bugün

entry'ler (40)

yeditepe istanbul

O yıllarda televizyona yansıyan işlerde kalite kokuyordu. Şiir gibi akıp giden bir diziydi. Karakterleri bizdendi. Belki de herkes kendinden ufak birşeyler yakalayabiliyordu. Kendimi Yusuf gibi serseri, bir baltaya sap olamamış ve şair ruhlu; Ali gibi eski bir militan, derinlerde yaşanmışlıklar saklamış deli bir adam gibi gördüğüm içindir belki de... Dizinin ezgileri dahi insanın içine işliyordu...

secrets and lies

mike leigh'i ilk kez "naked" filmi ile tanımıştım. Filmi çok uçuk ve derin bulmuştum. Diyaloglar ne kadar hayatin içerisindeyse, verdiği mesajlar o denli hayal gücü kokuyordu. Bu film de keza herkesin yürek teline dokunacak türden. Modern hayatın sırları ve yalanın yarattığı yüklerden kurtulma savaşı. Muhafazakar toplumların ahlak perdesi ardına gizlediği gerçekler. Oyunculuklar, kurgu ve senaryo gayet başarılı. Herkesin içinde birşeyler yakalayacağı bir film.

hearts and minds

1974 yapımı bir belgesel. Vietnam Savaşı üzerine çarpıcı bir çalışma. 1954 yılında patlak veren bu savaşın anlamsızlığı üzerine ortaya konulan teşhis çok net. Amerikan Emperyalizminin iki yüzlülüğü ve Vietnam'daki siyasal hareketleri tahlil edememenin yarattığı derin tahribat. Kullanılan kimyasal silahlar. Öldürülen köylüler. Tecavüz edilen kadınlar. Yakılan evler. Ve inatla ülkesine sahip çıkan cılız, soluk tenli Vietnam halkı. Vietnam'da yaşananlara dair en başarılı belgesellerden biri...

suç ve ceza ikilemi

insanlık tarihi boyunca, tartışılmaya devam edilecek bir ikilemdir. tıpkı çağın hukuk sisteminin yarattığı çelişkiler gibi. suç, bir otoritenin devamlılığı açısından önemlidir. toplumda suçlular mutlaka olmalıdır. olmasa bile yaratılmalıdır. hukuk sistemi gibi ayrıcalıklı sınıfın (egemen güçlerin) en önemli savaş materyalini yaratan unsurdur. üstyapı mekanizması tarafından sürekli şekillendirilir, biçimlendirilir, eğilir,bükülür ve bir şekilde insanları yutan ve sindiren bir yapıya dönüşür. mesela, kime terörist denir? Kimdir vatan haini? kahramanlık kriterleri nedir? özgürlük savaşçısı nasıl olunur? Bernard Shaw'ı anmadan geçemeyeceğim. "Kaplan adamı öldürmek isterse adı vahşilik, adam kaplanı öldürmek isterse adı spor olur. Suç ile adalet arasındaki fark da bundan büyük değildir" der. keza, yanılmıyorsam bir kızılderili sözünde yine bu noktaya işaret edilir: " aslanlar kendi tarihin yazana dek, kitaplar avcıyı övecektir." siz siz olun peşin yargılardan kaçının. tarihin akışı, en keskin yargılamaları zamanla zaten gerçekleştirir. bizim toplum gazla çalışır biraz. bugün omuzlarında taşıdıklarını, yarın yerin dibine sokacakları gibi, küfür ettikleri adamlar önünde baş eğmek zorunda da kalırlar her daim.

the salt of the earth

2014 yapımı, izlenmesi gereken belgesellerden. Brezilya doğumlu, fotoğrafçı Sebastião Salgado'nun siyah beyaz kareleri eşliğinde akıp giden muhteşem bir eser. Salgado, iktisat mezunudur. her duyarlı genç gibi dönemin siyasi olaylarına karışır ve faşist askeri yönetimin baskıları sonucunda yurtdışına çıkar. eşinin aldığı bir fotoğraf makinesi hayatını değiştirir. önceleri hobi olarak çektiği kareler yaşamının bir parçası olur. akademik kariyerini bırakarak, kendini fotoğrafçılık sanatına verir. ve hikaye aslında bu noktada başlar. dünyayı dolaşır salgado. latin amerika'dan afrika'ya, ırak'tan sırbistan'a dünyanın her köşesine elinde makinesiyle sadece görüntüleri kaydetmez. yakın tarihin en büyük trajedilerine tanıklık eder. dünyada hala salgado gibi duyarlı insanların var olduğunu bilmek insanın içini az da olsa hafifletiyor...

spotlight

Yönetmenliğini Tom mccarthy'nin yaptığı başarılı bir film. Özellikle ensar vakfı rezaletinin tazeliğini koruduğu bir dönemde izlenmesi gereken bir eser. kilisenin adı karıştığı taciz ve tecavüz olaylarının üzerine giden bir grup gazetecinin başından geçenleri konu alıyor. Gerçek hikayeden uyarlanan film, dini kurumların içinde bulunduğu kokuşmuşluğu gözler önüne seriyor. olayları çözmek yerine üzerini örten zihniyet, suçluları cezalandırmadığı gibi onları yer değiştirerek geçmişten gelen hastalıklı yaklaşımı sürdürmeye devam ediyor. 2002'de patlak veren bu hadise sonucu binlerce rahip ve kilise görevlisi mahkemelerde yargılandı. Bu tehlikeli refleks sadece kiliseye özel bir sorun değil. ensar vakfı rezaleti size birşeyler çağrıştırmıyor mu

the hunt

bbc'nin hazırladığı 2015 yapımı leziz belgesellerden biri. bu kez yapımcılar avcıların gizemli dünyasına kameralarını odaklıyorlar. doğanın içinde bulunduğu ekosistemin işleyişine farklı bir bakış açısı.

john lennon

60'lı yılların değişim sürecini bire bir John Lennon kişiliğini incelediğinizde net görüyorsunuz. Apolitize olmuş bir gençlik kuşağından dünya sorunlarıyla ilgilenmeye başlayan bir kuşağın doğum sancılarını da taşımaktadır. bildiğiniz üzere kapitalizm bir kriz sistemidir. Bu buhranda politik dil, sanattan edebiyata bütün alanlara etki etmekteydi. John Lennon'un değişimi, bu çağın en somut örneklerinden biriydi. iyi bir müzisyendi.

miray yardım

Yeşilyurt Mahallesinde yeşeren ve enerjisiyle adana sınırlarını aşan tarihi kişilik. kıvrak zekası ve evrensel değerlere uzanan espritüel yapısıyla yaşıtları arasından sıyrılmayı başarıyor. bu ivmeyle hareket ederse önümüzdeki 10 yıla damgasını vuracaktır. Sanatsal kişiliği ortalamanın üzerindedir. Müzik konusunda yeteneklidir. Bana sorarsanız tiyatral yeteneği de söz konusudur. Sıkı bir hayvanseverdir. Yufka yüreğiyle karşılıksızca yardım etmeyi kendine bir ilke edinmiştir. Biraz uykucudur ama o kadar kusur kadı kızında da olur. Millete laf sokmada üzerine yoktur. Ama candır can. Baldır bal... O anladı bunu *

making a murderer

Aslında en başta Amerikan Hukuk sisteminindeki çarpıklığı gözler önüne seriyor gibi. Oysa biraz daha evrensel açıdan değerlendirdiğimizde suç ve ceza kavramlarının yanı sıra, işleyen hukuk mekanizmasının ne kadar tehlikeli bir araç olduğunu görüyorsunuz. Tanıkların yalan ifadeleri, delil yetersizliği gibi mevzuların egemen yapı tarafından nasıl işlendiğini gözler önüne seriyor. insan eli değen bütün sistemler, bir noktadan sonra sos vermeye devam ediyor.

wonders of the universe

Gerçekten izlenmesi gerekilen yapıtlardan biri. evrenin varoluş hikayesini ve insanlığın derin izlerini konu alan başarılı bir belgesel

uğur koparan şiirleri

Saat kulesi ve yoksul çocuklar

“Saat kulelerinin olduğu şehirlerde
zamansız bir doğum sancısıyla
yerküreye düşen
yoksul çocukların
kirli ellerinden
daha temiz değildi
hiçbirimizin geçmişi..."

gecenin şiiri

Saat kulesi ve yoksul çocuklar

“Saat kulelerinin olduğu şehirlerde
zamansız bir doğum sancısıyla
yerküreye düşen
yoksul çocukların
kirli ellerinden
daha temiz değildi
hiçbirimizin geçmişi..."

Uğur Koparan

house of cards

Gerçekten çıtayı yukarılara çıkaran bir dizi. amerikan başkanlığı gibi cesur bir alana spot yakmak cesaret verici bir durum. genelde bu tarz belgesel/ film çalışmalarına insanlar mesafeli yaklaşırlar. acaba amerikan rüyası veya kapitalist gücün farkındalığı dış dünyaya verilen bir mesaj mıdır gibilerinden sorular insanın aklına takılmıyor değil. fakat politikanın kirli arka bahçesine cesur bir dokunuş hissi uyandırıyor. zaten siyaset, yalan söyleme sanatı olarak tarihe not düşülüyor bu çağda. ayak oyunları, gücün kutsanması, zamanla diktatörlüğe evrilen iktidarlar, faili meçhul cinayetler, iki yüzlü kişilikler, sahte gülümseyişler, yeminler üzerine kurulan yalanlar vs...

kevin spacey'in muhteşem oyunculuğu diziyi alıp götürüyor. Ayrıca kameraya yönelik monologlar, gerçekten cuk diye oturuyor. David Fincher'in parmak izleri görünüyor...

noam chomsky

ilk kez üniversite yıllarında kitaplarıyla tanışmıştım. itiraf etmem gerekirse her daim amerikadaki muhalif entelektüel çevrelere mesafeli yaklaşmışımdır. bir ön yargı mıdır bilinmez eleştiri çizgilerini yetersiz görmekteydim. fakat noam chomsky'nin düşünce dünyası bana farklı bir yön kazandırdı. amerikanın vahşi kapitalizmi içerisinde humanizmaya inanan ve enternasyonalist bir dünya görüşüne sahip kişilerin de var olduğunu keşfettim. her ne kadar orta doğu tespitleri haliyle amerikan kıtasından yansıyanlarla sınırlı kalmasına rağmen chomsky'nin iyi niyeti hiç kuşkusuz iç dengelerde önemli yer elde etmektedir. amerikadaki muhalif kanadı anlama adına iyi bir geçiş süreci sayılabilir chomsky kitapları...

gecenin şiiri

Kırık ayna ve yitik yüz

Bütün aynalar kırıktı
Bir insan suretiydi
izdüşümlerimiz

uğur koparan

talat paşa

Bir dönem, ittihat ve Terakki'nin siyasal kanadının bir numaralı ismidir. Keza Enver paşa da askeri kanadına aynı oranda hakimdi. birinci dünya savaşının kaybedilmesi üzerine soluğu avrupada alarak, siyasi örgütlenmelere bir süre daha devam etmiştir. Ermeni tecritinin sorumlusu olarak görüldüğünden, ermenilerin oluşturduğu bir suikast timi tarafından 1921'de Berlin'de saldırıya uğramış ve hayatını kaybetmiştir. Son dönemlerde Enver ve Cemal paşalarla ters düştüğü biliniyordu.

pir sultan abdal

bu coğrafyaya özgü bir kültürel değerdir. maalesef üzerinde yaşadığımız toprakların güzellikleri görmek yerine birbirimizi boğazlama derdindeyiz. pir sultan abdal, halk ozanlığı geleneğinin en önemli temsilcilerinden biridir. muhalif kültürün sözcülüğünü yapmakla kalmaz, birbiri ardına nefes verdiği deyişlerle tasavvuf açısından bölge coğrafyasının derinliğini gözler önüne serer. pir sultan'ın başkaldırısı belirli bir ideolojiye veyahut zümreye değildir. düzenedir. çarpık yapılanmalaradır. haksızlığadır. yoksulluğa ve yolsuzluğadır.

onu farklı kılan, savunduklarından asla taviz vermeyerek darağacına onurlu bir şekilde çıkmasıdır. etkisi o kadar büyüktür ki, ölümünden sonsa yüzyıllar boyunca baskılara direnen birçok halk ozanı, onun yolundan giderek bu geleneği günümüze kadar taşımışlardır. hatta, o öldükten sonra bile onun mahlasında deyişler yazılmış ve binlerce pir sultan topraktan fışkırmıştır.

evrim

bilim, insan aklının sorularını yanıtlar. gerçekleşen herhangi bir olayın arkasındaki sır perdesini aralamaya yönelik atılan cesur adımların adıdır. bilgi gerektirir. çağın en büyük sorunlarından biri hiç kuşkusuz cehalettir. ve de haliyle cehaletin örgütlü bir çekilde atağa geçmesidir. tıpkı evrim denilen ve an itibarıyla yeryüzündeki canlılığı en net açıklamaya yönelik çözümler ortaya koyan yüz yılı aşkın süredir gelişmeye devam eden yöntemi "biz şimdi maymundan mı geliyoruz?" gibi hayli trajikomik bir önermeyle çürütme teşebbüslerini seyretmek gibi.

darwin, türlerin kökenini yayınlarken daha radikal bir görüşü aslında ortaya koymaktaydı. hepimiz, aynı ortak atadan geldiğimizi düşünüyordu. ki bu düşünceye iten şey ise bilimin ta kendisiydi. doğal seçilim, mutasyon, dna, genetik, kalıtım, gibi kavramlar literatüre kazandırıldıkça bu önerme, giderek yaşamı okuyan değerli bir yönteme dönüşüyordu.

Oysa darwin yazdığı makalelerin hiç birinde ne din, ne de tanrı hakkında bir görüş ortaya koymamaktaydı. Peki o zaman kökten dincilerin neden bu denli tepkisini almıştı? Yanıt basitti. yaradılışçılara göre dünya, yaklaşık 7000 yıl önce, tanrı tarafından yaratılmıştı. ve her canlıyı birbirinden bağımsız bir şekilde yarattığına inanıyorlardı.

oysa bugün bilimsel veriler ışığında dünyanın yaklaşık dört buçuk milyar yaşında olduğunu biliyoruz. ve bilinen en eski atalarımız afrikada yaklaşık 200 bin yıl önce yaşadıklarını bilimsel verilerle ortaya koyduk. bugün NASA ve benzeri birçok kurum ve kuruluşun birbiri ardına yaptığı keşifler neticesinde evrenin merkezinin dünya olmadığını görüyoruz.

darwin'in en büyük suçu tabulara savaş açmasıydı. bruno'yu italya'da diri diri yakanlar, şimdiler de o meydandaki bruno heykelini görebiliyorlar mıdır bilinmez. bilimin açtığı yolda ilerleyenler insanlığın zihinsel sıçramalarına büyük ölçüde katkı sağladıkları gün gibi ortadadır

charlie chaplin

charlie chaplin'i salt bir komedyen betimlemesi ile anlatmaya kalkmak büyük bir hatayı doğuracaktır. sisteme diş bileyen azılı bir anarşisttir aynı zamanda. filmlerindeki kapitalizm eleştirisi, sayfalar dolusu sıkıcı kitaplar yazan akademisyenlerden daha etkilidir. mizah, zeka gerektirir. maalesef bizim ülkemizde, magandacılık adı altında, yozlaşan bir kültürün apolitik saçmalık silsileleri komedi başlığı altında değerlendirilmeye çalışıyor. charlie chaplin tartışmasın büyük hayranlık beslediğim nadir insanlardan biridir. bizim mizah anlaşıyışımız ise her geçen gün geriye gitmekte. saf ve temiz anadolu insanı olan şaban karakterinden (Kemal Sunal) zihni boşaltılmış kaba şehir magandası recep ivedik'e uzanan kötümser bir tablo içerisindeyiz.