bugün
- çocuğunuzu özel okulda okutur musunuz16
- beni özlediniz mi10
- tc'yi atatürk değil ingiliz ve yahudiler kurmuştur19
- risale i nur13
- mühendis erkeklerin genel özellikleri8
- selahattin demirtaş14
- avrupanın zenginliğini hırsızlığa borçlu olması14
- temiz oje sürmek8
- icardi190518
- arda güler13
- her türk vatandaşına türkiye gezisi9
- sizi cuma saflarında göremedim sözlük9
- iki adım atınca kan ter içinde kalmak10
- türklerin ingilizce konuşamama nedenleri28
- allaha küfür etmek10
- türklerden adam çıkmaması17
- bir müslüman olarak filistin benim meselem değil36
- bir gün önce tanışılan kızın yazlığa davet etmesi14
- ruh varsa neden görünmüyor13
- anın görüntüsü16
- sevdiğiniz sözlük yazarları17
- uludağsözlük'ün ölmesi ve gömmeyi unutmaları10
- selahattin demirtaş'ın 42 yıl hapis cezası alması12
- okula bikiniyle gelen kız9
- sözlükteki erkek nüfusu9
- türklerin çok kolay devlet kurması12
- filistin'in türklere ihanetleri sıralı tam liste24
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı10
- üstteki yazarla nereye gitmek isterdin8
- mesajın altlarda kalmış kusura bakma diyen kadın10
- karadeniz bölgesinde yaşamak13
- arkadaşlar bu alınır mı8
- buluşunca sürekli derslerden konuşan erkek8
- bu başlıkta konya'yı övüyoruz16
- yemek yemeyi sevmeyen insan8
- ileride evleneceğiniz kişi şuan ne yapıyor9
- nişanlı kalmanın saçma olması12
- akp chp yakınlaşması12
- tayyip erdoğan'ın israil anadolu'ya girecek demesi21
- 15 mayıs 2024 türkiye japonya voleybol maçı13
- karşı cinse giyim önerileri16
- iyi bir insan olmak için ne yapmam lazım20
- maca sekiz10
- en obez özelliğiniz17
- mauro icardi'nin karısı8
- larisalisa'nın parayla şukulatması8
- namuslu erkek bulmanın çok zor olması16
- herkesin merak ettiği o piç erkeğim soru alayım18
- sütyen takmaktaki inanılmaz mantık hatası19
- şampiyonluk için yanak okşatmak52
aslında yaşanmış ama yok sayılmış hikayelerdir.
(bkz: yok saymak)
(bkz: yok saymak)
yaşanmış gerçek hikayeler ile karşılaştırıldığında yaşanmışlık seviyesinin çok düşüklerde ya da hiç olmadığını gördüğümüz hikayeler.
yaşamayanı bağlar.
(bkz: shift delete)
hikayeleri yaşanmamış yapan gerçeklerdir.
(bkz: fatmagül ün suçu ne)
doldurulmamış, doldurulmaya yeltenilmemiş, doldurulmak istenmemiş uktelerden mürekkeb hikayelerdir.
*son bölümü sadece kavuşmaktan oluşan, konusu özlemek olan bir hikayeyi her gün mutlu sonu bekleyerek yıllar boyunca** okumak nasıl bir şey olabilir mesela? Özlediğiniz, sevdiğiniz birini görememek, her günü akıldan çıkma korkusuyla, birlikte kurduğunuz hayalleri gün gelip de başkasıyla yaşaması endişesiyle geçirmek? o günler bir araya geldiğinde insanların yıllarını oluşturur ama o günlerin her biri birer yıl olabiliyor özleyince; o yılların değersiz addedilmesiyse haksızlık. insan özlediğinde sürekli elini uzatıyor özlediğine doğru; uzattığı el havayı avuçladığında öfkelenmesini kaldıramamak, haksızlık olmaz mı?
Siz Onun dikkatini dağıtmamak, vaktini çalmamak ve öfkenizi bastıracak güzel anların rüyalarına odaklanmak için elinizi eteğinizi çekersiniz her yerden çünkü sürekli tartışmaktasınızdır uzun süreli uzaklıktan dolayı; sinirlisiniz, kırgınsınızdır. Sizin niyetinizi anladığını, bildiğini düşünürsünüz ki zaten bunu çok öncesinden o istemiştir; siz gerekli dirayeti gösterip yapamamışsınızdır Benilce davranıp. Ne istediğinizi, ne umduğunuzu, neyin sizi mutlu edeceğini, neyin sizi üzeceğini, sinirlendireceğini bilir O; siz de elinizdeki imkanlar el verdiğince, tanıdığı fırsatlar yettiğince türlü türlü maymunluklar yaparsınız unutulmamak, kalıcı olmak için. Masallara, hikayelere konu olur duygularınız. En sevdiğiniz film Onun sizin için çektiğidir; en çok içinizi yakan romanlar da sizin başrolüne Onu koyduklarınızdır.
Her türlü hayati bilgiyi birkaç dakikada siler hafızanız ama Onun almadığınız kokusunu tüm olasılıklarıyla saklamaya çalışır. Elinizde tutmakta olduğunuz anahtarı ararken Onun resmi gözlerinizin önündedir. Kaybettiğiniz kimliğinizi ararken cüzdanda onun fotoğrafını görürsünüz, aradığınız oymuş gibi yerine koyarsınız tekrar. Masanızın üzerinde, cebinizin köşesinde, fotoğraf albümünde; her yerde ona bir yer açarsınız; unutulmaktan korkan kişi ancak unutmaya neden olacak koiulları ortadan kaldırdığında unutulmamayı hakettiğini düşünen kişi olabiliyor böyle durumlarda. Sesi, görüntüsü "pazar gecesi sineması"dır her gece yayınlanan. Uyumadan önce başa alıp alıp izlersiniz gözleri kapatıp; daha da uyutmaz, kıpır kıpır yapar insanı. Çıkardığı engellere öfkelenir, kendisine de kızarsınız; bir su serpsin beklersiniz kızgınlığınızın üzerine; anlamlandırmaya çalışırsınız bahanelerini. Her gün, her haber aldığınızda bir "gel" diyecek diye umut edersiniz. Demeyeceğini bilirsiniz ama hiç tarzınız olmadığı halde umut etmeyi öğretmiştir size. Tersleneceğinizi bile bile endişelendiğinizde haberi olmasını sağlarsınız. Yanlışlarını düzeltmek, zarar görmesini engellemek istersiniz uzakta olsa da. En çok tartışılan anlar da bu anlardır; siz endişenizi niçin göz ardı ettiğine öfkelenirken, o sizin endişenizi anlatış biçiminizde kusurlar bulur. "Olsun" der geçersiniz bir yerden sonra; bunu da o öğretmiştir. "Olsun, uzaktayız." Ama sürekli tartışılır. Nedeni çok açıktır; uzakta olmak.
Uzakta olmakla yakında olmak birbirinden çok farklı şeyler. En temel fark da "ifade kolaylığı". Ne karşınızdakini anlayabilirsiniz tam olarak uzaktayken, ne de derdinizi anlatabilirsiniz. Uzakta olmanın ortaya çıkardığı hastalıkların ilacıdır bir araya gelmek. Ama o sizi hep uzaktaki halinizle bilir. Siz bilirsiniz bir araya gelindiğinde öfkeyei kavgaya, üzüntüye, özleme yer olmayacağını ama o bilmez. izlersiniz zamanla hiç olmadığınız birine dönüştüğünüzü Onun gözünde; nedeninin bu kadar farkında olup da bir şey yapamayışınız delirtir sizi. Göz göre göre bambaşka, tutulacak yeri olmayan biri haline gelirsiniz.
Ve bir gün gelir; sizin içinizi hem kemirip hem de sizi ayakta tutan özlem "saçmalık" oluverir. Sevdiğinizi anlatmak için kurduğunuz cümleler alaya alınır, "kendini beğenmişlik" olur. içinde olası başka kişilerin bulunduğu hayaller yazılır sağa sola Onun elinden; birlikte kurduğunuz hayallerin oyuncu kadrosunda çıkarılmışsınızdır. Ağzınız açık izlersiniz; çünkü bunlar Onun elinden sizin için ulu orta çıkan ilk sözlerdir.
Sizinle konuşurken dediklerinizi dinlememiştir çünkü. Yine içinden seçtiği kelimelerinizden bir kolaj yapıp kendi eseriyle sizi itham altında bırakmıştır. zihninde kurduklarıyla canınızı yakar bilerek veya bilmeyerek; öfkesi kontrolsüzdür. iki kere can yakar bu ama; siz ölçülü olmak, kendinizi ifade etmek için 10 kez düşünüp 1 kez söylersiniz her şeyi; hiç kızma hakkı, sinirlenme hakkı tanınmamıştır size çünkü. Bir kalemde sizin büyük sandığınız görmezden gelişler bile görmezden gelinir. 2 gün, 3 gün, 10 gün önce hatta 5 dakika evvel söylediklerinizin yerine 2 kelimeniz koyulur. Öfkeyi bastırmak istersiniz, körüklenir. Sevginize "nefret", ilginize "hayal", öfkenize "çocuk" etiketi yapışmıştır çok uzun zaman önce. Kafasında, sizin olduğunuzun dışında bir siz oluşmuş artık; sizinle değil kendi yarattığıyla konuşur. Siz de öfkelenir, kısa kesersiniz.
Sahi ya, insan karşısındakinin öfkelenmesini niye ister? Niçin pes ettirmeye çalışır? Niçin umutsuzluğa sürüklemek ister? Bir insanı mutlu etmek için gösterilecek çaba çok küçükken niçin bu kadar zor gelir? Niçin mutlu etmek ve mutlu olmak isteyen birine bu imkanı tanımayıp üzülüp sinirlendiğinde kabahati bu kişiye bırakırsınız?
Burukluğun "nefret" olarak isimlendirildiği yerde, uzaktan izleyip sabır ölçmenin "sevgi" olarak adlandırılmasını kabul edelim hadi. Unuttuğunu haykırarak can yakmaya çalışmak nefret değil de ne ki? içinde "bitti" geçen bir cümleyi "her şey bitti"ye çevirmek bu kadar kolay, geçen yılları kayıp addetmek bu kadar makul, ağızdan çıkan sözlerin sorumluluğunu alıp hakkını vermek de bu kadar zor geldiyse bunca zamandır; sevmek bu hikayenin neresindeydi?
*son bölümü sadece kavuşmaktan oluşan, konusu özlemek olan bir hikayeyi her gün mutlu sonu bekleyerek yıllar boyunca** okumak nasıl bir şey olabilir mesela? Özlediğiniz, sevdiğiniz birini görememek, her günü akıldan çıkma korkusuyla, birlikte kurduğunuz hayalleri gün gelip de başkasıyla yaşaması endişesiyle geçirmek? o günler bir araya geldiğinde insanların yıllarını oluşturur ama o günlerin her biri birer yıl olabiliyor özleyince; o yılların değersiz addedilmesiyse haksızlık. insan özlediğinde sürekli elini uzatıyor özlediğine doğru; uzattığı el havayı avuçladığında öfkelenmesini kaldıramamak, haksızlık olmaz mı?
Siz Onun dikkatini dağıtmamak, vaktini çalmamak ve öfkenizi bastıracak güzel anların rüyalarına odaklanmak için elinizi eteğinizi çekersiniz her yerden çünkü sürekli tartışmaktasınızdır uzun süreli uzaklıktan dolayı; sinirlisiniz, kırgınsınızdır. Sizin niyetinizi anladığını, bildiğini düşünürsünüz ki zaten bunu çok öncesinden o istemiştir; siz gerekli dirayeti gösterip yapamamışsınızdır Benilce davranıp. Ne istediğinizi, ne umduğunuzu, neyin sizi mutlu edeceğini, neyin sizi üzeceğini, sinirlendireceğini bilir O; siz de elinizdeki imkanlar el verdiğince, tanıdığı fırsatlar yettiğince türlü türlü maymunluklar yaparsınız unutulmamak, kalıcı olmak için. Masallara, hikayelere konu olur duygularınız. En sevdiğiniz film Onun sizin için çektiğidir; en çok içinizi yakan romanlar da sizin başrolüne Onu koyduklarınızdır.
Her türlü hayati bilgiyi birkaç dakikada siler hafızanız ama Onun almadığınız kokusunu tüm olasılıklarıyla saklamaya çalışır. Elinizde tutmakta olduğunuz anahtarı ararken Onun resmi gözlerinizin önündedir. Kaybettiğiniz kimliğinizi ararken cüzdanda onun fotoğrafını görürsünüz, aradığınız oymuş gibi yerine koyarsınız tekrar. Masanızın üzerinde, cebinizin köşesinde, fotoğraf albümünde; her yerde ona bir yer açarsınız; unutulmaktan korkan kişi ancak unutmaya neden olacak koiulları ortadan kaldırdığında unutulmamayı hakettiğini düşünen kişi olabiliyor böyle durumlarda. Sesi, görüntüsü "pazar gecesi sineması"dır her gece yayınlanan. Uyumadan önce başa alıp alıp izlersiniz gözleri kapatıp; daha da uyutmaz, kıpır kıpır yapar insanı. Çıkardığı engellere öfkelenir, kendisine de kızarsınız; bir su serpsin beklersiniz kızgınlığınızın üzerine; anlamlandırmaya çalışırsınız bahanelerini. Her gün, her haber aldığınızda bir "gel" diyecek diye umut edersiniz. Demeyeceğini bilirsiniz ama hiç tarzınız olmadığı halde umut etmeyi öğretmiştir size. Tersleneceğinizi bile bile endişelendiğinizde haberi olmasını sağlarsınız. Yanlışlarını düzeltmek, zarar görmesini engellemek istersiniz uzakta olsa da. En çok tartışılan anlar da bu anlardır; siz endişenizi niçin göz ardı ettiğine öfkelenirken, o sizin endişenizi anlatış biçiminizde kusurlar bulur. "Olsun" der geçersiniz bir yerden sonra; bunu da o öğretmiştir. "Olsun, uzaktayız." Ama sürekli tartışılır. Nedeni çok açıktır; uzakta olmak.
Uzakta olmakla yakında olmak birbirinden çok farklı şeyler. En temel fark da "ifade kolaylığı". Ne karşınızdakini anlayabilirsiniz tam olarak uzaktayken, ne de derdinizi anlatabilirsiniz. Uzakta olmanın ortaya çıkardığı hastalıkların ilacıdır bir araya gelmek. Ama o sizi hep uzaktaki halinizle bilir. Siz bilirsiniz bir araya gelindiğinde öfkeyei kavgaya, üzüntüye, özleme yer olmayacağını ama o bilmez. izlersiniz zamanla hiç olmadığınız birine dönüştüğünüzü Onun gözünde; nedeninin bu kadar farkında olup da bir şey yapamayışınız delirtir sizi. Göz göre göre bambaşka, tutulacak yeri olmayan biri haline gelirsiniz.
Ve bir gün gelir; sizin içinizi hem kemirip hem de sizi ayakta tutan özlem "saçmalık" oluverir. Sevdiğinizi anlatmak için kurduğunuz cümleler alaya alınır, "kendini beğenmişlik" olur. içinde olası başka kişilerin bulunduğu hayaller yazılır sağa sola Onun elinden; birlikte kurduğunuz hayallerin oyuncu kadrosunda çıkarılmışsınızdır. Ağzınız açık izlersiniz; çünkü bunlar Onun elinden sizin için ulu orta çıkan ilk sözlerdir.
Sizinle konuşurken dediklerinizi dinlememiştir çünkü. Yine içinden seçtiği kelimelerinizden bir kolaj yapıp kendi eseriyle sizi itham altında bırakmıştır. zihninde kurduklarıyla canınızı yakar bilerek veya bilmeyerek; öfkesi kontrolsüzdür. iki kere can yakar bu ama; siz ölçülü olmak, kendinizi ifade etmek için 10 kez düşünüp 1 kez söylersiniz her şeyi; hiç kızma hakkı, sinirlenme hakkı tanınmamıştır size çünkü. Bir kalemde sizin büyük sandığınız görmezden gelişler bile görmezden gelinir. 2 gün, 3 gün, 10 gün önce hatta 5 dakika evvel söylediklerinizin yerine 2 kelimeniz koyulur. Öfkeyi bastırmak istersiniz, körüklenir. Sevginize "nefret", ilginize "hayal", öfkenize "çocuk" etiketi yapışmıştır çok uzun zaman önce. Kafasında, sizin olduğunuzun dışında bir siz oluşmuş artık; sizinle değil kendi yarattığıyla konuşur. Siz de öfkelenir, kısa kesersiniz.
Sahi ya, insan karşısındakinin öfkelenmesini niye ister? Niçin pes ettirmeye çalışır? Niçin umutsuzluğa sürüklemek ister? Bir insanı mutlu etmek için gösterilecek çaba çok küçükken niçin bu kadar zor gelir? Niçin mutlu etmek ve mutlu olmak isteyen birine bu imkanı tanımayıp üzülüp sinirlendiğinde kabahati bu kişiye bırakırsınız?
Burukluğun "nefret" olarak isimlendirildiği yerde, uzaktan izleyip sabır ölçmenin "sevgi" olarak adlandırılmasını kabul edelim hadi. Unuttuğunu haykırarak can yakmaya çalışmak nefret değil de ne ki? içinde "bitti" geçen bir cümleyi "her şey bitti"ye çevirmek bu kadar kolay, geçen yılları kayıp addetmek bu kadar makul, ağızdan çıkan sözlerin sorumluluğunu alıp hakkını vermek de bu kadar zor geldiyse bunca zamandır; sevmek bu hikayenin neresindeydi?
samanyolu veya kanal 7'De gördüğüm sır kapısı, kalp gözü gibi dizi programlarda duyduğum iyiliklerde gizli olan yaşanmışlıklar.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar