bugün

gecemde bir ben varım bir de karanlık
ümit etmeksizin sabaha çıkmayı
oturduk bekliyoruz ışısın diye gün
hayatsa çekti perdelerini
sessiz sakin uyuyor yapayalnız
bir de kendime bakıyorum ümitsiz
uykusuz, yarı dalgın, materyalden ibaretim ki
anlayamam kalbim atmasa
demem kendime ben canlıyım
böyledir sonsuz bilinmeyenli denklem işte
kimsenin çözemediği
cevabını bir tek hayatın bildiği.
özledim seni
ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir
beynimi uyuşturuyor özlemin
çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca zaman
içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum.
yokluğun, hatırladıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa sabahları seni okşayarak başlamaları
akşamları her işi bir kenara koyup
seninle başbaşa konuşmaları özlüyorum
oynaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını
çocuksu küskünlüğünü
nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini, ellerimin okşayışına bırakırken
gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek ve sana bunları
söyleyemeden git artık demek
beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa demek
sana ne de zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda bana bir yabancı gibi
bakmanı istemek senden
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek...
var haftaya 3 final
aceleye yok mahal
daha pazartesiye çok var
IT103'e de kasarız pazar
calculus mu o da neymiş ya
curveünde baya üstündeyim aa
sözlükte entry kasarım okurum
birazdan ilaçalrın etkisiyle uyurum.
mezarda böceklere ezberletirim güzelliğini.
biliyor musun
aşk şiiri yazmaktan bıktım
bir gün şöyle bir baktım
yazdığım bütün şiirler öyle
bir sarsılma, nedir bu
bir otuz aşk şiiri daha
kendimi hiç suçlamadım

peki o zaman ben neden
dereceler sokayım koltuğumun altına
ateşim varsa zaten
ey gözleri maden
çünkü aşk bir suçlamadır
sonuna kadar yaşanmamışsa
bir bardak birada yeni bir deniz
ve yağmur
eski bir denizde yeni bir ada
yaşanmamışsa

sözgelimi Galata'dan Afrika'ya gidiyordum
korsanları kralları ve bazı ülkeleri
ve bütün madenleri
ve kendi sonumu
iyi görmüyordum sonunda
her türlü madeni
elimde bir sürü kağıtla
hazırladım kendimi.

(bkz: biliyor musun)
..
susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim
ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde.

aziz nesin
yüzyıl oldu yüzünü görmeyeli belini sarmayalı gözünün içine dalmayalı..*
özdemir abiden gelsin;

oraya kadar koştuktan sonra
on adım daha koşamayacaksan
oraya kadar sakın koşma!
sana değil, bir başkasına yazık olur

hayır sus!
gitmeni anlarım ama sus!
bahanelerini cüzdanına kaldır..
gitmek zorundayım'la başlayan cümlelerini ağzının içine topla..
küçükken öğrenememişsin!
ağzında yalan varken konuşma..
şimdi sen kalkıp gidiyorsun
git
gözlerin durur mu, onlar da gidiyorlar
gitsinler
oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin.

cemal süreya
sen bir beyinsizsin biliyor musun
eteğinden döktüğün denizi yüze yüze bitiremedim
ekrandaki böcek kadar aklın yok
tren raylarında bile yürüyecek gücün yok
bir fincan kahve kadar hatrın yok
vah vah!
kahve içmeye bile cesaretin yok!
sen kulpsuz bir beyinsizsin! * *
'' boynu bükük duruyorsam eğer
içimden öyle geldiği için değil
ama hiç değil. ''

edip cansever
şimdi şifa niyetine giriyorum sulara
mavisine değil denizin sade tuzuna...

yılmaz erdoğan
açardın
yalnızlığımda
mavi ve yeşil
açardın
tavşan kanı, kınalı - berrak
yenerdim acıları, kahpelikleri...

gitmek
gözlerinde gitmek sürgüne
yatmak
gözlerinde yatmak zindanı
gözlerin hani?

"to be or not to be" değil
"cogito ergo sum" hiç değil
asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı
durdurulmaz çığı
sonsuz akımı.

içmek
gözlerinde içmek ayışığını
varmak
gözlerinde varmak can tılsımına
gözlerin hani?

canımın gizlisinde bir can idin ki
kan değil sevdamız akardı geceye
sıktıkça cellad
kemendi...

duymak
gözlerinde duymak üç - ağaçları
susmak
gözlerinde susmak
ustura gibi
gözlerin hani?

ahmed arif
catal yuregimle turkulu yollara
dustum ki o kadar olur...
seke seke ben geldim
sike sike gidiyorum...

can yucel
bir uzak sabah denizidir gittiğin kapı
ellerinde rüzgarın taşınmaz çamurları var
köpürmüş soylarımı toplarken çürüyen yanlarımdan
inan batmış şehirler gibi onarılmaz anılar
gözlerinde unuttuğum o eski aciz miras
almaya gelsem soluğumda dalgın yosun kokusu
biliyorum artık hiçbir gemi beni taşımaz
ve yeniden büyür içimde mağrur bir zakkum gibi
terkedilmek korkusu.
öptüm say
gömdüm bay.
yağmur ıslatıyor geceyi
sokaklar, evsiz çocuk
soba ısıtmaz efkarlı bünyeyi
çabuk gel kitapsız çabuk

yerlerde birikmiş sular
gönlüm hep uzaklara dalar
ıslanan ben, dağılmış saçlar
dikkatli olmazsak köpek dalar

duygularımı nasıl anlatsam bilemedim
iki sokak yaklaştım sana gelemedim
karanlıktan korktum şarkı söyledim
baban uyudu mu kız tam kestiremedim

ben gelene bi çay demle içeriz
belki biraz sonra bir dvd seçeriz
benjamin button varsa onu izleriz
ayrılırken birbirimize
good night daisy, good night benjamin deriz.
Aşk illerine kim gider?
Ben.
Giderim.
Git gide
gide de----
de ki
kime giderim?

Kendime
giderim
de,
kendim
kim
ki ---
de,
kim?

De.*
Yeniden var oluştur ya da bir başka türlü yok oluştur bu..
Nice aldanmalardan sonra bir aşka dönüştür bu...
Ümit Yaşar Oğuzcan
Bu gece öyle çok ihtiyacım var ki sana sarılmaya, abartıyorum seni...
Bu şehir, bu hayat, içimdeki gizli ve yabancı korkular öylesine hırpalıyor ki insanı,
öylesine kimsesiz bırakıyor ki, abartıyorum sana duyduğum aşkı.
her şey o yağmurlu günde başladı.
nerden bilebilirdim o günden sonra bu eziyeti yaşayacağımı.
keşke şemsiye alsaydım yağmurun yağacağını sezip
senin gelmişini geçmişini yedi sülalene sayıyorum grip.
kar yağıyor sokokta
yer yüzünün saçları ağarmış gibi
yaşlılık olsa gerek
artık ayarını tutturamıyorsun dünya
üşüyoruz lan allahsız
tekmil ufuklar kışladı
dört yön, onaltı rüzgar
ve yedi iklim beş kıta
kar altındadır.*

kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar
ray, asfalt, şose, makadam
benim sarp yolum, patikam
toros, anti-toros ve asi fırat
tütün, pamuk, bugday ovaları, çeltikler
vatanım boylu boyunca kar altındadır.

döğüşenlerde var bu havalarda
el ayak buz kesmiş, yürek cehennem
ümit, öfkeli ve mahzun
ümit, sapına kadar namuslu
daglara çekilmiş
kar altındadır.

şarkılar bilirim çığ tutmuş
resimler, heykeller, destanlar
usta ellerin yapısı
kolsuz yarı çıplak venüs
trans- nonain sokağı
garcia lorca'nın mezarı
ve gözbebekleri pierre curie'nin
kar altındadır.

ahmet arif- karanfil sokağı.
Tutumlu çocuk şu Rıfkı,
Ailede yapar bütçeye katkı,
Soğukta dolar boynuna kalın bir atkı,
Muslukları boşuna akıtma Rıfkı.

Ödevini yaptırırken 3. sınıf öğrenciye yazdırdığım tutumlu olmak konulu şiir. şair miyim neyim...

edit: günün anlam ve önemine cuk diye oturduğunu yazmayı unutmuşum.
günün anlam ve önemi: para.
ey benim demir gibi sert
civa gibi ağır başlı
azot gibi yakıcı
klor gibi çekici
sevgi konusunda soygaz kadar kararlı ve
metaller gibi tel levha haline girebilen ve
elektriği ileten organik sevgilim
sevgi konusunda sana karşı hep ekzotermiğim
ikimiz bir tuzun bazıyla asidiyiz.