bugün

(bkz: gote girebilir)


--> _\¯¯/0

gelecekte sorun yaşayacagımız hadisedir. *
ben boyle bir zihniyetin guveni ve huzuru icin askere gitmem arkadas! dedirtmesi muhtemeldir.
tahammül edilebilir ve edilemeyen ezanlar vardır, bazı ezanlar inananılmaz bir şekilde hisli ve içten okunur tüyleriniz diken diken olur, hocam bir kere daha oku, bis de yap dersiniz..bazıları da öyle bir okur ki bitsin şu dersiniz bir an önce. kanımca kötü okuyan birisi bunu bilmesine rağmen okumaya devam ediyorsa,ezan okumayı başkasına devretmiyorsa bu tahammül edememekten daha da fazla günahtır, çünkü ezanı kendi egolarını tatmin etmek için kullanmaktadır. ayrıca artık gelişen dünya ile birlikte değişen iş kolları ve okullar vs ile sabahın köründe sabah ezanında uykuya yeni dalan pek çok insan vardır, adı geçen gelişen teknolojiden camilerimiz de nasibini almış, eskiden minareye çıkıp kendi sesi ile okuyan müezzin şimdi aşağıdan mikrofonu alıp okumakta ve kimin sesi daha uzaktan duyulacak yarışında olan camileri bizzat kendim biliyorum, kimin sesi uzağa gidecek adlı bu sidik yarışında insanları rahatsız ettikleri akıllarının ucundan en ufak şekilde geçmeyen bu insanlar ezanın sesi çok yüksek rahatsız oluyoruz, çocuklarımız uykudan uyanıp ağlıyor vs denildiği zaman şikayet edenleri de dinsizlikle suçlamaktadırlar.

edit 1: eveet eksiler boy boy..
edit 2: umarım eksilerini esirgemeyen arkadaşların yakınlarındaki camilerin imamları da bizim anfimiz 100 w, diğerlerinin sesi çevre köylerden duyuluyormuş biz de inşallah 2000w yapacağız sesimizi duyuracağız diye para toplar cemaatten de, manowar ile ses desibeli alanında yarışacak bir sisteme sahip olurlar.
"tahammül etmek" kavramı bir baskı içermediği sürece diğerinin inanç ve geleneklerine saygıyı, hoşgörüyü ifade etmektedir burada. Ezan, çan ya da bazı inançların sesli duyurusu veya çağrısı bazı durumlarda bir baskı aracı olabilir, bir provakasyon aracı da olabilir. Ama diğer taraftan her durumda insanlar, diğerlerinin inançlarına tahammül göstermek zorunda olmayabilirler. Birinin kutsallığı diğerinin cehennemi olabilir. sizin severek dinlediğiniz çan sesi benim hasta bedenimde ölümcül vuruşlar yapabiliyordur. Ya da ezan sesi...
peki siz diğerlerine ne kadar tahammül edebiliyorsunuz sorusunun cevabı aslında bu sitemin cevabıdır. Dünya da elbetteki kur'an ı kerim'e tahammül etmeyecek insan sayısı oldukça fazladır. Bunun için din adına yapılan savaşlarda ölenlerin sayısına bakmak yeterlidir sanırım. Ya da din adına yapılan katliamlara bakmak yeterlidir. Hoşgörü mü arıyorsunuz, hiçbir dinin arka planında hoşgörüyü bulamazsınız. Bulacağınız şey hep bir baskılama ve alan hakimiyeti, hegomonya mücadelesi olacaktır. Buna kısmen misyonerlik te diyorlar. Dolayısıyla, bir diğeri benim inançlarıma tahammül etmiyor sızlanmasından ziyade siz, o beklediğinizin benzeri tahammülü gösterdiğinizde değeriniz ve tutarlılığınız anlaşılacaktır.
haklı olmayan, toplumdaki kişileri kendi eşitlik anlayışlarına göre değerlendiren insanlardır. ben nasıl ki evimin yanındaki garda her sabah trenlerin vuuulayan sesinin dinlemek zorunda olmadıgım halde katlanıyorsam ve garı buradan taşıyın arkadasım, rahatsız oluyorum diyemiyorsam onlar da camiden gelen ezan sesine katlanmak zorundadırlar. tamam turban konusunda konussunlar. siyasi malzemli olamaması hususunda cok duyarlıyım ve sonuna kadar karsıyım. herkesin inancı kendinedir, kimse inanmak zorunda değildir felsefeleri dogrudur, katılınabilir. ama nüfusunun büyük kısmı hala müslüman olan bir toplumda bu lafları dile getirmek kafatascılıgın en alasıdır. son olarak bir kaç hafta once aysun kayacı'nın dagdaki cobanla benim oyum eşit olmamalı sözünü agır dille eleştiren, eşitlik, kardeşlik nagaraları atan bu zihniyetin kendi konusması içinde temizlikçi vasiyet'i eleştirmesi, istikrar senin neyine demesi eşitlik kavramı içine nasıl adilebilir bunu da merak ediyor ve sozumu üstadın yazdıgı milli marsımızdan iki dize ile bitirmek istiyorum.

"Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli"
Ölürken aynı ahenk, sala sesinden sızan,
Kulağıma doğduğum günde okunan ezan.
(bkz: Necip fazıl kısakürek)

Sağken ezana tahammul edemeyenler, öldükten sonra sala sesine tahammül ederler umarım.
video sonuna kadar izlendiğinde haberin ne kadar gaz ve yobaz bir haber ekibi tarafından hazırlandığı da belli olmakta; kadın muhtemelen son dönemlerde ortaya çıkan pazartesi gününden cuma selası verilmesi gibi garip bir uygulama hakkında yorum yapacak ki cingöz habercilerimiz hemen yapıştırıveriyor ortaya ahanda tahammülsüz işte diye!

iki laf sonra başka bir bayan o bezin kuran da yeri yok diyor, yine araya giren polemikçi abla konuşmakta olan bayana sözünü bitirtmiyor.
destroycartoon'dan sayko kemal.

(bkz: sayko kemal)

hatırlayamayanlar için;
http://www.erenet.net/ani...;isim=Imam_Ve_Sayko_Kemal
sorsanız; "aa müslümanlık sizin tekelinizde mi? yobaz insanlar. biz müslümanız" diyen insanlardır bu insanlar ki, asıl ona yanmaktayızdır-gülecek yerlerimizi karıştırmaktayızdır. halbuki onlar 'en' müslüman, 'en' vatansever, 'en' laik, 'en' demokratik insanlardır.

hata bu vatanın gerçek sahipleri olan 'gerçek' laik-demokrat-müslüman insanlarda, çok boş bırakılmış aziz vatan.

(bkz: sövsem mod razı değil sussam gönül isyankar)
(bkz: tükürüğe yazık)
Bir elife dili dönmeyen hödük,
Şehristana gelir ezan beğenmez.

kazak abdal
*
ezana tahammül etmek zorunda olmayanlardır. ne pazar sabahı kilise çanıyla uyanmak isterler, ne de günde beş kere kasvetli ve zaman zaman gerçekten kötü söylenebilen bir melodi duymayı.

önemli olan bu tahammülsüzlüğün, inanan birini incitecek şekilde dile getirilmemesidir; yoksa her insan, istediği şeye tahammül edememe hakkını bünyesinde barındırır.

ama madem konu tahammül edememekten açıldı, konuyla ilgili bir de şu var;

(bkz: ezana tahammül edemeyenlere tahammül edemeyenler)
eğri oturup, doğru konuşalım.

bu ülke müslüman bir ülke değildir,
bu ülke, müslüman çoğunluğa sahip bir ülkedir.

ama bu ülke aynı zamanda demokratik bir ülke olma iddiasındadır.

bu nedenle insanlar bugün ingiltere'de olduğu gibi ezan sesinden -seviyesinden- rahatsız oldukları için devlet kurumlarına başvurabilme hakkına sahiptirler.

kaldı ki,
bir insanın bireysel özgürlüğünün sonucu olarak "istediği şeyden rahatsız olabilme" ve istediği şeylere de "tahammül göstermeme" hakkı mevcuttur.

ta ki, bu gösteremeyişi, bu rahatsızlığı sadece kişisel özgürlük alanı içinde kalsın.

yani sokakta türbanlı bir kızın pırıl pırıl başörtüsüyle dimdik yürümesini hazmedemeyebilirsin,
bunu ifade de edebilirsin,
ama gidip de o kızın o sokakta yürümesini engelleyemezsin.

videoda spiker hanım öyle bir anlatıyor ki, kanal 7 olması gereken bu kanalda, videoda konuşan kadınları birer uzaylı, birer şeytan gibi simgeleniyor.

yok...

"bizim kafamızdan", "istikrar senin neyine bilmemne", "şunları ele geçirmeliyiz" demeler yeni mi sanıyorsunuz? akp taşra teşkilatı farklı mı sanıyorsunuz? cemaatçi abiler farklı örgütlenmeler mi yapıyor zannediyorsunuz?

ayrımcılık 20 yıldır türkiye'nin her yerinde. akp'sinde de, chp'sinde de, mhp'sinde de, cemaatinde de, cemaatsizinde de...

o yüzden "aa bizi kötülüyor şırfıntılar" şeklinde suçu en az kabahati kadar büyük ifadeler kullanıp demokrasi çığırtkanlığı yapılmasına hiç gerek yok.
sorunu ve başlığı şu hanım teyzelerimizin güdümünden çıkarmak gerek kanımca. böylece daha rahat bir inceleme yapabiliriz.

herkesin bildiği, ilköğretimde de okutulan bir konu var, şimdi hangi ders hatırlamıyorum gerçi, sosyal bilgiler ya da psikoloji olabilir. gürültü kirliliği konusunu işler bu ders. gürültü kirliliği insanlarda ciddi psikolojik rahatsızlıklara yolaçabilecek türden bir kirliliktir. hatta sorun sadece pskolojik bozuklukla sınırlı kalmaz, çok yüksek ses kulakta ağır tahribatlar bırakır(bunu lise mezunu her insan bilir iyi kötü).

bu ses illa ezan olmayabilir. örneğin yazlık mekanlardaki bilumum bar ve diskolar belli bir saatten sonra sesi kesmelidirler eğer açık alanda yayın yapıyorlarsa. eğer bu alan kapalı ise ses yalıtımı iyi yapılmış olmalıdır. bu yalıtımını ise gelip belediye* denetler hatta, ruhsatınız buna bağlıdır. neden bu önlemler alınır? çünkü oraya giden insanlar zaten kendi rızalarıyla bunu yapmaktadır, o sesin yüksek olduğunu bile bile giderler**. ancak o muhitte yaşayan diğer insanlar bu sese katlanmak zorunda değildir, kimse gecenin bir yarısında kadar bu sese tahammül etmek zorunda değildir eğer istemiyorsa. belki o mühitteki evlerden birinde bir bebek vardır, yüksek ses kendisini rahatsız edebilir, bebeğin korkarak uyanması sizin de uykunuzun içine edilir akabinde(sözlükteki evli yazarlar bunu iyi bilir). belki de yaşlı, emekli insanlar kalmaktadır o muhitte. bu insanlar ne manowar'a ne eminem'e, ne de disko müziğine tahammül etmek istemezler, müzikten ziyade o kadar yüksek ses rahatsız edicidir, o insanların sağlığı için de tehlikedir. hatta bu ses ani (ki sabah ezanı uykusunun derinliklerinde biri için öyledir) ise kalp krizi bile yaratabilir bünyede. az önce de dediğim gibi, yüksek sese tahammül etmek istememek bir haktır, kişisel hak ve özgürlüklerden biridir.

gene müzikten devam edelim. eğer bir apartmanda yaşıyorsanız gecenin bir saatinden sonra kimseyi rahatsız etmemek için müziği son ses açamazsınız, açmazsınız. bu en başta bir görgü kuralıdır. ha 'ben açarım' diyen arkadaşlar denemesinler, üst komşu az biraz medeniyse polis çağırır, eğer değilse ya da asabi biriyse alır eline silahı, bok yoluna gidersiniz.

konuyla ilgili henüz sansür de konulmamışken google'dan biraz araştırma yaptım. şöyle birşeylerle karşılaştım, belki alakalıdır;

--alıntı--
DESiBEL TABLOSU

Yapılan ses ölçümlerinde cami hoparlörlerinden çıkan ses düzeyinin bazı durumlarda 110 ve hatta 150 dB (desibel)'i aşabileceği saptanmıştır. insan kulağı için 35-65 dB sesler normaldir. Ancak, bu sınır aşıldığında ve sürekli işitildiğinde, yüksek ses işitme organlarına, beyne ve insan psikolojisine ciddi zarar verebilmektedir.

90 dB üzerindeki sesler çok tehlikelidir. Kulak dayanma sınırı 140 dB aşıldığında, kulak ağrısı, kulak akıntısı veya kanama, sinir hücrelerinin bozulması görülebilir. Aşağıdaki desibel tablosunda hoparlörlü cami en üst risk kategorisi içinde görülmektedir.

hoparlörlü cami 110-150 desibel arası - psikolojik bozukluk, kulak ağrısı, hücre bozulması
--alıntı--

kaynak, tablonun ve de ilgili makalenin tamamı:

http://elestiri.org/ses-k...gi-ve-hoparlorlu-camiler/

benim söylediklerimle üç aşağı beş yukarı aynı şeyi söylüyor. tek farkı ben orjini müzik olarak ele almışım, ilgili makale ise ezan. yalnız bir dipnot; makale çok daha detaylı ve bilimsel verilere dayanıyor, o yüzden bana itimad etmeyenler oraya yönelebilirler.

konuyla ilgili gene tesadüfen bir köşe yazısına ulaştım. yazarın ismi yaşar sökmensüer, hürriyet gazetesi yazarı. tanımam etmem kendisini, duymuşluğum dahi yoktur. ama şöyle bir yazı yazmış, daha doğrusu okuyucularının şikayetlerini dile getirmiş 2006 tarihli bu yazısında;

--alıntı--

Sizin ezanınız kaç desibel?

ÜNiVERSiTEDE okurken bir arkadaşımda kalmıştım.
Terasta yatmıştım, sıcak bir yaz gecesi.
Sabaha karşı uyandım.
Uyanmama neden olan ezan sesi miydi, alacakaranlığı sabahla buluşturan, "rengahenk" tuali ile gün ışığı mı bilmiyorum.
Ama Fellini'nin yaşamından kesitleri yerleştirdiği Amarcord'una (Hatırlıyorum) benzer bir film çekseydim, içinde o sahne mutlaka olurdu.
* * *
Müezzinin mahalleyi hoparlörsüz saran gür sesi, hala aklımda.
Ve makama uyumu.
Sadece ibadete değil, hayata bir çağrı gibiydi.
Yeni doğan güne derinden, huzurlu, sufi bir merhaba...
O gün bugün şuna inanırım:
"Ezan sesisinin gür ve güzel olması, hoparlörün desibeli ile ters orantılıdır."
* * *
Bana bütün bunları, bir müzik öğretmeninden aldığım mektup hatırlattı.
Yıldız'da Hilal Mahallesi'nde oturuyor.
Dördüncü Cadde'deki caminin kapsama alanında.
Ezan sesinin yüksek "volume"undan, müezzinin arabesk stilinden muzdarip.
Komşularıyla konuştuğunda, her gece uykusunda zıplayanın sadece kendisi olmadığını öğreniyor.
Komşusunun ilkokula giden bir çocuğu var.
Çok yüksek ses nedeniyle, geceleri altına kaçırmaya başlamış.
Evet, korkuyormuş.
Bir başkasının sorunu da müzmin uykusuzluk.
* * *
"Hepimiz müslümanız, ibadetimizi de yapıyoruz" diyor, öğretmen okurumuz ve ekliyor:
"Ama ezan çocuklara korku, insanlara rahatsızlık değil huzur vermelidir.
Ezan okumak için eline mikrofon alan kişi kendini sahnede assolist zannetmemeli.
Amfiyi gönlünce açmamalı.
Kafasına göre gırtlak nameleri ve okuma esnasında rasgele duraklamalar yapmamalı.
Ezanın vaktine göre farklı makam ve okunuş şekilleri vardır.
Sabah ezanı Saba, öğle ezanı Rast, ikindi Ezanı Hicaz, akşam ezanı Eviç, Segâh, yatsı ezanı Uşşak, Beyâtî makamlarında okunmalıdır.
Ezan arabesk ya da uzun hava değildir.
Ezan okunduğunda korkan, camları kapatan değil, açan çocuklar yetiştirelim.
Rastgele ezan, günahtır."
* * *
Diyanet işleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun bir sözünü hatırlıyorum:
"Okunan ezanın güzelliği, hoparlörün mekanik hışırtısına kurban gitmemeli."
--alıntı--

kaynak: http://hurarsiv.hurriyet....d=5218157&yazarid=181

en alta diyanet işleri başkanı'nın da sözünü yazmış, iyi de etmiş. nitekim bu ülkede sünni islam inancının en yetkili kişisi bu zat. o bile bu yüksek ve detone sesten rahatsız olduğunu dile getiriyorsa bir durup düşünmek gerektiği kanısındayım.

ntv'de şimdi adını hatırlamadığım bir program da patlama yapan cami sayısı konuşuldu. 'türkiye'de son on yılda yapılan cami sayısı o döneme kadarki cumhuriyet tarihinde yapılan cami toplamının 20 katıdır' gibi bir oran telaffuz edildi, ki şu ekleme de yapıldı; 'bunlar kayıt altında bulunanlar ve bu sayıya mescitler dahil değildir'. araştırmanın güvenirliliği elbette tartışmaya açıktır ama gecekondu kültürüne sahip bir millet olduğumuzu düşünürsek, bir gecede cami kondurabilecek potansiyele de sahbiz aynı zamanda. diğer bir deyişle adım başı bir cami, her mahalleye 8-10 cami düşmekte bir o kadar da mescit düşmekte. ispat mı? herkesin kendi mahallesini gezdiğinde karşılaşacağı manzara. her biri 150 desibellik haporlörlerinden aynı anda bağırdığında ne olur? zor bir soru değil bu, her gün beş vakit bunun cevabını sesli olarak almaktayız.

tam olarak diyanet'in resmi açıklaması da şudur;

--alıntı--
Diyanetin verilerine göre Türkiye'de cami sayısı da 79 bin 632 olarak açıklandı. Başkanlığın 29 Eylül 2006 tarihi açıklamasında ise Türkiye'de 77 bin 777 caminin olduğu açıklanmıştı. Yaklaşık 1 yıl içinde Türkiye'de 1855 yeni camiye kavuşmuş oldu.
--alıntı--

sorunu birçok boyutundan ele aldığımı sanıyorum. ezana tahammül edememeyi din düşmanlığıyla suçlamak belaltından vurmaktır boks tabiriyle. ezan bir çağrıdır, müslüman olan ve ibadetini yapmak isteyen insanları ibadete çağıran basit ve melodik bir ezgidir. sabah işe gitmek isteyen insanları uyandırmak için kullanılan telefonlarımızın alarmıyla arasında zerre de fark yoktur bu bağlamda. müslüman olsun olmasın, bu kadar yüksek sesle de insanları rahatsız etmek ibadete çağrı filan değil insan sağlığını tehdit etmektir örneklerde de açıklandığı üzere.. ezana tahammül edemeyenler sizin bizim gibi insanlardır.

ek/düz: imla
akp'nin üniversitede türban yasağını kaldırmasını "şeriata giden yolda" ilk adım olarak gören ve ortalığı velveleye verenlerin ta kendileridir. neden karşı çıktıklarını sorduğumuzda türkiye'nin laik bir ülke olduğunu ama bunun yanında dinin egemen güç olmasını engellemek amacıyla kişinin dini üzerinde yaptırımlar uygulamasının zorunlu olduğunu anlatır.
çünkü türkiye özel bir ülkedir, yobazlıktan çıkamamış insanlar vardır. ve bu kişiler türkiye'ye şeriatı getirmeye çalışmaktadırlar. o yüzden türkiye'deki durum özeldir ve devlet dine karışabilir.

ama iş kendi özgürlüklerine geldi mi değişiyor.ezan dinlememe özgürlüğünü kullanmalıyım der. bakın videoya, kadının konuşması şöyle başlar :

"ezan, hadi ezan ..." hadi tamam ezanınıza izin veriyoruz ama işin b.kunu çıkardınız, demek istiyor aslında. hatta yanından türbanlı birinin geçmesini hazmedemiyor. türbanlı görmeme özgürlüğünü(!) istiyor aslında ve bu uğurda gerekirse burs da bağlarım para da veririm diyor.

ama en azından düşündüklerini söyleyebiliyorlar, birileri gibi aslında biz dine değil şeriata karşıyız, kişinin dini sadece kendini ilgilendirir, felan filan... gibi zırvalamıyor. açık açık söylemişler daha ne? anlayamadığım birilerinin neden savunmaya çekilip hala bu kişileri neden korumaya çalıştıkları. ne o, yoksa halk size sırtınızı döner diye mi korkuyorsunuz.

gidin halka sorun, oğlunu yavrusunu neden askere gönderiyor? diye. ne cevap verecek biliyor musunuz, askerlik peygamber ocağı diyecek. vatanını korumalı ki bizler rahatça uyuyalım, allah'ın dinini rahatça yaşayalım diyecektir. hadis var oğlum allah yolunda ağlayanlar ve vatanı için nöbet tutan askerin gözüne ateş dokunmaz diyecektir.

ironiye bak ki dinini rahatça yaşamak için oğlunu askere gönderen anne ezanı dinlemekten mahrum bırakılacak. oğlu ölürse şehit olacak ama cenazesinde ezan duyulmayacak, sela verilmeyecek öyle mi?

ne diyeceksin peki? ya bunun desibeli fazla, benim kulağımı tırmalıyor. çocuklarımız ezanı duyunca kaçıyor, nefret ediyor.
hem ezan sadece basit bir melodi değil mi, hatta makamına güzel okunursa ben bile dinlerim mi diyeceksin? dene bakalım demeyi, sana ne cevap verecek.

ezan sadece basit bir melodi değil arkadaşım, ne de sadece müslümanları namaza çağırır. ezan bir uyarıdır, "ben müslümanım dedin ama hani allah karşı olan sevgin, hani onu tek ilah edinmiştin. peygamberini önder kabul etmiştin, bırakıp gelsene işlerini allah'a verdiğin sözü tutsana. müslümanlarla omuz omuza secdeye gitsene, kurtuluşa namaza gelsene. bırak şu dünya işlerini biraz da allah için zaman ayır." diyen bir uyarıdır.

ezan insan sağlığına zararlıymış, tehdit ediyormuş. araba egzosundan çıkan dumanın verdiği zararı biliyor musun? hadi sıkıyosa yasaklasana, arabaya binmeyeceksiniz desene.

bunlar reklam kokan hareketler mayk. öyle spoiler vermeyle, araya ezanı övücü iki şey yazmayla halk kandırılmaz. bari şunları korumayın da halkı iyice küstürmeyin, küsüp size inat akp belasına ülkenin başına getirmesin. tahammül edin biraz da benim ezanım okunurken. sen müziğini aç dinle, duyma ezanı hatta. ama bırak bari şu halk dinlesin, dinlesin de iki günlük dünyanın uğraşı keşmekeşi içinde güzel şeyler hatırlar belki.

yok illa benim özgürlüğüm, benim özgürlüğüm diye çığıracaksan; kapattır camileri, sokağa başı kapalı çıkmayı yasakla, oy vermesini engelle. darbe yap, muhtıra çek, vs...

hee unutmadan bunları yaparsanız istiklal marşındaki ezanla ilgili olan kısmı kaldırmayı unutmayın. herkes ezbere biliyor, yazık sonradan gelen nesil "ezan" nedir diye sorup aklı karışmasın.
(bkz: ad hominem)
(bkz: argumentum ad hominem)
(bkz: adam karalama safsatası)
(bkz: tribünlere oynamak)
uc bes tahammulsuz ve yalanci yobaz tarafindan sagi solu kirpilarak islerine geldigi gibi bir hale getirildikten sonra ekrana verilen provokatif, durust olmayan ve hedef gosterme amacli bir haberin basligidir. turkiye' yi din devleti zanneden bunyeleri sanki videoda ki kadinlar bir suc islemisler gibi gaza getirecegi kesindir. ayni bunyeler turkiye cumhuriyetine karsi gercekten suc isleyen amerika ve hristiyan misyoner dostu sahislarin kasetlerini ise gozyaslari icinde hayranlikla takip etmektedirler.
namaz kılmayan insan için son derece normal durumdur. madem ki ezan namaza çağrıdır zaten namaz kılacak adam zamanını da bilir, ne gerek var ki diye düşünmesi muhtemeldir.
müslümansa; alkollü namaza gidenlerden.
hristiyansa; saygı duymak lazım. *
sonuç olarak, çevre kirliliğine neden olmaktadır. çıkıp günün beş vakti adamın biri megafonla mahalleyi inletir durur. eğer çoğunluk böyle istiyor diye yapılıyorsa başlarım öyle demokrasiye!
camiye komşu olmayanın anlayamayacağı insanlardır. düşünün şimdi ateistsiniz*ve eviniz de caminin hemen yanında ve her sabahın köründe bet sesli bir adam çıkıp avazı çıktığı kadar saba makamında ezan okuyor, haydi gel de tahammül et, haydi et.
bu mel'unlar ramazan davulcusuna da kıl olur ayrıca.
geçmiş yıllarda yaptığım ilk yurtdışı seyahatimde, ilk bir iki günün ardından garip bir yavanlık hissetmeye başladım, bir türlü adını koyamadığım ruhumdaki bu kekremsi tat, ufak bir türk kasabasına yaptığım ziyarette duyduğum ezan sesi ile anlamlandı. farkında olmadan duyduğumuz bu sesler aslında ruhumuza evde olduğumuzu sürekli hatırlatan ninniler gibidir.

tanım: yokluğuna tahammül etmek zorunda olanlardan daha avantajlıdırlar.
haklıdırlar. bunun bir sebebi mutlaka vardır. en basta da islamı kendi capında yorumlayıp dini baskı yapanlardır(neresinin capı oldugu konusunda ortak bir dusuncemiz var). eger bu insanlar islam gibi aslında oldukca anlayıslı, hos bir dini kendi egoları, egolarından da ote korkuları adına kullanmayı bıraksa ve sadece isteyene anlatıp ogretmeye calıssa kimsenin ezan sesine tahammul edememe gibi bi durumu olmazdı. gayet hosgorulurdu.

dini bir baskı aracı, govde gosterisi olarak goren bu adamların da bunu yaparken ki korkusuna biz g.t korkusu diyoruz.
ezan sesine tahammul edememek degildir mesele, ezanı somurenlere olan tahammulsuzluktur.

her ezan sesi duydugunda insanın aklına; kadın taslayan, turban takamdan cennete gidecegini sanan zavallı gibibaslıklar acıp, kendi dinine ters dustugunun farkında olmayan aklı g.tunde yasayan bi grup eleman gelirse dogal olarak tahammul edemez.

"yok efendim bunlar cehennemliktir" falan diyorsan cok biliyorsun sevgili tahammul etmeyenlere gunahkar diyen kısım, madem bu kadar iyi biliyorsun sen artık geber de cennetinde mutlu mesut yasa anacıgım, dunya gibi bir pislik yuvasına fazlasın sen.

yada adam ol, kabul et, "abi ben gunahlarımdan cok korkuyorum, zaten benim taptıgım tanrı da beni ateslerde yakmakla tehdit ediyor, kurban olayım ses etmeyin iki sevabım olsun surada, olmadık sekilde baskalarına bok atarak bişiler yapmaya calısayım izin ver" de eyvallah diyelim.

not: senin o cok korktugun tanrı aslında gayet sevecen de sadece sen insancık beyninle kuruyorsun. bu yuzden de ihtimalle mutlu olamayacaksın.

(bkz: bugun salı sen en iyisi cumaya gel)
turkcesine tahhammul edebiliyor mu merak ettigim hadisedir.
"Bence kimsenin, farklı itikatların kendi yandaşlarına yüklediği zorunlulukları yargılama hakkı yoktur. islam dininin alkol tüketimini yasaklamasına itiraz edemem; eğer bu görüşe katılmıyorsam, Müslüman olmam. Bu nedenle, Katolik Kilisesinin boşanma hakkındaki görüşlerinin neden laikleri korkuttuğunu anlayamıyorum. Eğer katolik olmak istiyorsanız, boşanmayın. Eğer boşanmak istiyorsanız, Prostestan olun. Eğer bir katolik değilseniz ve Kilise sizin boşanmanıza izin vermiyorsa. işte o zaman şikayet hakkınız var demektir. Kilise tarafından tanınmak istenen homoseksüellerin ve evlenme talebinde bulunan rahiplerin beni kızdırdığını itiraf etmeliyim. Bir camiye girmeden önce, ayakkabılarımı çıkarırım. Eğer ayakkabılarmı çıkarmak istemiyorsam, başka bir yere giderim."

(bkz: umberto eco)