bugün

entry'ler (231)

türkiye gazetesi

yıllardır karşıtlarını elitist olmakla, anadolu insanını aşağılamakla suçlayan liberal beyinlerin, berberin ve kasabın politikadan anlamasına şaşırdıkları bir reklam filmine sahip gazete.

fatsali laz

saçmasapan ve ahlaksız başlıklar sıçan yazar. sanırım mütedeyyin.

tuzluçayır hainlerini kesen kahraman palalı

Tuzluçayır'ın tarihini okumasında yarar olan tetikçi.

boyko borisov

'Polisin insanları dövdüğü bir hükümette yer almayacağım' diyerek istifa eden Bulgaristan eski başbakanı. Polis insanları dövmüştür; on binini yaralayıp, on ikisinin gözünü çıkartıp, altısını öldürmemiştir.

12 eylül 1980

Solu ve işçi sınıfını hedef alan bir darbedir. O gün cuntayı alkışlayanlar bugün iktidarda, o gün cuntaya karşı direnenler bugün yine direniştedir.

ensonhaber com

yalan haber ve hedef gösterme konusunda habervaktim.com ile yarışan ergen blogu..

mağdur edebiyatı

AKP tarafından ortaokul müfredatına koyulabilecek olan ikiyüzlülük.

ahmet atakan

Ölümü üzerindeki şüphelerin açıklığa kavuşmadığı direnişçidir. Olayın ertesi günü çıkan amatör kamera kayıtlarını durmadan paylaşıp göbek atan şakirtlerin inanmak istediğinin aksine, Ahmet arkadaşımızın otopsi raporunda yazan, "kafasına isabet eden yabancı bir cisim" bölümü, polisin gaz fişeğiyle vurulup düştüğü iddialarını kuvvetlendirmektedir. Bütün bunlar bir yana, insanların eylem yapma hakkı anayasada tanınmıştır. Polis tarafından öldürülen Abdullah Cömert'in katillerinin bulunması için yapılan eyleme polis saldırmasaydı, Ahmet yaşıyor olacaktı. Antakya'nın bir mahallesinde gerçekleşen böyle bir eyleme polisin saldırma gerekçesi (iktidarın kibri ve gövde gösterisi yapma hırsı dışında) ne olabilir?

Ahmet arkadaşımızı toprağa yeni vermişken, akp'liler tarafından başlatılan bu iğrenç kampanya neye işaret etmektedir. Van Depremi'nden sonra islami sitelerde yer alan "ilahi takdir" ve "oh olmuş" tepkilerinden sonra aynı çevreler, bir insanın ölümü üzerine zil takıp oynamaktadır. Adana ve çevresindeki hemen herkesin kullandığı küfür kalıpları üzerinden Ahmet'e yönelen saldırı büyümektedir. Bütün bunlar gerçekten çok üzücü. Gezi direnişi Ahmet Atakan'la birlikte "insanlık" için direniş halini aldı.

akp ye oy vermeme sebepleri

insan olmak.

recep tayyip erdoğan

demokrasiden haz etmeyen, kendi çıkarları için Türkiye'yi hem bir iç savaşın hem de Suriye'yle tehlikeli bir savaşın içine sokmak isteyen bir liderdir. Ordu vesayetini ortadan kaldırması, halkın iradesine çok güvendiğinden ya da demokrasi ilkelerine can-ı gönülden bağlı olduğundan dolayı değil, ülkeyi şekillendirirken kendisine karışan görüşen olmamasını istemesindendir. Orduyu siyaset alanından uzaklaştırmasının ardından yaptığı işlere bakıldığında, polisin bütün toplumu kontrol ettiği ve sınırsız yetkiyle kuşatıldığı, savcı ve hakimlerin odalarına rte posterleri astıkları, mahkeme kararlarının duruşmalardan önce televizyonlardan öğrenilebildiği, kadrolaşmanın açık açık yapıldığı, kendisine muhalefet etti diye tmmob'un bir günde kapatıldığı günümüz koşulları en son demokrasi olarak anılabilir.

27 mayıs

kendisini padişah sanan bir başbakanın ağzının payını aldığı gündür. demokrasiyi yok eden Menderes'in, Türkiye'nin en demokratik anayasasını hazırlayan cunta yönetiminden tek farkı seçimle gelmiş olmasıdır. Hitler'in de seçimle geldiği bilindiğinden, demek ki "demokrasi seçimle iş başına gelinen sistem" demek değilmiş.

sol gazetesi

haberciliğin bavulculukla yer değiştirdiği günümüzde, çıkışıyla gazetecilik açısından umut yaratan gazetedir. Tabi her haberine kefil olamayız, tkp'nin politik yanlışlarını olduğu gibi alacağından şüphe yok.

mehmet ali birand

ikinci köprüdeki aksaklıkları aktaran haberi, "başbakanımız kızmasın, eleştirmiyoruz ah" diye sunan sunucudur.

spot dergi

Aylık çıkan bir haber dergisi. Kadrosunu genel olarak Marmara iletişim öğrencileri oluşturuyor.

Ümit Alan'ın BirGün'de, Spot'la ilgili kaleme aldığı yazısı:

"hani "durursa anlaşılır saatin kaç olduğu"; diyor ya turgut uyar açıklamalar şiirinin ilk dizesinde, günümüzde aylık bir haber dergisini bakmak da aynı öyle işte. her şey hızla önümüzden akıp giderken, durmuş, demlenmiş bir şeyle karşılaşmak gibi. yoksa elimizin altında akıllı telefonlar, tabletler, bilgisayar anbean akıtıyor zamanı. onu da çağın gereklerine uygun olarak kenan doğulu tarif ediyor "tutamıyorum zamanı"; diye. zaten bir elin parmaklarını geçmeyecek haber dergilerimiz arasına bir yenisinin spot'un katılmasıyla aklımdan geçiyor tüm bunlar. sonradan çok utanacağım bir önyargıyla elime alıyorum spot'u. yine üç-beş kişi aramızda tartışacağımız teoriler, ağır abiler ağır lafları, 80 sonrası entelektüel türk sineması sıkıcılığı tadında bir şeyler bekliyorum. diyorum ya, sonradan çok utanacağım şeyler bunlar. gerçi dergiyi hazırlayanların çoğunun üniversite öğrencisi olması, gençlik enerjisi vaat ediyor ama onların da ağabeylerine özenmiş olmasından endişe ediyorum. dergiyi elime alıp önüne arkasına baktığımda ilk golü yiyorum. arka kapakta bildiğimiz star wars logosunun class wars şeklinde yazıldığı bir grafik çalışma karşılıyor. hemen altında "kâinatın bütün işçileri birleşin" yazılmış. gülümsüyorum, rahatlıyorum, ilk golü yediğim için durumu eşitlemek için dergiyi saldırırcasına karıştırmaya başlıyorum.

1 mayis’ta çikmiş, çünkü...
derginin ilk sayfasında bir sunuş yazısı var. burada ne yapmak istediklerini açıkça anlatmış dergi ekibi. üstelik dertlerini anlatırken "dergimizin 1 mayıs'ta çıkması tesadüf değil" diyerek eklemişler; "bu dünyada hakkıyla habercilik yapılacaksa bunun yolunun emekçilerin cephesinden bakmaktan geçtiğini biliyoruz." güzel demişler de bahsettikleri emekçiler dergiyi ellerine aldıklarında kendileri yerine kendilerini kendi bilmedikleri bir dille tartışan birilerini görmesinler diye bir endişeyle ve ilk golü atma hırsıyla yine çeviriyorum. yok, arkadaş, dergi gayet açık bir dille önce 4+4+4 meselesine girişmiş, bir röportaj ve bir yazıyla mesele enine boyuna incelenmiş. zaten derginin kapak konusu da 4+4+4 meselesi. konuyu bir "toplumsal mühendislik projesi" üst başlığıyla ele almışlar.

spot ekibi sahaya iyi yayilmiş
derginin bu ilk sayısının ikinci meselesi "gazetecilik" olarak göze çarpıyor. gazetecilikle ilgili söyleşebilecekleri iki doğru insanı da bulmuşlar. umur talu ve esra ersan söyleşileri konuyla ilgili olan herkesin ilgisini çekecektir diye düşünüyorum. bu anlamda spot ekibi sahaya iyi yayılıyor, bir gol daha yiyorum. bizim önyargı durumu eşitler belki ileride sıkıcılaşır diye atak yapmaya devam ediyorum. o da bizim leyla ile mecnun'daki erdal bakkal karşıma çıkmıyor mu, cengiz bozkurt söyleşisinin tadı damağımda kalıyor, keşke iki sayfa daha sürseymiş diyorum ama böyle tadında kesmek daha iyi sanki. hüsnü arkan, doğan hızlan, hayri kozanoğlu söyleşileri derken ekibin sahaya çok iyi yayıldığına bir kez daha emin oluyorum. bir açık yakalamak için nafile ataklarım sürüyor.

sadece söyleşilerden ibaret değil
hep söyleşilerden söz ettik ama dergi sadece söyleşilerden ibaret değil. oldukça ufuk açıcı yazılar ve çeviri makaleler de mevcut. örneğin; dijital aktivizm üzerine, google'ın insanı aptallaştırıp aptallaştırmadığı üzerine çok güncel tartışmalar hakkında yeni fikirler de edindim. son iki sayfasının spora ayrılması ve elbette sol açıktan kanat bindirmeleri de sevindirici. iyi orta gol getirecek o belli.

x marx the spot
ufak tefek eksiklikleri yok mu? elbette var. örneğin; mizah, kara mizah bir sayfa da olsa bu konu çeşitliliğinin içine yakışır diye tahmin ediyorum. aynı şekilde müzik konusuna da ileriki sayılarda biraz yer ayrılabilir. bunları zaten düşündüklerini ve ancak ilk sayı kalabalığında yer bulamadıklarını tahmin ediyorum. ezcümle; define avcıları haritaya bakıp defineyi bulduklarında denizcilerin "kara göründü" lafına benzer şekilde "x marks the spot" yani "ahanda burası" gibi bir söz söylerler. spot'un ilk sayısı iyi, en önemlisi sıkıcı olmayan bir haber dergisi arayanlara bunu söyleteceğine dair büyük bir umut verdi. iyi bir haber dergisi arıyorsanız "x marks the spot" deme ihtimaliniz yüksek, hatta cümledeki marks'ı çaktırmadan marx'a da çevirebilirsiniz. spot'un yolu açık, ömrü uzun olsun.."

spot

(bkz: spot dergi)

psinoza

Ulus Baker'in kedisidir..

kaşık salatası

gavur salatası da denen mucize..

marmara üniversitesi iletişim fakültesi

bir zamanlar Ünsal Oskay gibi bir efsane isimle anılan okul. Oskay sonrası da, Nurçay Türkoğlu gibi kaliteli hocalarla adından söz ettirdi. Ancak Yusuf Devran isimli samanyolu muhabirinin, okula tepeden atanmasıyla her şey değişti. Nurçay Türkoğlu Adana'ya gitmek zorunda bırakıldı. Cüneyt Akalın, Barış Doster, Nurşen Mazıcı gibi hocaların etkisi azaltıldı. Okula, iletişimin i'sinden anlamayan insanlar dolduruldu. Yüksek lisans ülkücü/islamcı eş dost tayfasıyla doldu taştı. Vakit gazetesi yazarı Ersoy Dede, ülkücü avukatlar derneği yöneticisi ömer sur hoca oldu, daha ne diyeyim.. Kısacası dostlar, okul okulluktan çıktı saadet zinciri halini aldı. iletişim okumak isteyenlere tek diyeceğim, kesinlikle ankara iletişim.

emre uslu

van depremine devlet müdahalesinin 10 saat sonra gelmesini eleştirenlere "pkk gazetecisi" deyip iktidarı yalamaya ara vermeyen iktidar savunucusu.

pkk terör örgütü değildir diyen milletvekili

zeytinburnu'nda eli satırlı, ağzı salyalı kürt avına çıkan faşistlerden birisinin hedef gösterdiği vekildir. sözlüğün gidişatı kaygı uyandırıcı.