bugün

Dur futbol vs. Hareketli futbol.
Bireysel hücumlar vs. Bütüncül hücumlar.
Korkmak vs. Cesaret.
türk kızı ve avrupalı kız arasındaki fark gibidir.
Türkiye'de en iyi sağ bek Sabri Sarıoğlu iken dalga konusu olmasıdır.
Avrupa'da en iyi sağ bek Daniel Alves iken yüceltilmesidir.
örnekler çoğaltılabilir.
Türkiye de 9 kişi defans yapar 1 kişi ilerde bekler. Avrupa da takım halinde defans yapılır takım halinde hücuma çıkılır.
(bkz: altyapı)
birisi var olan birisi var olmayan iki olgu arasınna karşılaştırma yapma abesliği. lan türkiyede futbol mu varda avrupayla mukayese edelim.
bir zahmet arada fark olsun denilen durumdur.
birisi ülke birisi kıta herhalde arada fark olacak.
(bkz: Büyük balık küçük balığı yer)
mark lawrenson gibi bir yorumcu eksikliğidir.
(bkz: yaşasın pes a q)*
türk futbolunun ne kadar aşağıda oldugunu gösteren farklardır.

iyi futbolcuların alınıp avrupada kupa kaldırmakla iyi futbol sahibi olunmaz. dış ülkerlerde ne kadar takip eedildiğimizle orantılıdır.

1- avrupa futbolunu dünya takip eder; türk futbolunu takip edenleri ben de merak ediyorum.

2- iyi futbolcu beşikteyken alınır; ülkemde yabancı futbolcu için dünya keşfedip kullanıp attıktan sonra. yerlisi için kahramanlık(!) yaptıktan sonra.

3- tv ve reklam gelirleri official ürünlerin pazarlamasından sonra gelir; ülkemde öyle birşey olmadıgı için varsa yoksa belediye başkanı, minimum iktidar partisi üyeleri ve tv saolsun denir.

4- oyun iki yönlü total futbol uygulanır; düşük profilli ekip önce beraberlik diye kapanır ve kontra hedefler, yüksek profil kontrollü oyun, üç büyükler ise devamlı baskı!)tabe erken gol yemezlerse.

5- yabancı futbolcular kurallara katiyen uyar, ülke dilini ögrenir yahut ögrenmek zorundadır; ülkemde ise herbirine ait tercüman bulunur. daum kac sene kaldı kaç cumle kurabılıyor allah aşkına!!

6- küçük maçların büyük oyuncusu tabiri avrupada kullanılmaz çünkü sergen , alex .. vb gibi 1 maç oynayıp 4 maç yatan oyuncu bulunmaz.

7- dünün at yarışçısı, bahisçisi futboldan başka her haltı bilen yüz görümlük futbol oynayıp yatan oyuncular ekranlara bile çıkamazken bizde neredeyse antrenör haline gelir.
avrupalılar, sportif başarısı ne kadar az olursa olsun, kendi şehrinin ya da kasabasının takımını tutar sadece. Hoffenheim'lı bir alman sadece Hoffenheim'lıdır. Yanında Bayern Münih'i de tutmaz. Middlesborough'nun yanında Chelsea'yi de tutup sportif başarı eksikliğini gidermeye çalışmaz.

Bizde ise herkes önce fenerlidir, beşiktaşlıdır, galatasaraylıdır. Daha sonra çorumspor, antalyaspor, samsunspor...vs artık hangi memlekettense o takıma sempati duyar. trabzonspor, göztepe, karşıyaka, ankaragücü gibi birkaç istisnai kulübü saymazsak ülkemizde "sadece" memleketinin takımını tutan yoktur. Çünkü; Tugay Kerimoğlu'nun da bir röportajında söylediği gibi "onlar futbolu severler, biz ise kazanmayı..."
avrupada hakemler büyük takımları kollamazlar. türkiyede ise hakemlerin büyük çoğunluğu eyyamcıdır, hal ve hareketlerinden hangi takıma yamulduğu anlaşılır.
avrupa'daki stadların çimleri güzeldir, zemin dümdüzdür. ama türkiye'de, hani böyle parklarda üzerinde "çimlere basmayın" yazısı olan ama üzerine basılan çimler var ya işte onlar gibidir.
onların futbolu tam anlamıyla gelişmiştir, bizim futbolumuz gelişmeye aşamasındadır. nasıl bişeyse bu mınakoyim, her bokta gelişmekte olan ülkeyiz. insan soramadan edemiyor; ulan hiç mi gelişmiş yanımız yok bizim arkadaş ya.!
onların saat gibi işleyen oyun planlarını, 60 metreye pas atan yetenekli ve zeki oyuncularını, 3-4 kişiyi ipe dizip attıkları golleri, 35 metreden attıkları serbest vuruşları ntv'den falan bedavaya seyrederken türk futbolunun kazma, oyun zekasından yoksun ama buna rağmen kaprisli oyuncuları için digiturk'e para bayılmanız gerekir.
türkler alex gibi futbolculara duayen muamalesi yaparken avrupa'da alex gibi futbolcular vasat takımların vasat orta saha oyuncusu olarak görev yapıyorlar.
birinde başarısızlıklar hakeme bağlanır, diğerin de; oynanan futbola.
3 büyüklere gelen yabancı oyuncuların üst düzey olanlarından birisi ile üç büyüklere gelmiş anadolu kulübü futbolcusunu karşılaştıralım tek soru ile.

soru: hangi mevkiide daha iyi oynarsın?

yabancı: ofansif orta saha oynarken daha iyi performans gösteriyorum. bunun dışında sağ kanatta da oynayabiliyorum.

türk: hocam nerede görev verirse orada oynarım. *

fark: vizyon.
avrupada nerdeyse her takım sahaya futbol oynamak için çıkar. burda oynatmamak için.
(bkz: sabri sarıoğlu)

onlarda yok, bizde var.
* orada futbolcular referee kelimesini yanlış telaffuz etmezler. bizdeyse hakem kelimesini haaakem şeklinde söylemeyeni meşe odunuyla döverler.

* orada futbolcular maç sonu röportajlarda şiir gibi konuşurken bizde tüm futbolcular ağız birliği etmişcesine "önümüzdeki maçlara bakıcaz" derler.

* orada sevgili, ana, baba tüm sülale maç izlemeye gidilirken burada bunu yapmak için deli olmak gerekir.

* avrupa başkentlerinde 70-80 bin kişilik stadyumlar bir mühendislik harikasıyken bizim başkentimizde göt kadar bir topluluk eşliğinde suni çimde maç yapılır.

* orada futbol hızlı oynanır, auta çıkmış bir top sadece 10-15 saniye sonra rakip kalede gol tehlikesi yaratırken, bizde auta top çıktığında mesela evdeyseniz gidip mutfağa çok rahatlıkla çay demleyecek bir zamana sahip olursunuz.

* orada kulüpler 20 yaş altı futbolculara çok önem ve değer verirken mesela bir arsenal takımı yaş ortalamasını 20'nin altına çekerken bizde kıçındaki kılları kadayıf olan futbolcular takımı kurtarmak için transfer edilir.

* bizde rüştü gibi yan toplarda saatli bomba bir kaleci milli takım kalesini korurken orada yan top zaafiyeti olan bir kaleciyi uzun süre takımda tutmazlar.
varsa bakınız: rüştü'nün barcelona macerası.

* oradaki maçların büyük bölümünde izleyenler keyif alır. lig sonuncuları karşılaşırken bile stad hınca hınç doludur, harika bir mücadele izlenir. bizdeyse derbi adı verilen sidik yarışlarında 90 dakikada doğru dürüst bir gol pozisyonu bile bulamazsınız.

kısaca orası profesyoneldir, okyanustur; burası amatördür, deredir.
birinde kaybedilen maçlar için hatalar başkasında * * * aranırken diğerinde maç hakem hatasıyla kaybedilse bile bunun arkasına saklanılmaz, kaybedenler kendi kabahatlerinin de bilincinde olurlar. bence en önemli fark budur. *
Avrupalı taraftarlar maçı tiyatro izler gibi izlerler , türk taraftarlar kendilerini arena da sanarlar.
avrupa'daki maçlarda tribünlerde yaşını başını almış teyzelerin üstünde tuttukları takımın formasıyla oturduğunu görürsünüz, hatta tezahüratlara eşlik bile ederler. sırf şu manzara bile aradaki bakış açısı, mantalite farkını babalar gibi ortaya koymaktadır.

futbol onlarda eğlence, bizde kavga, savaş, adam bıçaklamaktır. işin en kötü yanı da nedir biliyor musunuz? bizim tribündekiler bundan haz duymakta, "öyle kuru kuru oturulur mu lan? ümmüğünü sıkacan o şerefsizlerin" mantığıyla hareket etmektedir, yani adamlar cahilliğiyle gurur duyuyor. taraftarı kupkuru maçı ben de sevmem, sırf bu yüzden serie a'yı premier league'den daha çok severim. ama sahadaki futbolla alakası olmayan ve işi gücü kavga olan yurdum taraftarı yüzünden de sevdiğim insanları türkiye'de maça falan götüremem.

ekleme: avrupa'daki maçlarda da büyük kavgalar çıkmaktadır, ama bu adamlar futbol adına bir şeyler yapma hırsıyla sinirlenmektedir. kavga ederler, ama toplarını da oynarlar yani. bizde ise çenesi ve elleri, ayaklarından daha çok "çalışan" adamlar büyük takımlarda "futbolcu" olarak görev yapmaktadır. aradaki 7 farkı da siz bulun.
avrupada sampiyonluk yarısı en az 7 8 takım arasında gecer,bizde ise en fazla 3 takım arasında gecer.
türk futbolu ali eren beserler 'dir..
avrupa futbolu paolo maldini 'dir..
(bkz: elma)
(bkz: armut)