bugün

artık uygulanmayan ve çoğunluğun da umursamadığı kural... * kural: türkçe yazıldığı şekilde okunan bir dildir.

dilin tanımı: 1. insanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan, zeban. `http://www.tdk.gov.tr'den alıntı.

mantık: bir dilin, konuşulduğu ülkenin halkından bağımsız olduğu düşünülebilir mi? kesinlikle hayır...

örnekler zirilyon tane. bir yazı okuduğunuzu düşünün, sesli veya içinizden. "gideceğim, göstereceğim, kalacağım, vs..." gecen kısımları nasıl okuduğunuzu düşünün. şimdi cevrenize bakın. medyadan, siyasilere, öğretmenlerinizden, profesörlere, edebiyatçılardan, sanatçılara... hangilerinin yazılanı yazıldığı gibi okuduğuna bir bakın.

-lehçe ve şivelerden bahsetmiyorum, yukarıda ki örnek halkın en zengininden en fakirine, en batısındakinden en doğusundakine, gencinden yaşlısına, kültürlüsünden görmemişine kadar geçerlidir.-

demek istediğim şu: bir dilin kuralını değiştirmek için neye kadir olmak gerekmektedir? bunu kimseye artistik olsun diye sormuyorum. bunu gercekten merak ederek soruyorum. halkın %99'u yazdığı gibi okumadıktan sonra, hatta yazıldığı gibi okununca küçümsendiği bir çağdayken - (bkz: eski türk filmleri replikleri)- hala yazıldığı gibi okunması iddia eden var mıdır?

(((bu az önce yazdığım "mıdır" nasıl bir kelimedir yahu? soru eki olan "mi" ayrı yazılıyor da bitişik yazılanı mı var sanki? tdk'nın internet sitesinde "mi, mu, mü" falan yok. yani bir kelime olarak geçmiyor sözlükte. nedir bu işin sırrı? olmayan bir kelimenin sonuna ekler ekleyip iyice anlaşılmaz bir hal aldırıyoruz dilimize... mistik mistik işler ya... )))

konumuza dönecek olursak, bu yazı dahil bir çok türkçe hatasını hepimiz eminim sıklıkla yapıyoruz. bu hataları da elimden geldiğince kendi adıma düzeltmeye çalıyorum ama bazı noktalarda karşı çıkmak gerektiğine inanıyorum. çünkü yaşayan bir dilimiz olmazsa türkçemiz de hukuk sistemi, eğitim sistemi, vergi sistemi gibi çağın gerisinde kalmaya mahkum kalacaktır.

edit: imla
evet, bize öğretilenin aksine, türkçemiz yazıldığı gibi okunmaz ancak okunduğu gibi de yazılmaz!
tüm bu "messenger" kültürü ve yabancı dillerin etkisiyle kullanılan kısaltmaların dile girmesi kesinlikle mümkün değildir. fransızca da yazıldığı gibi okunmuyor ama hiç bir fransız kalkıp "madem okumuyoruz neden yazalım?" demiyor, çünkü biliyorlar ki dil, bir ulusun en önemli varlığıdır ve ne olursa olsun korunması gerekir.
atamızın da dediği gibi;
"Dilini kaybetmiş bir millet yok olmaya mahkumdur!"
Tipki Ispanyolca'da oldugu gibi.
kuralın doğruluğu veya yanlışlığından çok kullanılıp kullanılmamasıyla ilişkilendirilmesi gereken kuraldır.

kesinlikle yabancı dillerin etkisiyle karıştırılmamalıdır, cünkü "kalacağım" yerine "kalıcam" demek insanın dilinin kolayına gider ve öyle söyler. burada bir yanlışlık olduğunu söyleyen olacağını zannetmiyorum zaten. isteyen istediği gibi konuşabilir. fakat halkın hemen hemen hepsi bunu böyle kullanıyorsa o zaman bu kurala bir bakmak gerekir diye düşünüyorum.

ayrıca -mı, -mu gibi soru ekleri konusunda da, mutlaka birileri akıllı bir iş yapmışlardır. fakat zamanının dışında kalan kuralların değişmesini istemek gercekten "köklerine hakaret" anlamına mı gelmektedir?

kimse dilimizi kaybettirmekten bahsetmiyor ki...

sadece ortada olan bir gerçek var: türkiye nereden bakarsanız bakın son 15-20 yıldır, yazdığı gibi okumuyor.

o zaman çözüm olarak 2 ihtimal çıkıyor ortaya; birincisi, bu kuralı tekrar hayata geçirecek önlemler almak -ki bu ayrı bir tartışma konusudur- ikincisi ise, bu kuralı değiştirmektir.

kimse yanlış anlamasın sözlerimi... *, * * *
öğrenilen en büyük yanlışlardandır.
örneğin; geleceğim yazlır ama gelicem okunur.
türkçe'ye özgü bir durum değildir. fince, estonca, çekçe ve daha bir sürü dil de yazıldığı gibi okunur. ispanyolca yazıldığı gibi okunmaz. mesela ll ikilisi y* veya c* okunur. c harfi de duruma göre k veya s okunur.
öğrenilmesi kolay olan diller arasında olduğunun bir kanıtıdır.
büyük bir yalandır. yazı dili eski istanbul ağzıdır. halihazırda güzel sayılan, etkileyici ve akıcı türkçeyi yansıtmaktan uzaktır. "yapacağım" yazılır, "yapıcam" okunur. "şurada" yazılır, "şurda" okunur vs.
şapkalı harfler var. Her şey yazıldığı gibi okunmaz.

kar, kâr...

hâlâ, hala...

mal, mâl...
tabiki yazıldığı gibi okunmaz.

konuşuyoruz ama sevgilin kızmasın? diye yazılır, sevgilin var mı? diye okunur.
Arnavutça da yazıldığı gibi okunur.
Türkçe özel addır ve özel adların ardından gelen ekler kesme işaretiyle ayrılır.
Bunu bilmeyen şahıs dilbilimci olduğunu iddia edip millete ayar veriyor.

Ne çabuk dil bilimci olunuyor artık. Birkaç entrysine baktım. Aslında ne olduğu takunyalıların yönetimindeki tdk'ya olan hayranlığından belli.
Bugünün tdk'sı için dil bir şarküteri ürünü adı.
"aile", "ayle" gibi duyulduğu için küçükken buna hep yoo derdim. Yoo.
Türkçe yazıldığı gibi okunmaz diyen doğru demiş, mesela,
binmek: pinmek
gidiyorum: cideyrum
eşek: öşek.
o yazıldığı gibi okunan istanbul Türkçesi.
Türkçe yazıldığı gibi okunur lakin halk dili diyr bir durum vardır bu yuzden farklılıklar görünür. O sey dile o kadar yerleşir ki bazi andavallar bunu türkçenin kurali sanmaya baslar bir de ahkam keserler.

Unuttuysan git bir daha oku.
Özel adlar eskiden ek geldiğinde kesme işaretiyle ayrılıdı vs denmiş. Hah işte bugün türkçe'nin kuralları tdk tarafından değiştiriliyor ve
Tdk'yı yöneten arapçılar da bunu yapacak yetkinliğe sahip değil.
Bunu da son yıllardaki skandal tanımlarla sık sık ispatladılar.
Örneğin
(bkz: tdk nın müsait tanımı)

Tanım: Doğrudur. Bunun anlamı okuduğumuz bazı sözcüklerin seslendirilirken günlük kullanım dilinde mevcut olan alışkanlıklara göre değiştirilmesi değil, okunurken ses işaretlerinin olduğu gibi değerlendirilerek bu şekilde çıkarılmasıdır
Örneğin ingizce'de ş harfini yazmak için sh harflerini kullanmak gerekirken biz direkt olarak ş harfiyle olayı hallederiz. Onlar c'yi bazı durumlarda k bazı durumlarda ç bazen de s olarak okuyup kafa karıştırırken biz her zaman c'yi c diye okuruz.
Çalıştığım yere bir Alman montör gelmişti, demişti ki: ingilizce berbat bir dil, Almanca öyle değil, en azından yazıldığı gibi okunuyor. Çok şaşırmıştım, bu cümleyi başka diller için de kullanıyorlar dedim.

Bu muhabbet ile ilgili en sağlam tespit goethe'deki Almanca hocamdan gelmişti: diller ne kadar günümüze yakın bir zamanda reform gördüyse, o kadar düzenlidir, o kadar az kural dışı durum vardır. Atatürk Türkçeyi çok güzel bir reforma tabi tuttuğu için bu kadar düzgün bir dil.

Yukarıdaki tespit çok mantıklı gelmişti bana, mesela Korece de öyle.
büyük oranda doğru olsa da şapka kaldırılması başta olmak üzere birkaç noktalama kuralı ve çeviri kelimeler nedeniyle yazı ve konuşma dili farklılığı söz konusu.
ingilizler zorlanmıyormus.
Onun icin mi spelling yarısmaları var ve kazanana madalya veriyorlar.
Türkçe'de sözcükleri doğru hecelediği için kime madalya verildigini gördün?
Fransızcadan örnek verelim.
Adam bir sürü harf kullanıp paillette yazıyor okunuşu payet biz nasıl yazıp okuyoruz payet. Hangisi kolay?
Bence iddia ettikce batıyorsun.
Ayrıca ben Diller değişmiyor demiyorum.
Arapçıların yaptığı degisiklikler zoraki, yanlış ve dikkate alınmamalı diyorum.
Okunduğu gibi yazılmaması diye de bir şey var.
istisnalar, kaideye küsmüş; kaidenin sikinde değil.
kolay bir dil olduğunu göstermek için ortaya atılan elde avuçtaki tek somut olgu.
(bkz: tiren)
isveçli bir arkadaşım bana aslında bunun tam böyle olmadığını bir örnekle açıklamıştı. örneğin demişti türkçe'de nerde derken ilk e'si ile ikinci e'nin farklı okunduğunu, ilk e'de a ve e arası bir telaffuz yaptığımızı söylemişti. gerçekten de bu konuda haklıydı, türkçe'de bunun gibi örnekler yok değil. yani tam anlamıyla yazıldığı şekilde okunmuyor türkçe. ufak da olsa nüanslar mevcut.
doğru olandır. türkçe yazıldığı gibi okunur ancak şivelere göre kelimelerin söylenişleri farklı söylenir.