bugün

4 ortalı çizgisiz, ortaları zımba teli ile tutturulmuş metod defterinin o 4 ortadan birinin arasına kurşun kalem ile yazılan yer-zaman-saat rutini yöntemi ile buluşmaktı. kızlar için bu durum daha detaycılık ve romantizm gerektirirdi. kızların buluşma notları genelde minik renkli bir kağıda yazılır ve imza olarak ikisinin baş harfi kullanılırdı.*
bir de sevgilinin sesini duymayı istemek gibi bir şey vardır ki insanın ömründen ömür götürür.
sabit telefondan ararsın annesi çıkar, babası çıkar, erkek kardeşi çıkar, ablası çıkar, hatta babaannesi bile çıkar. *
madem ki yeni nesil bu durumu bilmiyor, yaşanmışlıklarımızla onlara ışık tutmak bizim görevimizdir: efendim, üniversitenin ilk yılları, nasıl olmuşsa bir kız arkadaş yapmışız ama bölümler çok farklı, kaldığımız yerler ise biri şehrin doğusu, diğeri batısı. hal böyle olunca haftada bir ancak buluşabiliyoruz. son buluşmamızda da bir sonra ki buluşma yerini ayarlıyoruz. neyse yine bir buluşma güzergahı olarak bilmem ne binasının karşısında ki durak olarak karar kıldık. buluşma saati, dakkası dakkasına durakta beklemeye başladım. 5 dakika, 15 dakika, yarım saat ve nihayetinde 1 saat geçti. ekilmiş olmanın verdiği derin ızdırap, öfke ile birlikte acaba başına birşey mi geldi, yoksa bu hafta başka bir yerde mi buluşacaktık, yanlış yerde mi bekliyorum empatisini de katarak kontörlü telefon aramaya koyuldum. kız arkadaşın kaldığı evde telefon yok, üst kattaki komşuyu arayacağız mecburen. aradık, komşunun hiçbir şeyden haberi yok tabi, kızları çağırın dedim, ev arkadaşlarını. tabi telefon çok yazmasın diye kapatıyosun, 10 dakka sonra bi daha arıyosun. neyse ev arkadaşına dedim "nerde bizimkisi?", "valla dedi seninle buluşmak üzere evden çıktı, daha da gelmedi". haydaaa! öfkenin yerine başına bir şey mi geldi endişesi daha ağır basmaya başladı. ne yapayım, ne yapayım derken, kendimi kız arkadaşın evine giden otobüste buluverdim. neyse gittim evin önüne kimse yok. beklemeye başladım evin önünde. artık kaçta gelirse çünkü yapacak bir şey yok. efendim uzatmayayım bir kaç saat sonra bu çıkageldi gözlerinden ateş çıkıyor. bir 15 dakika, sen nerdesin, ben nerdeyim kavgası yaptıktan sonra olay anlaşıldı. buluşma yeri olarak kararlaştığımız bina büyük bir bina ve göreceli olarak karşısında iki tane durak var. işin acı tarafı ise iki durak arası hafif tepe olduğu için birbirini göremiyor. ben batı tarafındaki durakta beklerken o doğu tarafında beklemiş. bir 20-30 metre diğer tarafa doğru yürüsek birbirimizi göreceğiz ama işte herkes beklediği yerden emin olunca kimse mevzisini terketmemiş. ben nasıl 1 saat beklediysem o da bir saat beklemiş. ben nasıl komşuları aradıysam o da kaldığım yurdu aramış. sonuç: boşa giden bir gün. kekremsi bir tat bırakan iletişimsizlik anısı.
ayrıca yine kız arkadaşlarımla buluşacakken araya birşeyin girmesi ile haber verememe sonucu buluşmaların 1 saat geciktiği, bir saat kızcağızları beklettiğimi bilirim ki eskiden insanlar daha hoşgörülüymüş demeden geçemicem. şu an kim kimi 1 saat bekler?
cep telefonu çok güzel oldu, pek de güzel oldu, herkes gitsin 1000 tllik telefon alsın, sevelim-sevişelim mesajı çıkmasın bu anlattıklarımdan ama işte gerekli bir alet.
evden kırk yalanla izin alınıp, karamürselin önünde beklenmeye başlanır ama beklenen sevgili hiç bir zaman saatinde gelmez. 5dk, 10 dk derken bir bakmışsınız yarım saat geçmiş gelen giden yok. sinirlenip acaba gitsem mi ama gidersem tekrar nasıl izin alacam sorunsalı ile bekleyişiniz 1 saati bulur. en sonunda beklenen sevgili gelir bir sürü bahane ile ama en sonunda uyuya kaldığını itiraf eder. allahtan cep telefonu icat oldu da geç kalan sevgiliyi arayıp " nerdesin" diye çemkire biliyoruz.
ayrı bir güzelliği vardı.şimdi buna alıştık.artık çok zor gelir.
hiç de zor olmayan buluşmalardı çünkü cep telefonu yokken de telefon hemen her yerde mevcuttu. buluşmak istediğiniz kişiyi ararsınız ve bir buluşma yeri,zamanı belirleyip buluşurdunuz. bu 1 saat sonrası da olabilirdi, 1 gün sonrası da...
zor olan bir durumdur. genelde haftada bir kez buluşulurdu ve diğer buluşma saati orada belirlenirdi. bir hafta içinde ne olur ne biter haber alınmadığından öteki buluşmaya gelip gelemeyeceğide merak konusu olurdu. eski aşkların gerçek ve büyük olmasının nedeni bu olsa gerek.
zahmetli, kalp ritmine ritm katan, acaba buluşabilir miyiz diye insanın içine kurt düşürürken kafadaki tilkilere de aynı oranda tilki artırımı yapan eylem.

söz konusu zamanlarda golgi, henüz ortaokul öğrencisidir ve sınıfta kimsenin anlamaması için sevdicek kişi ile okul hayatı boyunca uzak noktalarda oturmaktadır. durum böyle olunca o zaman için en iyi bir kız arkadaş buluşma saati ve yeri ile ilgili kağıdı vermekle görevledirilir.
kağıtta "13:20 39 numara" yazmaktadır. golgi, sevilen ile belirlenen otobüste buluşmaktadır. sevilen önceki durak civarında oturmakta ve golgi gibi o da derse gitmektedir. belli saatte gelen belli numaralı otobüsler olduğu için hiç bir zaman anlam karmaşası meydana gelmez.
golgi otobüse bindiğinde sevdicek arkadadır. göz ucuyla bakıp hasret giderildikten sonra golgi ön taraflarda bir yere oturur ve inmesi gereken durakta inerken bir bakış sonra sevdicek yolculuğuna devam eder.
(tüm buluşma seramonisi birkaç saniyeyi dolduran masum bakışlar içindir.)

4sene sonra cep telefonu ve mesajlaşma daha kolay hale gelmiştir. ancak sevilen kişi telefonsuzluğun da verdiği bi haber olma hissiyle artık sevdicek değildir. ve talihsiz bir olay nedeniyle cep telefonunu satmıştır. golgi, sevilenin evini tedirginlikle arar ve tesadüfen çok sevdiği kişi cevap verir. bir buluşma planlanır, 12:15te başlayacak olan film için sinemanın girişinde buluşulacaktır.
saat12.00: golgi, acele etmeye çalışır ama babası sürpriz yapma hevesindedir. baba ricası ile alışverişe gidilir. golgi istemiyorum şimdi hiç gerek yok tavırlarıyla geçiştirmeye çalışır.
saat12.10: golgi, o an bulamayacakları birşey istemekte bulur çareyi. zaman kazanır, sonra bakarız artık diye sözde teselli verirken saati görüp izin istemeye koyulur.
saat12.12: golginin babası golgiyi uygun bir yere bırakır, yürüyerek 10 dakika, tramvayla belki 3 dakika zamanı vardır sinemaya.
saat12.15: golgi, tramvaya biner. sinemadan biraz ileride inmek zorundadır. sevileni sinemanın önünde görür. bir dakika beklemesi için sevdiğinin yanındaki kızla konuşmasını kıskanmaz, hatta kız onu biraz daha oyalasa keşke diye dua bile eder.
saat12.16: golgi sinemaya koşarak varır ama sevdiği artık kapıda yoktur.

golgi, sevdiği adam filme girmiştir belki diye bilet alır. ilkokul çocukları ile dolu salona girer, sevdiğini göremez. belki içeridedir umuduyla arayı bekler. film arasında sevdiğinin evini arar, telefona küçük kuzeni çıkar. evde olup olmadığı sorgulanır, eve geri döndüğü öğrenilir. çocukların güldüğü filme ağlayarak devam edilir.

4yıl sonra sevilen kişi tekrar sevdicek olduğunda (bkz: yaşasın telefonlu hayat) bu durum sürekli hatırlatılarak,ellerime sunulan arıza çıkarma hakkı özenle kullanılır.

bugünden birkaç yıl sonrası için (bkz: çok mutlu son)
evimiz avlusu olan bir evdi. o gin annem kadınlarla gün yapıyordu. kadınlar kahvelerini yudumlarken açık olan kapıdan bir gölge, ışık hızı ile avluya girdi. komşumuzun lisede okuyan kızı fatma'ydı o giren. iki saniye önce de avluya kağıda sarılı bir taş düşmüştü. onu alıp yine ışık hızıyla çıktı gitti.
sevgilisi ayhan'ın aşk mektubu yanlışlıkla onların damı yerine bizim avluya düşmüstü demek ki.
işte cep telefonsuz yılların buluşma şekli. fatma abla'ya hatırlatığımda her zaman utanır kızcağız.
o zamanlar daha dakiktik günler önceden kararlaştırılıp söylendiği saatte buluşma yerinde olunurdu şimdilerde cep telefonu oldu mertlik bozuldu mutlaka bir taraf hep geç kalır.
'5 dakikaya ordayım' yalanının olmadığı buluşmadır. Çok daha tutkuludur.