bugün

çok büyük farklılıklardır. mesela ingiltere'de gol olduğunda tribünlerden yiiiiieeeee şeklinde bir ses gelirken, türkiye'de huooahauaa gibi bir ses çıkmaktadır.
türk hakemleri ileri derecede astigmat, miyop, katarakt, hipermetroptur ve süper insan ırkı arasından seçilir ama avrupada böyle bir kıstas yoktur.
türkiyede maçtan çıktıktan sonra verdiğiniz paraya acırsınız, avrupa da ise böyle bir durum istisnai ülkeler dışında gerçekleşmez.
hiç bir ülkede türkiye deki gibi, oyuncuların maç boyunca ota boka ana avrat küfür ettikleri gözlemlenemez. bu sebeple türk seyircisi dudak okuma konusunda bütün milletlerin seyircilerinden üstündür.
italya'da, ispanya'da, ingiltere'de büyük takım sayısı 3'ün üstündedir. bizde 2. olmuyor böyle.
avrupa maçlarını izlerken keyif alma ihtimali daha fazladır. türkiye'de belli başlı maçlarda keyif alabiliriz.
'baki mercimek vs avrupada oynayan herhangi bir futbolcu' örneğiyle açıklanabilen durum.
avrupa'da dün değil bugün ve yarın önemlidir. bu konuda türkiye'yi anlatmama pek gerek yok sanırım.
türklerin futbolunda duygular ve ego, avrupa futbolunda ise akıl ve teknik vardır. ama bu fark gözlemlediğim kadarıyla her geçen gün silinmekte. misal bundan 10-20 yil önce taraftarlar forvet oyuncusunun nasıl çalım attığına bakıp kendinden geçerken, günümüzde forvet oyuncusu bir ske yaramayan hazırcı dallama olarak görülmektedir.
şu iki kabiliyet fışkırtan futbolcu türk milli takımının formasını giymiştir, giymektedir: selçuk şahin, sabri sarıoğlu. başka fark lazım mı?
türk futbolcusu hipofiz hormonlarıyla, avrupalı futbolcu beyniyle oynar*. bu yüzden de türk klupleri arasında avrupa kupalarında bir nane bir başarı cıkmamaktadır. gs'nin uefa kupasını aldığı kadrolar incelenirse de paso yabancı kaynadığı görülecektir.

(bkz: sıcakkanlılık vs soğukkanlılık)
türk futbolcusu, topu ortalar; avrupa'lı havadan pas atar.
christoph daum'un bu konudaki yorumu şöyledir;

"almanya'da çok önemli bir maça çıkacaktık. kazanırsak kupa bizim olacak. son taktikleri veriyorum, içi para dolu bir torbayı alıp kara tahtanın kenarına astım. dedim ki futbolculara: "bugün taktik maktik yok. işte para. kazanın maçı, alın parayı..." o gün takımımı ben dahi tanıyamadım. fırtına gibiydiler. maçı çok rahat aldık.

sonra türkiye'ye geldim. beşiktaş'ta çalıştığım günlerde fenerbahçe ile maçımız var. ben yine yönetimden bir torba dolusu para istedim. bunu alıp futbolculara gösterdim: "galibiyet priminiz hazır. taktik maktik yok. kazanın maçı, alın paraları." bizimkiler döküldü; maçı kaybettik.

derken galasaray maçı geldi çattı. "türk futbolcusunu nasıl motive etmeli?" diye düşünmeye başladım. para bir işe yaramıyor. ne yapmalı, ne yapmalı. maç günü birden gözüme beşiktaşlı gaziler çarptı. tekerlekli sandalyelerinde heyecanla maçın başlamasını bekliyorlardı. bu gazilerden birini soyunma odasına götürdüm. dedim ki bizimkilere: "bakın bu asker sizin güvenliğiniz için savaştı. bacaklarını yitirdi. artık yürüyemiyor. onun için şu hayattaki en büyük mutluluk sizin kazanmanız. sapasağlam bacaklarınız var. taktik maktik yok. çıkın ve bu gazi için oynayın." o gün galatasaray'ı çok rahat yendik."
(bkz: zlatan ibrahimovic)
avrupalı futbolcu, teknik direktör, hakemler kısacası futbolun içindeki insanlar basına öyle demeçler verirler ki gerçekten de adamların en azından belli bir eğitim aldığı iyi kötü ince bir mizah anlayışına sahip olduğu anlaşılır.

Türk futbolcusunun genel olarak bırakın incesini kalın bir mizah anlayışı bile yoktur. genelde 50-60 kelimeyle konuşurlar. iki lafı bir araya getirenini zor bulursunuz. Hocalar ise iki lafı bir araya getirse de bir uslub sahibi olmaktan çok uzaktırlar.. Hakemlerimiz belki de sahadakilerin en eğitimlileri ama onlarda korkudan hiç konuşmaz zaten...
avrupalı taraftarlar sultans of the dance izler gibi maç izlerler. türk taraftarlar, özellikle çarşı canını dişine katarak son saniyeye kadar takımına destek verirler. belkide en büyük farklardan biri bu. *
avrupa futbolunda arrigo sacchi gibi adamlar bile futbol otoritesi sayılmak için 40 sene futbolun içinde çarpışır; türkiyede otorite olmak adnan aybaba olmak kadardır.
Avrupa'da estetik hareketler yapan oyuncular hem kendi hem de rakip takım taraftarları tarafından alkışlanır, tebrik edilir. Türkiye'de estetik hareketler yapan oyuncuların üzerine yürünülür, dayak atılmak istenir, rakip x kişi, rakip yeniliyor gibi saçmalıklar ile adam linç edilmek istenir. Devamında eski bir hakem çıkarak "bu estetik hareketleri yapan oyuncuya sarı kart gösterilmeliydi" şeklinde maçın hakemini eleştirir. Bu eleştiriyi yapan hakeme türkiye'de alkışlanır, doğru söylüyor denilir avrupa'da olsa ise dalga geçilirdi.
"bizden iyi olabilirler ama bişeyi unutuyorlar , seyirci "

(bkz: arog)
çiftetelli ile vals arasındaki farktır.
devlet ve özel sektör arasındaki fark gibidir.
avrupa futbolu ''futboldur'' , joga bonitodur, seyir zevkidir..*
turk futbolu ise nedir, belli degildir.. turkiye'de futbol şiddettir, futbol holiganlıktır, futbol adam bıçaklamaktır..*
türk futbolculan %0.01 gaydır avrupadaki futbolcuların %75 gaydır. arada büyükbir fark var.
türk futbolu ali eren beserler 'dir..
avrupa futbolu paolo maldini 'dir..
(bkz: elma)
(bkz: armut)
avrupada sampiyonluk yarısı en az 7 8 takım arasında gecer,bizde ise en fazla 3 takım arasında gecer.