bugün

jean baudrillard

evet baudrillard öldü . simulasyon dedi , simulark dedi , tüketim toplumu dedi , baştan çıkarma dedi , simgesel değiş tokuş ve ölüm dedi , kötülüğün şeffaflığı dedi...hasılı bir çok kavrama yeni açılımlar getirdi yani.

bunları yaparken de postmodern dünyanın o tuhaf görüngüsünde unutulmaz bir sözcü oldu.
evet yazdıkları şiirseldi , güzeldi ,anlamasak da kulağımıza hoş geliyordu. bazen nietzsche gibi bir balyoz etkisi hissediyorduk metinlerde. bazen cioran gibi coşku , umutsuzluk ve yine alabildiğine karamsarlık vardı. yabancı gelmiyordu bu metinler bize , içinde yaşadığımız dünyanın prospektüsü gibiydi sanki.

bir doktorun çağın hastalıklarını tespiti ve tedavi uygulama uğraşıydı sanki. ama işte entelektüel dünyanın da bir ikonuydu aslında . yani simulasyonun içten eleştirisiyken kitaplarının da aynı kaderi paylaştığı bir tür sahneydi.

baudrillard'ın sözkonusu olduğu bir derste , yönelttiğim soruya mukabil hocanın nasıl da baudrillard'a iman ettiğini tüylerim diken diken olarak izlemiştim. sonrasında kendimce bir baudrillard eleştirisi yapmıştım ki , hoca bu tür temelsiz eleştirilerin bu büyük feylesofa yapılamayacağını , bana aynı simülatif ve sahte akademik riyakarlıkla izah etmeye çalışmıştı.

evet baudrillar'ı okumayı seviyordum şüphesiz . kant'ın bir sözünü yad edecek olursam beni dogmatik uykumdan uyandırmıştı. ama eserlerinde işlediği temaların da benim için ayrıca bir dogma olma ihtimali de her zaman vardı. düşüncenin serüvenidir bu. nietzsche çok baba filozoftur evet ama kitaplarını yayımlatamamanın da ıstıraplarını yaşamıştır. kaale alınmamak önemsiz derken bile nasıl da kaale alınmayı önemseriz ya öyle işte.

onun için benim gözümde baudrillard , metinlerindeki şiirsellik ve kavramlara kazandırdığı popüler anlamlar dolayısıyla bir edebiyatçıdır. bu önemsemediğim anlamına gelmiyor şüphesiz. tıpkı kafka'nın da bir filozof olması gibi.