bugün

simulasyon kuramını geliştiren 1929 doğumlu fransız düşünür.
(bkz: simulakra)
(bkz: kötülüğün şeffaflığı)
evet baudrillard öldü . simulasyon dedi , simulark dedi , tüketim toplumu dedi , baştan çıkarma dedi , simgesel değiş tokuş ve ölüm dedi , kötülüğün şeffaflığı dedi...hasılı bir çok kavrama yeni açılımlar getirdi yani.

bunları yaparken de postmodern dünyanın o tuhaf görüngüsünde unutulmaz bir sözcü oldu.
evet yazdıkları şiirseldi , güzeldi ,anlamasak da kulağımıza hoş geliyordu. bazen nietzsche gibi bir balyoz etkisi hissediyorduk metinlerde. bazen cioran gibi coşku , umutsuzluk ve yine alabildiğine karamsarlık vardı. yabancı gelmiyordu bu metinler bize , içinde yaşadığımız dünyanın prospektüsü gibiydi sanki.

bir doktorun çağın hastalıklarını tespiti ve tedavi uygulama uğraşıydı sanki. ama işte entelektüel dünyanın da bir ikonuydu aslında . yani simulasyonun içten eleştirisiyken kitaplarının da aynı kaderi paylaştığı bir tür sahneydi.

baudrillard'ın sözkonusu olduğu bir derste , yönelttiğim soruya mukabil hocanın nasıl da baudrillard'a iman ettiğini tüylerim diken diken olarak izlemiştim. sonrasında kendimce bir baudrillard eleştirisi yapmıştım ki , hoca bu tür temelsiz eleştirilerin bu büyük feylesofa yapılamayacağını , bana aynı simülatif ve sahte akademik riyakarlıkla izah etmeye çalışmıştı.

evet baudrillar'ı okumayı seviyordum şüphesiz . kant'ın bir sözünü yad edecek olursam beni dogmatik uykumdan uyandırmıştı. ama eserlerinde işlediği temaların da benim için ayrıca bir dogma olma ihtimali de her zaman vardı. düşüncenin serüvenidir bu. nietzsche çok baba filozoftur evet ama kitaplarını yayımlatamamanın da ıstıraplarını yaşamıştır. kaale alınmamak önemsiz derken bile nasıl da kaale alınmayı önemseriz ya öyle işte.

onun için benim gözümde baudrillard , metinlerindeki şiirsellik ve kavramlara kazandırdığı popüler anlamlar dolayısıyla bir edebiyatçıdır. bu önemsemediğim anlamına gelmiyor şüphesiz. tıpkı kafka'nın da bir filozof olması gibi.
cool anılar5'ten pasajlar:

"düşünceler ışık vermezler ve onların ışık kaynağı bambaşka bir yerdedir.
ancak düşüncelerin gölgesi vardır ve bu gölge , güneşle birlikte döner durur."

"gerçek , sanalın kastalığı olarak kabul ediliyor.
düşünce , yapay zekanın çocukluk hastalığı olarak kabul ediliyor.
imge , tasarımın çocukluk hastalığı olarak kabul ediliyor."

"kuram ile uygulamanın en mükemmel sentezi , dünya akarken düşüncenin silinip gitmesidir." *

"denge noktası diye bir şey yok. dengenin eşit olduğu yanılsamasını yaratan tek şey titreşim ; çünkü titreşim sırasında her şey , her iki yanda uçlara yönelir.
denge , yalnızca sıfır sonuçlu bir denklemin çözüldüğü anda varolur : ölüm anı mıdır bu?"
etiksiz yılları en iyi irdeleyen kişilerden olan büyük merhum...
http://www.zaman.com.tr/w...r/haber.do?haberno=510362
ölmüş,

yeni öğrendim ve çok üzgünüm,

ölüm yine koca fırçasını daldırıp kapkaranın içine,
tanrıya yakın olmanın,
o nu anlamaya çalışmanın enstrumanını,
sözü, dili, manayı en çok ve en güzel sunanlardan
birini daha, kendi türüne,

boyamış.

kara, kapkara, hiçce...

birde bay bilge gittiğinde olmuştum böyle,

2005 nisanında bilgi de olacağını öğrendiğimde deliler gibi sevinmiştim. bırakıp işi gücü koşmuştum o gün. önce 5 bira parlatıp istiklal de, eskiden ot aldığım tekinsiz sokaklardan geçip varmıştım dolapdereye.

heryer ışıldıyordu işte.. sonra girip içeri, salona ilerlerken. sevdiğim bir kadını görmüştüm
ne güzel demiştim, seninde burada olman..

çok kalabalık olması ve çeviri için yeterli kulaklık olmamasından, sahip olanlarında bir arızadan dolayı bir şey duyamamasından yaşanan kargaşanın bir kenarında durup, biraz duyup kendi sesini, birazda izledikten sonra orada öylece varlığını, minnet ile çekip gitmiştim daha da parlamaya,

bakımlı kadınların eve dönünce çıkardıkları yüksek topuklu ayakkabılarının, onlarda nasıl bir eksilme ve bozulma yarattığını hep sezerdim ben, fakat bu adamdan öğrendim ne olduğunu ve hepsinin bundan ibaret olmadığını...

baştançıkarmanın yalan dolanının...
'ben yabancılaşmış değilim. kesinlikle 'öteki'yim.
bundan böyle arzunun yasasına değil, kuralın tümden
yapaylığına boyun eğiyorum. kendine özgü arzunun
izini kaybettim' demiştir.
--spoiler--
her şey simülasyon olarak yeniden görünmeye yazgılıdır. manzaralar fotoğraf olarak, kadınlar cinsel senaryo olarak, olaylar televizyon olarak... sanki her şey salt bu hapis yazgı yüzünden var...
insan merak ediyor. sakın dünya da başka bir dünyada reklam metni olarak kullanılmak için burada olmasın.
--spoiler--
üçüncü dünya ülkelerinin batı avrupa ve abd'ye göre kurtulma şansı olduğunu düşünen kimse.

izmir'de gürçeşme tarafında gördüğü gecekonduları görüp, onun kitaplarını türkçe'ye çeviren ve takipçici oğuz adanır'a "bunlar nedir", diye sorup "gecekondu" cevabını alınca, "güney amerika'dakilere göre bunlar saray yavrusu", demiş, 21 yüzyılda ölen ilk çağdaş filozof.
yabancı kitleler, kitle zihniyeti ve sosyolojik hareket üzerine çarpıcı görüşler ortaya atmış fransız filozof.
(bkz: fransa nın cezayir e bakışı)
eserleri
--------------
simülarklar ve simülasyon.
baştan çıkarma üzerine.
cool anılar.
amerika ve siyahlar üzerine 1-2.
kusursuz cinayet.
tam ekran.
nesneler sistemi.
tüketim toplumu.
göstergenin ekonomi politiğine eleştiriel bir bakış.
üretimin aynası.
simgesel değişim ve ölüm.
foucaultyu unutmak.
beaubourg olayı.
sessiz yığınların gölgesinde ya da toplumsalın sonu.
passwords.
kömünist partisi ya da politikanın sahte cennetleri.
ilahi sol.
kötülüğün şeffaflığı - aşırı fenomenler üzerine bir deneme.
kusursuz cinayet adlı kitabında nihilist duruşunu ve simulasyon kavramını sağlamlaştıran postmodern filozof. şu herkes yakıştırılan postmodern/postmodernist sıfatları en güzel bu adamda duruyor be abi. felsefe eğitimi almış, ömrünü felsefeye adamış ve yeni dünya düzeni filozoflarından olmuştur. izmir'e de gelmiştir, ne yazık ki göremedim.
fransız filozof tüketim toplumu kavramını ortaya atan kişidir.
varlık felsefesinde simulakr kavramı ile gerçeklik ile simulasyonun iç içe geçtiğini belirterek gerçeğin yerini simulasyon veya sümilakrların aldığını savunmuştur.
2004 te yazdığı şeytana satılan ruhta ise simulakr çağının bitip yerini sanal gerçekliğin aldığını savunmuştur.
ilave olarak filozof postmodernist olarak adlandırılsa da kendisi bunu şiddetle reddetmiştir.
hemen hemen her konuda söyleyecek lafı olan üslup açısından da 3 seri yayımlanan anılarında aforizmayı düşünceleri iletmede önemli bir araç olarak seçmiş "postmodernliği reddeden" fransız düşünür ve iletişim kuramcısıdır.

(bkz: baştan çıkartma)
(bkz: ayartma)
aşağıdaki kitapların sahibi şahıstır;
(bkz: siyah anlar)
(bkz: boys anılar)*
(bkz: cool anılar)
fransız sosyolog.
oksijen çadırı gibi, daha ne denir ki...
bugun izmir de ailesinin ve yakın arkadaşlarının anma merasiminde bulunacakları ünlü fransız düşünür.
bugün duyup vay anasını diyebildiğim düşünürmüş. okumalı.
baudrillard bir yerde $öyle bir ifade kullanıyor :

il ne s'agit donc pas d'un choc des civilisations, mais d'un affrontement, presque anthropologique, entre une culture universelle indifférenciée et tout ce qui, dans quelque domaine que ce soit, garde quelque chose d'une altérité irréductible. pour la puissance mondiale, tout aussi intégriste que l'orthodoxie religieuse, toutes les formes différentes et singulières sont des hérésies… la mission de l'occident (ou plutôt de l'ex-occident, puisqu'il n'a plus depuis longtemps de valeurs propres) est de soumettre par tous les moyens les multiples cultures à la loi féroce de l'équivalence.

(bkz: özet geç piç)

medeniyetler arası bir çatı$madan söz edilemez ama bir yüzle$meden bahsedilebilir, neredeyse antropolojik yani -hangi alanda olursa olsun- indirgenemez bir ötekiliği muhafaza eden(saklayan) farklıla$mamı$ bir evrensel kültür arasında. güçlü bir dünya için, köktenci olan (ortodoks dini gibi), bütün farklı ve tekil olu$umlar(yapılar), birer sapıklıktır. batının görevi, (daha doğrusu eski-batı zira uzun zamandan beri temiz (ahlaki)değerler yok artık), eşitlik (denge) ate$i çerçevesinde(yasası gereği) çoklu kültür araçlarını sağlamaktır.

ya ben sıvadım ya da baudrillard çok ağır konu$uyor. hehe.
(bkz: kötülüğün şeffaflığı)
akademisyen namusuna sahip kişi. fransa da bir ekol olan ve el üstünde tutulan hocasını - michel foucault - sonradan kitabada dönüştürülen bir makaleyle eleştirdiği için 15 yıl asistan olarak bırakılmıştır. profesörlük ünvanını m.foucault emekli olduktan sonra alabilmiştir. fikirlerinden taviz vermeyen akademisyen, namusu tam bir filozof.
türkçe çevirilerinde büyük sorunlar yaşanan fransız kökenli amerikalı düşünür.
matrix felsefesinin temelini oluşturan simülasyon ve simulakr adlı kitabı yazmış aşmış insan ayrıca tüketim üzerinede hipotezleri vardır.şu videoya bakın
http://www.youtube.com/watch?v=TQg9g_g5250&feature=results_main&playnext=1&list=PL33AAC0DDE01BDE03
"Bugün artık sadece şu duyguların çekim gücü kaldı: nefret, tiksinti, alerji, iğrenme, hayal kırıklığı, bulantı, antipati, bıkkınlık. Artık insanlar neyi istediklerini bilmiyor. neyi istemediklerinden daha eminler. Günümüzün süreçleri red, soğukluk, sevgisizlik, alerji duygusu. nefret de bu tepkisel boşalmaya, içindekini dışa atmaya yönelik paradigmanın bir parçası: Reddediyorum, istemiyorum, uzlaşmıyorum." diyerek kafa kurcalar, tatlı tatlı düşündürür.
en büyük şanssizligi, kitaplarinin oguz adanır tarafindan cevriliyor oluşudur.