gazeteci'' veya "sorumlu aydın'' havalarında, bizleri arkadan hangi alçaklar hançerliyormuş, bilmeye mecburuz...

Ya öteki alçaklar!

Kimi alçaklığını saklamak için ‘‘hukuk''u kullandı.

Kimi "insan hakları'', kimi "demokrasi'' dedi.

Elbet haklı oldukları yerler de vardı. Ama onların derdi hukuk, insan hakları veya demokrasi değil, "Kürtçülük'' ve PKK idi.

Şimdi hepsi geride kaldı. Sıra kulaklarından tutup adalete gönderilmelerine veya kamuoyuna teşhir edilmelerine geldi. Onu bekliyoruz. "

http://hurarsiv.hurriyet....x?id=-15759&yazarid=1

Daha sonra ne mi oldu?
türk basını, konsey başkanlarının arzusunu yerine getirmekte zerre kadar tereddüt etmedi ve ifadelerde adı geçtiği öne sürülen "alçak" gazeteceler cengiz çandarve mehmet ali birand andıç medyası tarafından tüm türkiye'ye korkunç bir karalama kampanyası eşliğinde teşhir edildiler. ardından da çalıştıkları gazeteden son derece gönül kırıcı bir şekilde kovuldular.

28 şubat döneminin patırtısı bitip ifadelerin gerçek değil de, ordu içindeki bir grub subayın başlattığı cunta girişimin bir parçası uyarınca karalama maksatlı olduğu ortaya çıkınca oktay ekşi de günah çıkarttı elbette.

kandırıldım dedi, ama ifadeleri bana resmi bir kaynak vermişti dedi, çok inandırıcıydı. onu dedi, bunu dedi. ama hiçbir zaman kamouyu vicdanında kendini aklayacak tatminkar bir açıklama getiremedi.

konuyla ilgili olarak;

http://www.stargazete.com/index.asp?haberID=34638
http://www.stargazete.com.tr/index.asp?haberid=35492
http://www.sabah.com.tr/2...4BE095DC0A11E34A1A98.html
http://www.yenisafak.com.....11.2007&y=TahaKivanc

meraklısına not: oktay ekşi hala basın konseyi başkanıdır.

gece kulubune giden universiteli kizlar

(bkz: biri yer biri bakar kıyamet bundan kopar)

emin colasan in cumhuriyet e gecmesi

mevcut medya yapılanması içinde, emin çölaşan için tek mümkün seçenek.
ya bir süre suskun kalıp emekliliğin tadını çıkaracak, ya da kah tuncay özkan'ın kanaltürk'ünde, kah diğer ulusalcı kanallarda boy göstererek gazeteci kimliğini bir süre askıya alıp yorumcu kimliğiyle öp plana çıkacak. başka türlüsü en azından yakın vadede pek mümkün görünmüyor. ama burası türkiye bekleyip görmek gerek.

historia calamitatum

petrus abaelardus'un yazdığı ve bizzat başından geçen kırık bir aşk hikayesini anlattığı otobiyografik kitabı. felaketler tarihi anlamına gelir. Remzi Kitabevinden çıkmış bir çevirisi vardır.

historiacalamitatum

(bkz: historia calamitatum)

ronaldinho eto o lampard kaka messi rooney fb de

ronaldinho etoo lampard kaka messi rooney cimbomda haberleriyle kıyaslandığında inandırıcılığı daha yüksek haberlerdir.

askerdeki pisuvar yazıları

(bkz: akıllı ol refüze ol)

yaraticiliktan yoksun uludag sozluk yazari

orhan pamuk'un kara kitabı'nın bir yerinde şöyle bir epigraf yer alır ki çok severim:
üslupta şahsiyet taklitle başlar

bu cümle madalyonun tam da öteki yüzüne işaret ediyor. insanın kendi sesini, kendi kimliğini bulabilmesi öyle pek de kolay bir iş değildir. ve çokça hata yaparak, deneye yanıla, düşe kalka ilerleyen bir süreçtir. bu durumun elbette farkındayım.
öyleyse sorun ne?

sorun ve eleştirdiğim konu, uludağ sözlük yazarlarının ve bizzat sözlüğün kendisinin, kendi üsluplarını ararkenki yalpalamaları, savrulmaları, başka sözlükleri taklit etmeleri değil. sorun kendi sesini bulmaya dair bir çabanın olmayışı, bunun zorluklarından kaçınıp hazıra konma.
yani tam da şu:
ekşi sözlükte pişer uludağ sözlüğe de düşer

yaraticiliktan yoksun uludag sozluk yazari

küfür etmeden öfkesini dile getiremeyen, hakaret etmeden eleştiremeyen yazardır.

yaraticiliktan yoksun uludag sozluk yazari

bu yazar türünün ikinci bir alamet-i farikası ise, ayar vereyim derken başlık altına alakasız entryler döşenmektir.

yaraticiliktan yoksun uludag sozluk yazari

bu yazar türünün ki sözlük içinde hatrı sayılır bir populasyon oluşturur, en karakteristik özelliği ekşi sözlük orijinli popüler başlıkların tıpatıpını sol frame'e aşırmasıdır.

açarsınız ekşi sözlüğü, diyelim ki x başlığı hayli hareketlidir, o gün hakkında bir çok entry girilmiştir, hemen göze batmaktadır. daha sonra gelirsiniz uludağ sözlüğe bir de bakarsınız ki ekşi sözlükteki başlığın aynısı uludağ sözlükte arzı endam etmektedir. sözlük adına son derece can sıkıcı bir durum.

ya bazıları ciddi anlamda yaratıcılık yoksunu ya da klon olma konusunu yanlış anlıyorlar.

yaratıcılıktan yoksun uludağ sözlük yazarı için tarkan söylüyor:

başkası olma kendin ol
böyle çok daha güzelsin
ya gel bana sahici sahici
ya da anca gidersin

sozlukten gidince bir bok olacagini zannetmek

ekşi sözlük'ten örnek verecek olursak, nazmiye demirel gitmiş ve gerçekten bir bok bolmuştur. nazmiye demirel ekşi sözlüğü bıraktıktan sonra gidişine en çok hayıflanılan yazarlardan biridir, nick altı enrylerine bakıldığında görüleceği üzere kendisi hala özlemle anılır ve üstadın bir gün ekşi sözlüğe döneceği umulur.

vakit cumhuriyet in muslumancasidir

vakti zamanında bir arkadaşım kurmuştu bu cümleyi. o zamanlar çok üzerinde durmamıştım, hatta biraz da ihtiyatla karşılamıştım: bu önerme fazla iddialı değil miydi? iki zıt kutuptaki gazete birbirine ne kadar benzeyebilirdi ki?

ama zaman geçtikçe bu iki gazetenin savundukları fikirler açısından tamamen zıt kutuplarda olmalarına rağmen, fikirlerine savunma biçimleri, üslupları açından birbirlerine birer ikiz kadar benzediklerini farkettim. tam da bu noktada murahtan mungan'ın bir yazısı geliyor aklıma: kanlı ikizler. özetle şöyle diyordu mungan: birbirlerinden ölesiye nefret eden basının birbirleriyle kavgalı kalemşörleri aslında birbirlerine birer ikiz kadar benzerler.
eminim vakit yazarları da cumhuriyet yazarları da birbirlerinden nefret ediyorlardır. nefret ettikleri şeyin aslında aynadaki yansımaları olduğunun farkında olmadan hem de.

hayatta paradan daha değerli şeyler var

buyrun burdan yakın;
(bkz: parayla saadet olmaz diyenler alışveriş yapmasını bilmeyenlerdir)

kiss my ass

içinde fuck geçmeyen ender ingilizce küfürlerden biri.

önceden çalışıldığı belli olan pozisyon

kötü porno filmlerde sıkça görülen hadise. sevişmenin bütün doğallığını götürür ve seyirciye bütün olan bitenin aslında önceden çalışılmış, kamera açılarına göre belirlenmiş yapay birleşme sekansları olduğunu hissettirir.

yeni baslayanlar icin ogretmenlik

-mümkünse hiç başlamayın. zira pazarda limon da satsanız, üç aşağı beş yukarı öğretmen maaşına yakın bir para kazanırsınız. sosyal statü, toplumsal saygınlık mı dediniz??? üzülerek söylemeliyim ki bundan 20 yıl önce öğretmen denildiğinde insanların kafasında belki saygın bir meslek canlanıyordu ama bugün ne yazık ki en çok horlanan meslek gruplarının başında geliyor öğretmenlik.

-illa öğretmen olmayı kafanıza koymuşsanız mümkünse rehber öğretmen olun. böylece nöbet tutmaz, idarenin verdiği gerekli gereksiz bir yığın görevden muaf olur, derslere girmek zorunda kalmazsınız, kendinize ait bir oda da cabası.

-erkekler için söylüyorum, öğretmen bir eş hayaliniz o kadar kolay gerçekleşmeyebilir. zira, bazılarını tenzih ederim ama, öğretmen bayanlar öğretmenler erkeklerle evlenmeye yanaşmazlar pek. ehh haksız da sayılmazlar. nasıl olsa mühendis, doktor avukat talipleri bol olur. türk toplumunda bir bayan illa çalışacaksa, en uygun meslek öğretmenlik olarak görülmektedir. bu yüzden pek çok meslek grubundaki erkek için öğretmen bir eş daima ilk sırada yer alır.

-atandığınız zaman, meslekteki minimum 3 ortalama 5 yılınızın doğunun muhtelif yerlerde geçmesine kesin gözüyle bakın. ilk atamanız batı illerine de olsa bir süre sonra rotasyona tabii tutulup doğuya gönderiliyorsunuz.

-dışarıdan bakıldığında öğretmenliğin en cazip yönlerinden biri boş vaktinin çok olması gibi görünür. evet doğrudur, öğretmenler, pek çok meslek grubuna oranla [çok daha fazla yıpranmakla birlikte] daha az çalışırlar. amma bu boş vakitler sanıldığı gibi hep tatil havasında geçmiyor. bir süre sonra sıkıcı ve monoton bir hal alıyor.

-yazdıklarım belki bazı arkadaşlara fazla karamsar gelmiştir
mümkündür elbet; bunlar nacizane görüşlerim. ben sadece dışarıdan bakıldığında farkedilemeyecek belli başlı olumsuzlukları dile getirmeye çalıştım.

sevin okyay

çoğu zaman topladığı kırlaşmış saçları, makyajsız yüzüyle bir kızılderili kadınını andırır.

jubile yapan futbolcuyu kırmızı kartla atmak

yakın zamandaki bir örneği için;
(bkz: zinedine zidane)