entry'ler (166)

esnaf

Bir "esnaf sikmesi"dir gidiyor internette. Müşteri sikmesiyle ünlü meslek koluymuş.

Arkadaş 20 yıllık esnafım, siktiğim bir elin parmaklarını geçmez. Ben mi yanlış yapıyorum nedir?

Not: bir elin parmakları derken hani... O kadar da değil açıkçası.

dünya

yalnız hissetmeyecek kadar kalabalık değildir.

http://pilonidalkist.blog...5/08/bir-nefes-shhat.html

sagi

girilerine bakıyorum, kendine bakıyorum, anlam veremiyorum.

sürprizlerle dolu yazar.

sözlük yazarlarının itirafları

gerizekalıyım.

sözlük yazarlarının en son dinlediği şarkı

http://www.youtube.com/watch?v=922hVr6kRgM

güzel uymuş

erdal ergüler

adnan oktar hakkında yazdıkları nedeniyle davalık olan yazar.

http://erdalerguler1.webn...9Fmanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1/

parasızlık

Arkadaşlarla dışarıdayken “abi ben aç değilim” deyip ilk fırsatta eve koşup dolapta ne varsa domuz gibi yemektir. “hafta sonu çok işim var siz eğlenin ben çalışcam amk” deyip kâh sokaklarda it gibi sürterek, kâh hiç merak edilmemiş ve kapağı hiç açılmamış kitapları okuyarak cumartesi akşamının içine s.çmaktır. Dilenciye verilen paraya pişman olmak, “lan gidip geri istesem mi aceba?” diye düşünmektir. Düğüne gidip “anaaa, altını unutmuşum ya la!” şeklinde yavşak ayaklara yatarak arkadaşların zekâsıyla alay etmeyi bir görev bilmektir. “olum bak ihtiyacın varsa ben alırım/ısmarlarım/borç veririm” gibi teklifleri “la olum ihtiyacım olsa söylerim alalaaa” kalıbıyla geri çevirmektir. “Sen bize kıyak yapmıştın vaktiyle, bizim sana yapmamıza niye izin vermiyorsun a o.ospu çocuğu” diyen arkadaşları sırtlayıp hacca götürmek istemektir. "yaw bugün bi keyfin yerinde yüzün gülüyor hayırdır?" sorusunun cevabı "e faturaları yatırabildim sonunda amk" olduğu halde "öyle mi görünüyorum allah allah" diyebilmektir.

Şartlar ne kadar zorlu olursa olsun, sigara ve biraya para ayırmak, aksi halde delireceğinin farkında olmaktır.

kova burcu erkeği

ölçülüdür. haddini bilir. her zaman kendinden daha iyisinin var olduğunun bilincindedir.
cümleleri kesinlik belirtse bile düşünceleri, kurduğu cümledeki kesinliğe sahip değildir hiç.
karşısındakilerin ne hissettiğini, karşısındakilerden daha iyi anlar; çok yanlış bir şekilde de herkesi kendisi gibi zanneder ve aynı beceriyi bekler. başkalarına gösterdiği saygıyı, sevgiyi aynı şekilde göremezse dengesi bozulur.
tutamayacağı sözler vermez. altından kalkamayacağı laflar etmez. söz verirse, tutmasını bekleyen kimse olmasa bile tutar. gururu her şeyin önündedir.
Yalandan bir kibiri vardır. cümleleri kibirlidir; bu cümleleri kendiyle dalga geçmek için kurduğunu belli ederek söyler.
Bir gün öyle bir gün böyle davranmaya gelemez. isteyerek veya istemeyerek birini kırarsa telafi etmek ister. kendisine yapılanları görmezden gelmesini bilir. bunun suistimal edilmesine öfkelenir. sonra geçer. ama unutmaz. asla nefret etmez. kırılır.
haksızlığa gelemez.

yaşanmamış gerçek hikayeler

doldurulmamış, doldurulmaya yeltenilmemiş, doldurulmak istenmemiş uktelerden mürekkeb hikayelerdir.
*son bölümü sadece kavuşmaktan oluşan, konusu özlemek olan bir hikayeyi her gün mutlu sonu bekleyerek yıllar boyunca** okumak nasıl bir şey olabilir mesela? Özlediğiniz, sevdiğiniz birini görememek, her günü akıldan çıkma korkusuyla, birlikte kurduğunuz hayalleri gün gelip de başkasıyla yaşaması endişesiyle geçirmek? o günler bir araya geldiğinde insanların yıllarını oluşturur ama o günlerin her biri birer yıl olabiliyor özleyince; o yılların değersiz addedilmesiyse haksızlık. insan özlediğinde sürekli elini uzatıyor özlediğine doğru; uzattığı el havayı avuçladığında öfkelenmesini kaldıramamak, haksızlık olmaz mı?

Siz Onun dikkatini dağıtmamak, vaktini çalmamak ve öfkenizi bastıracak güzel anların rüyalarına odaklanmak için elinizi eteğinizi çekersiniz her yerden çünkü sürekli tartışmaktasınızdır uzun süreli uzaklıktan dolayı; sinirlisiniz, kırgınsınızdır. Sizin niyetinizi anladığını, bildiğini düşünürsünüz ki zaten bunu çok öncesinden o istemiştir; siz gerekli dirayeti gösterip yapamamışsınızdır Benilce davranıp. Ne istediğinizi, ne umduğunuzu, neyin sizi mutlu edeceğini, neyin sizi üzeceğini, sinirlendireceğini bilir O; siz de elinizdeki imkanlar el verdiğince, tanıdığı fırsatlar yettiğince türlü türlü maymunluklar yaparsınız unutulmamak, kalıcı olmak için. Masallara, hikayelere konu olur duygularınız. En sevdiğiniz film Onun sizin için çektiğidir; en çok içinizi yakan romanlar da sizin başrolüne Onu koyduklarınızdır.

Her türlü hayati bilgiyi birkaç dakikada siler hafızanız ama Onun almadığınız kokusunu tüm olasılıklarıyla saklamaya çalışır. Elinizde tutmakta olduğunuz anahtarı ararken Onun resmi gözlerinizin önündedir. Kaybettiğiniz kimliğinizi ararken cüzdanda onun fotoğrafını görürsünüz, aradığınız oymuş gibi yerine koyarsınız tekrar. Masanızın üzerinde, cebinizin köşesinde, fotoğraf albümünde; her yerde ona bir yer açarsınız; unutulmaktan korkan kişi ancak unutmaya neden olacak koiulları ortadan kaldırdığında unutulmamayı hakettiğini düşünen kişi olabiliyor böyle durumlarda. Sesi, görüntüsü "pazar gecesi sineması"dır her gece yayınlanan. Uyumadan önce başa alıp alıp izlersiniz gözleri kapatıp; daha da uyutmaz, kıpır kıpır yapar insanı. Çıkardığı engellere öfkelenir, kendisine de kızarsınız; bir su serpsin beklersiniz kızgınlığınızın üzerine; anlamlandırmaya çalışırsınız bahanelerini. Her gün, her haber aldığınızda bir "gel" diyecek diye umut edersiniz. Demeyeceğini bilirsiniz ama hiç tarzınız olmadığı halde umut etmeyi öğretmiştir size. Tersleneceğinizi bile bile endişelendiğinizde haberi olmasını sağlarsınız. Yanlışlarını düzeltmek, zarar görmesini engellemek istersiniz uzakta olsa da. En çok tartışılan anlar da bu anlardır; siz endişenizi niçin göz ardı ettiğine öfkelenirken, o sizin endişenizi anlatış biçiminizde kusurlar bulur. "Olsun" der geçersiniz bir yerden sonra; bunu da o öğretmiştir. "Olsun, uzaktayız." Ama sürekli tartışılır. Nedeni çok açıktır; uzakta olmak.

Uzakta olmakla yakında olmak birbirinden çok farklı şeyler. En temel fark da "ifade kolaylığı". Ne karşınızdakini anlayabilirsiniz tam olarak uzaktayken, ne de derdinizi anlatabilirsiniz. Uzakta olmanın ortaya çıkardığı hastalıkların ilacıdır bir araya gelmek. Ama o sizi hep uzaktaki halinizle bilir. Siz bilirsiniz bir araya gelindiğinde öfkeyei kavgaya, üzüntüye, özleme yer olmayacağını ama o bilmez. izlersiniz zamanla hiç olmadığınız birine dönüştüğünüzü Onun gözünde; nedeninin bu kadar farkında olup da bir şey yapamayışınız delirtir sizi. Göz göre göre bambaşka, tutulacak yeri olmayan biri haline gelirsiniz.

Ve bir gün gelir; sizin içinizi hem kemirip hem de sizi ayakta tutan özlem "saçmalık" oluverir. Sevdiğinizi anlatmak için kurduğunuz cümleler alaya alınır, "kendini beğenmişlik" olur. içinde olası başka kişilerin bulunduğu hayaller yazılır sağa sola Onun elinden; birlikte kurduğunuz hayallerin oyuncu kadrosunda çıkarılmışsınızdır. Ağzınız açık izlersiniz; çünkü bunlar Onun elinden sizin için ulu orta çıkan ilk sözlerdir.

Sizinle konuşurken dediklerinizi dinlememiştir çünkü. Yine içinden seçtiği kelimelerinizden bir kolaj yapıp kendi eseriyle sizi itham altında bırakmıştır. zihninde kurduklarıyla canınızı yakar bilerek veya bilmeyerek; öfkesi kontrolsüzdür. iki kere can yakar bu ama; siz ölçülü olmak, kendinizi ifade etmek için 10 kez düşünüp 1 kez söylersiniz her şeyi; hiç kızma hakkı, sinirlenme hakkı tanınmamıştır size çünkü. Bir kalemde sizin büyük sandığınız görmezden gelişler bile görmezden gelinir. 2 gün, 3 gün, 10 gün önce hatta 5 dakika evvel söylediklerinizin yerine 2 kelimeniz koyulur. Öfkeyi bastırmak istersiniz, körüklenir. Sevginize "nefret", ilginize "hayal", öfkenize "çocuk" etiketi yapışmıştır çok uzun zaman önce. Kafasında, sizin olduğunuzun dışında bir siz oluşmuş artık; sizinle değil kendi yarattığıyla konuşur. Siz de öfkelenir, kısa kesersiniz.

Sahi ya, insan karşısındakinin öfkelenmesini niye ister? Niçin pes ettirmeye çalışır? Niçin umutsuzluğa sürüklemek ister? Bir insanı mutlu etmek için gösterilecek çaba çok küçükken niçin bu kadar zor gelir? Niçin mutlu etmek ve mutlu olmak isteyen birine bu imkanı tanımayıp üzülüp sinirlendiğinde kabahati bu kişiye bırakırsınız?

Burukluğun "nefret" olarak isimlendirildiği yerde, uzaktan izleyip sabır ölçmenin "sevgi" olarak adlandırılmasını kabul edelim hadi. Unuttuğunu haykırarak can yakmaya çalışmak nefret değil de ne ki? içinde "bitti" geçen bir cümleyi "her şey bitti"ye çevirmek bu kadar kolay, geçen yılları kayıp addetmek bu kadar makul, ağızdan çıkan sözlerin sorumluluğunu alıp hakkını vermek de bu kadar zor geldiyse bunca zamandır; sevmek bu hikayenin neresindeydi?

derdime vakıf değil canan beni handan bilir

Tam metnine bakıldığında bir ilahi özelliği taşıdığı fark edilse de, hicazkâr gazel olarak rakıyla şahane giden bir eserdir. emin olamamakla birlikte fuzuli'ye ait olduğu aklımda kalmış. sözleri şu şekilde:

Derdime vâkıf değil cânân beni handân bilir
Hakkı vardır şâd olanlar herkesi şâdân bilir
söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil
Çektiğim âlâmı bir ben bir de Allah'ım bilir.

Yani denmek isteniyor ki:

Sevdiğim halimden habersiz, beni dertsiz bilir
Hakkı vardır, tasasız olan herkesi tasasız bilir
Söylesem faydasız, sussam gönlüm razı değil
Çektiğim kederleri bir ben bir de Allah'ım bilir.

Her şeyin temelinde yatan bir probleme parmak basan bir şiir bu. insanların kendini bir başkasının yerine koymayıp, herkesi kendisinden yola çıkarak değerlendirmesiyle alakalı. anlaşamamakla, iletişememekle alakalı. s.klememekle, umursamamakla alakalı. Ya da benim asabım bozuk. bilemedim.

portal

filmi de çekilmiş.

http://www.youtube.com/watch?v=4drucg1A6Xk&feature=related

zaman

can sıkkınken geçmek bilmeyen, eğlenirken su gibi akan kavram. ayrıca hiçbir şeyin ilacı falan da değildir.

http://pilonidalkist.blog...t.com/2012/03/isyean.html

ctrl

2009 yapımı, nestea sponsorluğunda çekilmiş dizi. 5'er dakikalık 10 bölümden oluşuyor. kesinlikle eğlence garantisi var.

http://www.dizimag.com/ctrl_dizi-izle.html

birini sevmek için neden bulamamak

Birini sevmemek için neden bulmaya çalışmanın tam tersi şekilde son derece doğal ve kaçınılmazdır. Birini neden sevdiğinizi bulmaya çalıştıkça içinden daha da çıkılmaz bir hal alır arayış, bulamazsınız ama merak edebilir insan, aramaya devam edersiniz. Sonuç olarak tüm bu aramalar boşa çıkacaktır; çünkü sizin o kişiyi seviyor olmanızın nedeni o kişiyi seviyor oluşunuzdur. Sevgiyi bir neden ile anlamlandırmaya çalışmak, sevginin doğasına aykırıdır. Birini niçin sevdiğinizi anladığınız, sevmenize yol açan o nedeni bulduğunuz gün anlamanız gereken şey o kişiyi zaten hiç sevmemiş oluşunuzdur.

Birini artık sevmemek için neden bulmaya çalışmak ise aynı oranda yapay, zorlama bir harekettir ve bu da başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Birini sevmemek için bulduğunuz tüm bahanelerin aslında sizin o kişiyi sevme nedenleriniz olduğunu fark etmenize yol açar. Tabi bunu fark ediyor olmanız bunun gerçek olduğu anlamına gelmez; eğer durduk yere bir insandan soğumaya çalışırsanız başınıza gelecek şeydir bu. Bu amaç uğruna gösterdiğiniz çaba ve sergilediğiniz tavır karşı taraf için bir ızdırap haline gelir. Zamanla bu tür bir arayış içerisine girip karşısındakine çektirdiği acıyı izleyen insanların bundan zevk almaya başladıkları düşünülmektedir.

insanın sevgili olmayacağı birini sevmesi

anlaşılamaz bir durumdur. iki insan birbirini seviyorsa zaten sevgililer demektir; insan eğer biriyle sevgili olmak istiyorsa bu onun o kişiyi sevdiği manasına gelir. bir değişik yani.

(bkz: insanın başına neler geliyor)

pikt seddi

(bkz: antonine duvarı)

kış aylarının olmazsa olmazları

bıyık sarkıtları.

kadın dediğin

böyle olur:
http://galeri.uludagsozlu...%b1n-dedi%c4%9fin-219818/

msn de yazışırken başka işlerle uğraşan kız

karşısındakini uyuz ettiğini bilerek yapar; bekletir konuştuğu kişiyi. sabır sınırları geniş kişiler ses çıkarmaz.

elbet bir gün buluşacağız

zeki müren'den dinlenmesi gereken; gereksiz pesimistliklerin, dolorizmin, melankolinin karşısında elinde budaklı odunla duran, cesaret ve umut verici şarkı. aslında hikayelerin çok azının kötü sonla bittiğini hatırlatır insana.

beste ve güftesi mustafa seyran'a aittir.