bugün

bir şehrin bölündüğü parçalardan her biri.
cesitli capta kahramanlarin bulundugu sehirdeki bolumlerden her biri.
(bkz: mahallenin abisi)
(bkz: mahallenin delisi)
argoda çingene mahallesi yerinede kısaca bu kullanılır.
Çocuk dilinde sokak demektir.
(bkz: mahalle maçı)
maale diye evrim geçirmiş bir kelimenin atası. MAHALLE.
(bkz: mahalle kültürü)
uyuşturucu argosunda uyuşturucunun satıldığı, torbacıların ikamet ettiği muhit.

(bkz: kanberler)
(bkz: dolapdere)
(bkz: hacıhüsrev)
(bkz: çayırbaşı)
yalcin ergilin dus hekimi 1 kitabındaki ince dokunmuş, bizleri yaşadıklarımızla bir kaç saniye de olsa başbaşa bırakmış bir yazısı.
--spoiler--
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel bir ülkede, mahalleler varmış.



Bu mahallelerin çocukları birbirlerini çok severlermiş. Dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa uçarak aşağı iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş. Kavga da etseler kin tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmış. Herkeste sevgi, paylaşma ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş.



O zamanlar, çocuklar evden okula servis ile değil, buluşarak giderlermiş.

Onların yolunu gözlemezmiş; evdeki bilgisayar, şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları.

Bilmezlermiş; hamburgeri, MTV'yi, internet'i, cep telefonunu,Tetris'i.

Bilirlermiş duvarların üzerinde sohbeti, anket defterleri doldurup, sevgileri keşfetmeyi

Horoz şekercisini, elleri leş gibi macuncunun, tornavida ile koyduğu rengarenk macunu

Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonra da bir ıslıkla tekrar aşağıya, kukalı saklambaça kaçmayı

O hakkında türlü şeyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayı

Küsmeyi, aynı kıza asılmayı, torbalarla misket toplamayı, gıcır köstek ayırmayı, değiş tokuşu, kaybedince kapışı (o muhteşem "kapış"ı)

Teksas'ı, Tommiks'i, Konyakçı'nın dişlerini

Paramparça Red Kid'leri

iç içe konan naylon topları, taştan kale direklerini

Üç korner bir penaltıyı

Üzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve onları kapma yarışını

Taşınanların kırmızı kamyonlarını

ilk ergenliği, boyların ölçülmesini

Hey dergisini

Otobüsteki biletçinin lastik sarılı kalemini

Yoğurtçuyu, kalaycıyı, hallacı

Evlerin arkasındaki odun kömür depolarını

Yakan topun yakışını

Adam alırken, adım hesabını, iki çocuğu en iyi arkadaşla takası

Mantarlı gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı

Yandaki mahalle ile alınan kavgayı, her kavganın çıkarttığı kahramanı – ödleği

Kan kardeşliğini

ip atlama, lastiğe basma, topaç virtüözlüğünü

Çelik çomağı, kırılan camları - toplanan paraları

Açık hava sinemalarını, frigo buzu

Silik seksek çizgilerini...



Sonra zamanla, bu güzel ülkede durumlar değişmeye başlamış. Yaşlar ilerledikçe, bu birliktelik, kollama, koruma duyguları, bu mahallelerin çocuklarının başlarına çok işler açmış.

Daha sonra işsizlik, enflasyon, köşeyi dönme, adamını bulma, malı götürme falan derken, herkes yüzünde soluk bir bakış, içinde hayatın yenilgisi, çaresizlikleri, tatminsizlikleri ile başbaşa kalmış.



Çocukları mı? Çocukları şimdi koca koca apartmaların arasında, nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içerisinde yalnız yaşıyorlar.

Anneleri-babaları onları çok seviyor. Beta kapmasın diye kalabalık ortamlara hiç sokmuyor.

Hafta sonları hep beraber "Karum" ya da "Akmerkez"deler.

Okul servisi çocukları neredeyse yataklarından alıyor.

Çocuklar, trafik kaygısıyla, köşedeki markete dahi gönderilmiyor.

Babalar şirketlerin bilançolarını, çocuklar da dershane reytinglerini izliyorlar.

Hepsi birer test uzmanı, sayısal-sözel yuvarlanıp gidiyorlar.

Seksek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar.

Hayata açılan pencereleri "Windows", onlar ekrana-ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarıda akıp gidiyor.



Ve şehrin dışında ağaçlar, tırmanacak, salıncak kuracak, kalp kazıyacak mahalle çocuklarını bekliyor.



Paylaşmayan,yalnız, bencil, kafesler içerisinde, gürbüz, güvenlikteki çocukları.

Hiç sopa yememiş, ağaçtan düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış,

dizlerinde bir metrekare kabuklar olmamış çocukları...
--spoiler--
iş bu yazı, 20-25 seve evvelki mahallem üzerinden, benzerlerinin tarifini yapmaya çalışmak maksadıyla uludağ sözlük için kaleme alınmıştır.

Mahalle, Belediyeler için farklı anlam taşısa da bizler için her zaman evimizin olduğu sokak anlamını taşıyan yerleşim birimidir.

Bugün büyük şehirlerde betonların arasına sıkışmış hayatlarımızın en saf duygularla hatırladığı mahallelerimiz, elbette biraz da çocukluğumuzla ilişkisinden her zaman güzel bir hatıradır.

Efendim bizim mahallemizde evvela şehrin ve hatta mahallenin yerlileri otururdu. Bugün hayretle farkına vardım ki oturanlar birbirlerinin bir iki nesil öncelerinin de komşularıydı. Dolayısıyla mahalle içine çok açık ve rahat, dışına çok kapalı ve sert bir yapıdaydı.

Mahallede sakinlerin bir sosyal statüsü de vardı ama bu statü kişiler arasında bir uçurum yaratmıyordu. Genel olarak bakacak olursak sırasıyla en üst gruptan aşağıya doğru şöyleydi denilebilir:

mahallenin delisi
mahallenin çocukları
mahalle muhtarı (bizim mahallenin muhtarı bizim sokakta oturduğundan listeye dahil edilmiştir.)
dul, yaşlı ve yetimler
hacemmi ve hacanne sıfatı taşıyanlar
mahallenin gençleri

gibi sınıflara ayrılırdı mahalle. bunun haricinde köklü aileye sahip olmak, eskiden beri orada ikamet etmek de ayrıcalıktı.

Yukarıda saydıklarım mahallenin yerlileri idi. bunlardan başka, mahalle yerlisini tanıyan ve mahalleli tarafından tanınan düzenli ziyaretçileri de vardı mahallemizin. onları da sayalım bir çırpıda;

sütçü
çöpçü
almancı
şehrin ünlü delileri

bu kişilerin belirli kısmı gerçek ismiyle anılmaz, genel ifade ile hitap edilir, bir kısmı ise lakabıyla anılırdı. bizim mahallenin yakınlarında iki bakkal vardı mesela, kör ömer amca, kambur ahmet amca. onun haricinde şaziye teyzeye herkes ebe hanım diye hitap ederdi, muhtar amcanın gerçek adını hiç duymadım...

mahallenin türlü çeşit mekanları vardı. bir mahalle camisi vardır muhakkak. o cami de muhakkak çenededir. (çene, iç anadoluda köşe manasında da kullanılır)Ayrıca yine hemen hemen her mahallenin çeşmesi vardır. o da genelde 3-4 mahallenin birleşme noktalarında olurdu. Uzun süre boş kalan arsalar çocuklar için futbol sahasına dönüşürdü. ayrıca mahalle kahvesi, mahalle bakkalı, muhtarlık vb. yerler mahallenin mekanlarındandı.

mahalle yaşantısı her açıdan küçükleri de büyükleri de iç içe kılardı ki bugün özlemle andığımız yanı bu olsa gerek. evinde bırakın bilgisayarı, televizyon olmayan çocukların, paylaşmaya, birlikte olmaya ve hatta kavga etmeye dahi ne kadar muhtaç olduklarını bugünün çocukları belki anlayamaz.

bununla birlikte, mevsimine göre yapılması gereken bazı önemli işleri, tek başına ailenin sorumlu ferdinin yapmasının imkakansız olduğu günler de yok değildi. kışa hazırlık yapılırken, hacennenin aldığı odun kömürü elbette ki biz taşırdık. her seferde küçücük kucağımızda bir odun, bir sefer daha, bir odun...

bütün kış yetecek salçayı, bulguru, peyniri, patatesi hazırlamak da kolay değildi. geniş bir bahçeye büyük kara kazanlar kurulur, gönül rızasıyla oluşturulan sıraya göre bir iki hafta içinde el birliğiyle mahallenin kışlık hazırlığı tamamlanırdı.

mahalle ortamında büyüyen çocuk için oynayacak oyunlar çoktu, yeter ki sokağa çıksın, yaşıtlarını bulsun... mevsimine göre kızak kaymak, bilyeli sürmek, cıncık (bilye) oynamak, topaç çevirmek, gazoz kapağı, kar topu, çember çevirme, fişek, uzun eşşek vb. oyunlar oynanırdı mahallede.
bir mahallenin oluşabilmesi için 5000 nufüs gerekmektedir.
şebnem ferah'ın 6. albümünün* en iyi şarkılarından.
son albümün en güzel şarkısı. en hoş yeriyse 'geçer gider sandım, geçmedi gitti..'
şebnem ferah'ın 10-15 satırda kocaman bir hikaye anlattığı şarkı.
bunca yıldır şebnem ferah'ın henüz yazmadığı bir şarkısının olduğunu düşünürdüm hep*. bana göre mahalleymiş işte bu şarkı. artık gam yemem.
şebo'nun geldiği en son noktadır bu şarkı..

kalbimin topraklarına mezarlar kazdın..
her birinin üstüne gökdelenler yaptın..

zamanın istasyonunu trenler geçerkeeen..
kim bilirr kaç kez kaçırrrdım...
şebnem ferah ın benim adım orman isimli albümünün en güzel şarkılarından. bir kelimeler yetse, bir mayın tarlası havası var. dinlenesi. sözlerini buyrun efenim:

kalbimin topraklarına mezarlar kazdın
her birinin üstüne gökdelenler koydun
aklımın yapraklarını bir bir kopardın
binaların üst katlarına süslü teraslar yaptın

geçer gider sandım
geçmedi gitti

kurduğun bu mahalle
haritadan silindi
kurduğun bu mahalle
haritadan silindi

aklımın sokaklarını arar sorarken
kim bilir ben kaç kalp kırdım
zamanın istasyonunu trenler geçerken
kim bilir kaç kez kaçırdım

kaç kez kaçırdım
kaç kez kaçırdım
kaç kez kaçırdım

uykumun masallarını her gece anlattın
dinledim defalarca seni kahraman yaptım
kurduğun mahallenin her sokağında
utanmadım gecelerce sövdüm saydım

geçer gider sandım
geçmedi gitti

kurduğun bu mahalle
haritadan silindi
kurduğun bu mahalle
haritadan silindi

aklımın sokaklarını arar sorarken
kim bilir ben kaç kalp kırdım
zamanın istasyonunu trenler geçerken
kim bilir kaç kez kaçırdım

kaç kez kaçırdım
kaç kez kaçırdım
kaç kez kaçırdım
çok romantik olmayacak ama;

bir browser oyun'du...
sokağına bir misafir adım attığında, ramazanlarda, bayramlarda... Adımları şenlenen, ruhları kıpırdanan mahalleler "mahalle"'dir.
her türlü dalaverenin döndüğü dedikodunun bol olduğu yerdir.
bakkalında renkli plastik topların satıldığı yerdir.*
Tüzel kişiliği yoktur.
Çok merak ediyordum istanbul'da kaç tane mahalle var diye...
782 tane mahalle varmış:
http://www.emlakansiklopedisi.com/wiki/mahalle
Şebnem ferah'ın ofis ortamında dinlenilmemesi gereken metroda kulaklıkla bangır bangır dinlenilesi şarkısıdır.

Kalbimin topraklarına mezarlar kazdın
Her birinin üstüne gökdelenler koydun
Aklımın yapraklarını bir bir kopardın
Binaların üst katlarına süslü teraslar yaptın

Geçer gider sandım
Geçmedi gitti

Kurduğun bu mahalle
Haritadan silindi
Kurduğun bu mahalle
Haritadan silindi

Aklımın sokaklarını arar sorarken
Kim bilir ben kaç kalp kırdım
Zamanın istasyonunu trenler geçerken
Kim bilir kaç kez kaçırdım

Kaç kez kaçırdım
Kaç kez kaçırdım
Kaç kez kaçırdım

Uykumun masallarını her gece anlattın
Dinledim defalarca seni kahraman yaptım
Kurduğun mahallenin her sokağında
Utanmadım gecelerce sövdüm saydım

Geçer gider sandım
Geçmedi gitti

Kurduğun bu mahalle
Haritadan silindi
Kurduğun bu mahalle
Haritadan silindi

Aklımın sokaklarını arar sorarken
Kim bilir ben kaç kalp kırdım
Zamanın istasyonunu trenler geçerken
Kim bilir kaç kez kaçırdım

Kaç kez kaçırdım
Kaç kez kaçırdım
Kaç kez kaçırdım
Bu cuma vizyona girecek olan film, fena değil gibi, filmin müzikleri tabiki milli bestecimiz toygar ışıklı tarafından yapılmış gidilebilir bence.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar