bugün

çocukken hoşumuza giden ancak sonra sonra büyüdükçe o eski gizemini, mistik havasını kaybeden kokulardır.

arkasından koşturduğumuz bir sinek arabası fenomeni vardı ki sorma sözlük. çocukluğumda kendi osuruk kokumu * bile severdim. öylesi iğrenç bir çocukluk geçirdim.

not: freud'tan bahseden ilk yazar odunla dövülecekmiş.
anne, baba, anneanne, babaanne kokusu. hangisini daha çok seviyorsanız onun kokusunu da daha çok seveceksinizdir.
patates kızartması kokusu. yok böyle birşey.
babanın yastığı kokusu.
çocukken güzel gelir herşey insana çünkü içten samimi bir koklayıştır hayatı, sonra büyürsün ve kirlenen burnun kirlenmiş şeylerin arasında koku alamaz olur. aldığın alabildiklerin ise hep sahtedir, "gdo"ludur.
arabalardan patinaj çekikten sonra ortaya çıkan lastik kokusu, uhu kokusu ve açık kalmış bir depodan çıkan buram buram benzin kokusu.
kokulu silgi.

bildiğin bağımlılık yapardı, avucuma alıp ders boyunca kokladığımı bilirim.
çikolatalı puding kokusu.
defter kitap kokusu. okuldan nefret etmeme rağmen sene başında defter kaplarken bayılırdım kokusuna.
anne kokusu.
pejo mobiletlerin egzos kokusu, hele ki 103 modelinin kokusu başkaymış.
dalin şampuan kokusu, yeni açılmış kitap kokusu.
kalp şeklinde not defterinin kokusu.
pasta kokusu.
annenin yaptığı altın gününde ki evde ki temizlik kokusuna karışmış pasta börek kokusu.
haşlanmış mısır kokusu.
oyun hamuru kokusu.
Annenin pazar sabah kahvaltısı için yaptığı börek kokusuyla uyanmak bambaşkadır. (kendimden biliyorum *).
annemin önlük yakasını bağlarken ki elinin kokusu.
lami çikolata kokusudur. bayramlarda lamisi olan eve zevkle gidilirdi el öpmeye.
kokulu silgi. yeni kitabın sayfalarının kokusu ki hala güzel gelir.
yastığa sinen babanın parfüm kokusu. babam hâlâ daha aynı parfümü* kullanır ve hâlâ daha bayılırım.
bakkallarda kırmızı çerçeveli cam kapaklı, ülker bisküvi kutuları vardı.
ambalajın icat edilmediği yıllarda kese kağıdına konulan fındıklı, çikolatalı püsküütler mis gibi kokardı.
babannemin evi...
jöle kokusu. bildiğimiz saça sürülen jöle.*