*
bir canlı olmanın getirdiği haktır. kullanma oranı, yaşam şekli ve çalışma koşullarına göre değişir. hayatın ilk 7 yılında ve 60 lı yıllardan sonra, daha kullanılabilir olduğu bir gerçektir.

(bkz: tembellik hakkımız engellenemez)
anayasaya bile girmesi gereken, şiddetle ve ısrarala savunduğum, hayatımın her döneminde en önemli uygulayıcısı olacağımdan şüphe duymadığım, kişisel hak ve özgürlüklerin başında gelmesi gereken hödö (TEMBEL HAREKET ENGELLENEMEZ)
(bkz: burak hakkı)*
(bkz: malak gibi yatmak)
sonuna kadar sömürmek istediğim haktır.
zaten insanlar yorgun doğar, dinlenmek için yaşarlar. * *
Bazı avrupa ülkelerinde belirlenmiş süreyi geçmemek koşulu ile mazeretsiz işe gitmeme hakkı.
(bkz: tembellik hastalıktır)
aslında kişinin, yeni bir atılıma hazırlanması için zaman zaman kullanılması gereken bir haktır.
(bkz: genc caliskanlar tedirgin)
(bkz: le droit a la paresse)
sabah 8 akşam 6 sistemine kendini ait görmeyenlerin kullandığı hak. insanlığın en temel haklarından biridir her ne kadar "çok para kazanmak" gibi büyük bir hayal için unutulsa da..
var olması şiddetle dilenen hak.
sıcağın mayıştırdığı şu günlerde ölümüne uyuşuk, ölümüne olduğum yere yapışık bir yaşam sürmek istiyorum.
su siparişi vermeye, pencere açmaya kalkmaya üşenişim sonucunda kendimi amip gibi hissetmekten utansam da evet efendim tembelim... ama bu da hakkım benim.
kendi kendini toplayan ev istiyorum,
uyandığımda hazır olmuş kahvaltı istiyorum,
ekrandaki tozlar kendi kendini imha etsin istiyorum,
herkes kendi yağında kavrulsun, beni bulaştırmasın istiyorum...
mesela abi kişisi gecenin köründe acıkmasın, sonra internete ille de kendi bilgisayarımdan gireceğim diye tutturup adsl kablonuzu sökmesin... hayat bensiz çalışsın, ama beni zora sokmasın.
bu benim hakkım! bu hepimizin hakkı!
haydi tembeller ele ele verelim. tabi buna da üşenirim ben. siz tutuşun elele buraya doğru uzanın hele.
kapitalist düzenin eleştirildiği, lenin e göre 1917 ekim devriminin yapılmasında büyük etkisi olan kitap. yazarı paul lafargue.
1999 yılında basılan cumhuriyet gazetesinin dünya klasikleriyle geçmişti elime bu yapıt. thoreau ve la fargue, vedat günyol'un da önsözde belirttiği üzere "tek başlarına göz doldurmayacakları" endişesiyle tek kitapta bir araya gelmişlerdi. (thoreau; haksız yönetime karşı'yı anlatırken, la fargue tembellik hakkı'nı açıklar.) ikinci bir sebep de her iki yazarın da insan haklarını savunma ve koruma yolundaki çabalarının bilinçliliği ve tutarlılığıyla birbirini bütünler ve destekler olmasıdır.

başlığımızdan şaşmayarak devam edersek lessing'in sözünü es geçemeyiz:
"sevme, içme ve tembellik dışında
tembellik edelim her şeyde"

kapitalist sistemin egemen olduğu ulusların işçi sınıflarını saran o garip çılgınlığın iki yüz yıldır sebep olduğu bireysel ve toplumsal yoksunluklara gönderme yapar la fargue: "yaşam gücünü tüketecek dereceye varan çalışma tutkusu".
(bkz: karl marx) ın damadı olan (bkz: Paul Lafargue) den eğlenceli bir kitap, özellikle tembelseniz..

Kapitalist uygarlığın egemen olduğu ulusların işçi sınıflarını garip bir çılgınlık sarıp sarmalamıştır. Bu çılgınlık, iki yüzyıldan beri, acılı insanlığı inim inim inleten bireysel ve toplumsal yoksunluklara yol açmaktadır. Bu çılgınlık, çalışma aşkı; bireyin, onunla birlikte çoluk çocuğunun yaşam gücünü tüketecek denli aşırıya kaçan çalışma tutkusudur. Rahipler, iktisatçılar ve ahlakçılar bu akıl sapıncına karış çıkacak yerde, çalışmayı kutsallaştırmışlardır. Bu gözü kapalı, bu dar kafalı adamlar, Tanrılarından daha bilge olmaya kalkıştılar; bu güçsüz ve zavallı yaratıklar, Tanrılarının ilendiği şeyi yeniden saygınlığa kavuşturmak istiyorlar. Ben ki, ne Hıristiyan, ne iktisatçı, ne de ahlakçıyım, onların yargılarını Tanrıların yargısına; din, ekonomi ve özgün düşünce konusundaki vaazlarını da, kapitalist toplumdaki çalışmanın korkunç sonuçlarına havale ediyorum.

Kapitalist toplumda çalışma, her türlü düşünsel yozlaşmanın, her türlü örgensel bozukluğun nedenidir. iki elli uşak takımının baktığı Rothschild ahırlarının safkan atlarını, Normandiya çiftliklerinin toprağı süren, gübreyi taşıyan, ekini ambarlayan ağır yük hayvanıyla karşılaştırın bir. Ticaret misyonerlerinin henüz Hıristiyanlıkla, frengi ve çalışma dogmasıyla kokuşturamadıkları soylu vahşilere, sonra da, bizim o zavallı makine uşaklarına bir bakın hele. (3)

Bizim uygar Avrupamızda, insanın doğal güzelliğinin izini bulmak isteyince, onu, ekonomik önyargıların henüz çalışma düşmanlığını kökünden söküp atamadığı uluslarda aramanız gerek. Ne yazık ki, şimdi yozlaşan ispanya, bizden daha az fabrika, daha az tutukevi ve kışlası olmakla övünebilir. Ama sanatçı, kestaneler gibi esmer, çelik bir çubuk gibi dümdüz ve esnek, gözüpek Endülüslü'yü seyretmekten zevk duyar, hele delik delik (capa)sına görkemle bürünmüş dilencinin Ossuna düklerine amigo diye seslenişi karşısında insanın yüreği yerinden oynar. içindeki ilkel hayvanın körelmediği
ispanyol için çalışma, köleliklerin en kötüsüdür. (4)

O büyük çağın Yunanlıları da, çalışmayı hor görüyorlardı, yalnızca köleler çalışabilirdi, özgür insan, bedensel devinimlerden, zekâ oyunlarından başka şey bilmezdi. Bu, aynı zamanda, Aristoteles'in, Phidias'ın ve Aristophanes'in üyesi oldukları bir ulusun içinde insanın dolaştığı, soluk alıp verdiği bir dönemdi. bu, çok geçmeden iskender'in fethedeceği Asya'nın göçebe sürülerini bir avuç yiğidin Marathon'da yenilgiye uğrattığı dönemdi. Eskiçağ Yunan filozofları, özgür insanı alçaltan çalışmayı aşağı görüyorlardı. Şairler, Tanrıların armağanı olan tembelliği övüyorlardı, O Melibae, Deus nobis hoec otia fecit. (5)

isa, Dağdaki Söylevinde tembelliği öğütlemişti:

Tarlalardaki zambakların gelişip serpilişine bakın. Onlar ne çalışıyor, ne de yün eğiriyorlar. Buna karşın söyleyeyim size, Süleyman, o görkemi içinde daha göz alıcı giysilere bürünmüş değildi. (6)

Sakallı ve ürkütücü Tanrı Yehova, hayranlarına ideal tembelliğin en üstün örneğini vermiş, altı günlük çalışmadan sonra sonsuzluğa dek dinlenmiştir. Buna karşılık, çalışmayı organik bir zorunluluk sayan ırklar hangileridir? Overnyalılar (Auvergneliler), Britanya adalarının Overnyalıları iskoçlar, ispanya'nın Overnyalıları Gallegoslar, Almanya'nın Overnyalıları Pomeranyalılar, Asya'nın Overnyalıları Çinliler. Bizim toplumumuzda çalışmayı çalışma olarak seven sınıflar hangileridir? Toprak sahibi çiftçilerle küçük kentsoylular. Birileri toprakları kapmış, öbürleri dükkânlarına sıkı sıkıya bağlanmış, yeraltı dehlizlerinde köstebekler gibi devinip dururlar, gönüllerince doğaya şöyle bir bakmazlar hiç.

Ne var ki, işçi sınıfı, bütün uygar ulusların üreticilerini bağrında toplayan o büyük sınıf, bağımsızlaşarak insanlığı kölece çalışmadan kurtaracak ve insan-hayvanı özgür bir varlık durumuna getirecek olan işçi sınıfı, tarihsel görevini unutup içgüdülerine ihanet ederek, kendini çalışma dogmasına kurban etmiştir. Cezası sert ve korkunç olmuştur. Tüm bireysel ve toplumsal yoksulluk, çalışma tutkusundan doğmuştur.
"ey burjuvazinin devrimci ilkelerinin acınası başarısızlığı! ey ilerleme tanrısının iç karartıcı armağanı! filozoflar, hiç çalışmadan para pul, han hamam edinmek için yoksullara iş verenlere, insansever diye alkış tutuyorlar. bir köyün orta yerinde bir fabrika kurmaktansa, oraya veba tohumları saçmak, su kaynaklarını zehirlemek daha iyidir. fabrika işçiliğini başlatın, ne neşe kalır ortada, ne sağlık, ne de özgürlük. yaşamı güzel ve yaşanmaya değer yapan ne varsa, hepsi gitti gider."

bu paragraf paul lafargue'nin tembellik hakkı diye bir kitap yazma nedenini çok net açıklar. o savunur ki; işçiler fabrikadaki işlerine öyle gömülmüşlerdir ki makinanın hızına erişmek için normalde çalıştıklarının 2 ya da 3 katı çalışmaya başlamışlar ve bunun için sağlıklarından olmuşlar, özgürlüklerini yitirmişlerdir. onlar asıl gücün proletaryada yani kendilerinde olduğunu unutmuşlardır * kapitalizmin getirdiği ve onların da ne güzel kucak açtığı çalışma tutkusu sarmıştır dört bir taraflarını ve bu yüzden de der ki eğer bir topluluğu yok etmek, onu sersemletmek istiyorsanız sürün onların önüne 'ilerleme' çılgınlığını!
sosyalizmin klasiği, devrimci yapıtlarından, komünist manifestodan sonra yabancı dillere en fazla çevrilenlerden, tembellik hakkı.
maalesef diğer basılı eserlerde olduğu gibi mütercim kurbanı olmuş, ismi türkçe'ye yanlış çevrilmiştir. Çalisma kelimesinin Fransizcasi Travail zahmetli iş, acı veren iş anlamını taşıyor. türkçe'ye çevrilirken kitabın bütünlüğüne hiç uymayan bir isim olarak tembellik hakkı denmiş. film isimlerinde yapılan çeviri hataları o kadar önemli değil ama basılı, referans olan kültür eserlerinin çevirileri resmen facia.

PAUL LAFARGUE çalışmaya değil, insanı insanlıktan çıkaran fazla çalışmaya karşı. on dokuzuncu yüzyıl avrupa'sında işçiler, günde 16 - 17 saat çalışmaları onları her türlü rahatsızlığa ve zihni yozlaşmaya götürüyordu. bu sebeple işçilerin insan gibi yaşayabilecekleri ve kendilerine zaman ayırabilecekleri boş zamanları yoktur. PAUL LAFARGUE özellikle bu kitabında ve makalelerinde tembellik hakkı veya boş zaman için uğraştı.
bir paul lafargue kitabıdır, yazar özellikle de fransız proleteryası'nın çalışmasını lanetlemiştir ve günde 3 saat çalışmanın her şeye yetebileceğini savunmuştur.
paul lafargue'ın önemli bir eseri:

(bkz: le droit a la paresse/#26746200)
insanı yunanlar gibi yaşamaya heveslendiren eser.