bugün

Bir gerçek var ki sanat üzerindeki baskılar hiç bir dönem bu kadar artmadı. Resmen erk kendine muhalif her düşünceyi alaşağı ediyor. Örnek GRUP YORUM bir tane elemanı kalmadı. Sadece sosyal medya paylaşımından içeri alınmayan kimse kalmadı. Muhalif hiç bir konser tiyatro vb. polis ablukasından yapılamıyor.

Bu noktada kim eziliyorsa ve ses çıkartıyorsa sahiplenilmelidir.

bu karanlık birlikte dağıtılabilir.
motorları maviliklere süreceğimize, güzel ve güneşli günler göreceğimize inancımın artmasını sağlayan adam.
hakkında çıkan haberlerle ilgili şunu dile getirmek isterim.

severim ben bu adamı! dürüst ve gururlu olduğunu düşündüğüm için, hiçbir zaman ödün vermediğini, satılmış olmadığını düşündüğüm için!

haberleri de okudum inceledim. her kürtün pkk'lı olmadığını bildiğim ama maalesef kürtler adına düzenlenmiş her etkinlikte apo'yu destekleyen güruhun bunu bir fırsat bilerek boy gösterdiğine inandığım için pek de şaşırmadım. gel gelelim bu organizasyon tertibatında kürtlerin adı geçsede katılanların hepsinin kürt olduğunu göstermez, katılan tüm kürtlerin de apo destekçisi olduğunu göstermez...

Hoş adamın biri de bulmuş yazıyor, pankart açıldı diye, zaten bu aralar yazan yazana...

hani adamın biri 'steril mikrop'un kıçı çok güzel' yazsa ona bile inanacağız nerdeyse! millet boşuna bağırmıyor: satılmış medya diye! keza bu haberin yayınlandığı medyanında nasıl bir medya olduğu malum!

geçelim!

zaten haberin içeriğini okuduğumda anladım aslında bu karalamanın aslını. zamanında boşuna dememişler 'sorunun cevabı sorunun içinde gizlidir' diye...

burda da haberin içinde gizli! aha bak ne güzel anlatmış:

--spoiler--
Bu nedenle mitinglere destek veren ulusalcı isimler bile bu noktadaki rahatsızlıklarını gizlemedi MHP eski istanbul Milletvekili Mehmet Gül, Akbayram ve Bulutsuzluk Özlemi gibi gayr-ı milli tiplerin mitingleri halk nezdindeki itibarını zedelediği inancında. Mitingleri destekleyen Gül'e göre Akbayram yasadışı örgüt sempatizanlarının programlarında çok sevilen marksizm kalıntısı sembolik şarkıları Tandoğan ve Çağlayan'da da seslendirdi.
--spoiler--

dokunan marksizm'miş azizim...

evet bunu da geçelim, sıradaki...
aynı saç modelindeki 54. yılını geçen ay sade bir kokteylle kutlamıştır.
Büyük üstat ağlattı akşam akşam. Dinledikce dinleyesim geliyor, güzel anlamlı şarkılara sahip.
anadolu rock akımını başlatanlardan.hele bekle bizi istanbul yokmu...insanın tüylerini diken diken yapan,devrim inancını her daim taze tutan o şarkı..
saçları beyin gibi olan şarkıcı.
sesine, yüreğine hayran. hep birlikte daha ileriye!
izmir'de gittiğim ilk konser. 8 yaşım "motorları maviliklere süreceğiz" diyen bir amca var sahnede. Hafiften topallıyor. Çok sevmiştim, hala çok severim.
görsel
Zaman zaman içli içli müzikleti alır götürür uzaklara insanı. istanbul a aşık bir sanatçıdır. işçi ve emekçileri savunan bir insandır.
acıyorsam sana anam avradım olsun şarkısını, sınıfta söylemenin disiplin cezası haline dönüştüğü şarkıcıdır.
ilginç bir devrim inancı vardır ,oğluyla aynı koleje gitmiştim şimdi de viyana da ekonomi okuyor.
An itibariyle, Show tv' de Tekel işçisine aktif desteğini bildirip, 1 Mayıs marşını okuma cesaretini göstermiştir. Bizi hiçbir zaman şaşırtmayan bir sanatçıdır Edip akbayram .

(bkz: 1 mayıs isci marşı)
(bkz: tekel direnişi)
29 Aralık 1950'de Gaziantep'te doğdu. Edip Akbayram'ın yoksulluk içinde geçen çocukluğunda ki en önemli olay şüphesiz geçirdiği çocuk felcidir. Edip Akbayram çocukluğu ile ilgili olarak şunları söylüyor: "Çocukluğumla ilgili yılları ne zaman hatırlasam, hep yüreğim sızlar. Gaziantep'te soyadım gibi ama pek ak olmayan bir bayram arifesinde dünyaya gelmişim. Henüz 9 aylıkken de çocuk felcine yakalanmışım. Bu zalim hastalık yemiş bitirmiş beni. Çocukken akranlarım top peşinde koştururken, ben kenarda oturur izlerdim onları. Heves ederdim onlar gibi koşmaya, oynamaya. Rüyalarımda koşardım hep. Öylesine bir hüzündür ki bu, anlatılır gibi değildir. Ancak yaşanması gerekir. Bazen düşünüyorum da, sesimin yanıklığı o yıllardan gelmiş olmalı. Bağrı yanık büyümem ondan olmalı."

Gaziantep'ten sonra Adana ikinci adresi olur, Edip Akbayram'ın. Kurduğu orkestrayla ilk sahnesine çıktığı kenttir orası. Ve anıları da çoktur Güney'in bu sımsıcak kentiyle ilgili. "Adana'da Selahattin Bey'in Beyaz Saray adlı bir gazinosu vardı. Güney'in en iddialı gazinosuydu. Orada dans müziği yapardık. Gece program sonrasında çorba içerdik. Ama enteresan bir ekiptik biz. Mesela, komi Hasan Bora'ydı ve çorbalarımızı o getirirdi. Program sunucusu Mesut Mertcan'dı. Çorbaları içerken herkes hayallerini yaşatırdı coşkuyla. Ben bir gün çok iyi bir şarkıcı olacağımı söylerdim. Mesut, bu ülkenin en iyi spikerleri arasına nasıl gireceğini anlatırdı. Hasan Bora da eğlence dünyasının kralı olacağını iddia ederdi. Şimdi düşünüyorum da, demek ki üçümüz de inanmıştık ve yüreğimizi ortaya koyduğumuz için de hedeflerimize ulaşmıştık."

Akbayram yoksulluk içinde geçen bir çocukluktan sonra, Gaziantep'te liseyi bitirip kapağı istanbul'a attığında yıl 1968'di. Liseyi bitirdiği zaman hep öğrenmeyi istediği mesleğin, doktorluğun eğitimini almak için üniversite sınavlarına girer ve diş hekimliğini kazanır: "Özürlü olduğum için hep doktor olmak istedim küçükten beri. Anam da öyle derdi 'Doktor ol oğlum'.Öyle ya, doktor olup ayağımı tedavi edecektim. Sonra diş hekimliği fakültesini kazandım. Ne var ki, müzik ağır bastı sonra. Zaten diş hekimi olsaydım, babamın bana muayenehane açacak parası yoktu ki!".

Anadolu pop, müziğimizde 60'ların sonunda başlayıp 70'li yıllar boyunca etkisini duyuran güçlü bir dalgaydı. Edip Akbayram, böyle bir dönemde girdi müzik piyasasına. Lisede kurdukları orkestrada Pir Sultan'ın, Karacaoğlan'ın deyişleri üzerine yaptıkları besteleri çalıp söylemişlerdi. ilk plağını da lise yıllarında yaptı: "Kendim ettim kendim buldum". ilk plağını çıkardığı grubun adı Siyah Örümcekler'di. Plakta zaten "Siyah Örümcekler-Gaziantep Orkestrası" ve "Edip Albayrak ve Siyah Örümcekler" başlıkları altında iki farklı baskıyla çıktı.(Aziz Plak)

1972 yılında Aşık Veysel'in bir şiirinden esinlenerek gerçekleştirdiği ilk bestesi olan 'Kükredi Çimenler'le, Günaydın gazetesinin yeniden düzenlemeye başladığı "Altın Mikrofon"; yarışmasıyla yurtçapında üne kavuşur. 'Aldırma Gönül' ve 'Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz' adlı parçalarıyla satış rekorları kıran ve altın plak kazanan sanatçının çeşitli kuruluşlar tarafından verilen 250 kadar ödülü mevcut...

1974'te Dostlar Orkestrası'nı kurdu ve Anadolu pop müziğinin önde gelen isimlerinden biri oldu. Özellikle 70'li yıllarda yaşanan sağ-sol çatışmalarında da hedef alınan isimlerden biriydi Edip Akbayram. Yaşadığı ölüm tehlikelerinden bazılarını şöyle anlatıyor: "1978'in izmir Fuarı'nda Ekiciöver'de çıkıyordum sahneye. Kadromuzda Aşık Mahsuni de vardı. O dönem sağ sol çatışmalarının yaşandığı, kan döküldüğü bir dönem. Bazı kesimler de, bizim komünizm propagandası yaptığımızı iddia ediyordu. Oysa ben hep barıştan ve sevgiden yana oldum. Derken, fuarın son günü bize bir ihbar geldi. 'Aman bu akşam sahnede konuştuğunuza dikkat edin, en ufak bir laf ederseniz tutuklanabilirsiniz. izleneceksiniz, ona göre' dediler. Ben de Mahsuni babaya anlattım durumu. Ben çıktım, programımı yaptım ve sahneden indim. Benden sonra Mahsuni Şerif çıktı 'Dumanlı Dumanlı Oy Bizim Eller'i okudu ve ağzından şu kelimeler döküldü:

'Çok yakında gidecek bu it oğlu itler!'

Kıyamet koptu tabii. Bizi gazinonun arka kapısından kaçırdılar. Bir baktım ki, Bornova dağlarından kaçıyoruz. Mahsuni Şerif, düşüncelerini, sonunda ölüm olsa bile söyleyen, yürekli bir ozandır.'

Yıl; 1979'du. Dönemin Başbakan Yardımcısı da Bülent Ecevit'ti. Sezen Aksu, ben, Tülay, Hale Hanzade, bir Anadolu turnesindeyiz. Antakya'nın Reyhanlı'sıydayız. Osman Diper, öylesine ilginç bir konser mekanı düzenlemiş ki, müthiş. Konser vereceğimiz salon, Ülkü Ocakları'nın altında. Hayırlısı dedik. içerisi ağzına kadar doldu. Ama hepimiz de tedirginiz. Farklı bir seyirci topluluğu gibi geldi bize. Sahneye çıkan 'Yaylalar'ı okuyor. Ben 'Kıymayın Efendiler' adlı şarkımla sahneye çıktım ki, ortalık karıştı. 'Edip'i bize verin' diye bağırıyorlar. Sahneye hücum başladı ve ben bir anda Osman Diper'i gördüm. iri yarı bir adamdır o. Beni ensemden tuttuğu gibi kulise uçurdu. Orada bıraksa, linç edileceğim. Benim yerime hemen Sezen Aksu fırladı sahneye. Sezen, Orhan Gencebay'ın şarkısını okumaya başladı; 'Sevenlerin Sağı Solu Belli Olmaz'. Tabii millet oturmuyor ki yerine. Sonunda Sezen Aksu da kaçtı içeriye. Ve hepimiz içerde mahsur kaldık. Bu arada dışardaki azgın kalabalık içeri girmek için ha bire kapılara yükleniyorlar. Bir ara ateşe vermeye karar vermişler. Tıpkı Sıvas'taki Madımak Oteli faciası gibi bir facia olacak. Ancak askeriyeye haber verilince, asker geldi ve bizi kurtardı. Kısacası, Sezen Aksu'yla beni linç edip yakacaklardı. Ben bu olayı Bülent Ecevit'e yazdım ve daha sonra öğrendim ki, bizim can güvenliğimizi korumakla görevli olan memurlar görevden alınmışlar."

80'ler Edip Akbayram ve benzeri müzik yapanlar için zor yıllardı. Arabesk okumasını istediler, büyük paralar teklif ettiler. Reddetti. Sesi soluğu duyulmaz oldu müzik piyasasında. 1981-88 arasında bestelerinin TRT'de çalınması yasaklandı. O günler hakkında şöyle diyor Edip Akbayram: "Bu ülkede arabeskin altın çağını yaşadığı yıllarda asla müzikteki çizgimden ödün vermedim. Zaten 12 Eylül sonrası beni kimse çalıştırmadı. 1980'den 1984 yılına kadar, koskoca bir dört yıl. Zor yıllardı o yıllar. Kimse bana iş vermedi. Karımın bileziklerini ve alyanslarımızı sattık. 12 Eylül sonrası beni canavar gibi görmeye başladılar. Oysa sonra ki yıllarda Ebru Gündeş 'Aldırma Gönül'ü; Nükhet Duru, Nazım Hikmet'in bir şiirinde bestelenen 'geberiyorum'u; Soner Arıca da Mahsuni Şerif'in şarkılarını okudu. Onlara bir şey olmadı. Ama TRT yıllar yılı beni yasakladı. Oysa şimdi aynı TRT'de, yasaklanan türkülerimi okuyabiliyorum. Ah o yasaklar. Yalnız sanatçılara değil, bu ülkeye de çok zarar verdi."

Ama 90'ların ortasından itibaren, özellikle "Türküler Yanmaz"; albümüyle yeni bir çıkış yaptı ve kendi çizgisinde sapmadan yürümeye devam ettiğini gösterdi. Can Yücel'in, Oktay Rifat'ın, Ahmed Arif'in, Vedat Türkali'nin yapıtlarından bestelenen şarkılar vardı bu albümünde.

Bir söyleşisinde başlangıçtan itibaren ne yapmak istediği sorulduğunda şöyle yanıtlıyordu soruyu: "Kalıcı bir şeyler yapmak istiyordum. Fikret Kızılok ve Cem Karaca'nın Anadolu ezgilerini pop çizgisinde söylemelerini örnek olarak aldım. Renk ve çizgide tamamen bir Edip Akbayram olarak geliştirdim. Toplumcu müzik yapmak istedim. Müziğimde geniş halk kitlelerinin yaşamı, sorunları olmalıydı. Ancak sivri, ucuz kahramanlıklardan da uzak durmaya çalıştım. inançlarımdan, düşüncelerimden, politikamdan taviz vermeden, müzik tekniğinden yararlanarak, sorunlu, yoksul, geniş halk kitlelerine ulaşmak, daha çağdaş bir şeyler yapmak istiyordum."

1979 yılında Ayten hanım ile evlenen sanatçının bu evliliğinden Ozan ve Türkü adlarında bir oğlu, bir kızı var ...