bugün

entry'ler (540)

galatasaray denince akla gelenler

çocukluğum, gençliğim, yetişkinliğim.

karısını döven adam

2-3 saat önce iki kolunu birden kırdığım mahalledeki orospu çocuğudur. 1 senedir hemen her akşam aynı işkenceyi bütün mahalle ah vah ederek izliyor. Herşeyi göze alarak bu akşam müdahale ettim. iyi mi yaptım kötü mü yaptım karı koca arasına girerek bilmem ama erkeklik ve insanlık onuruma sığdıramadığım için yaptım ve hak ettiğini düşünüyorum. en azından 2 ay kolları alçıda kalacağından o kadına ve çocuklara birşey yapamayacak olması tek tesellim.
Mahallenizi ve insanlarınızı savunun. herkese ve herşeye rağmen geç olmadan.
malum dizideki arakterin de söylediği gibi; filden büyük fil avcısı var.

31 mart 2016 diyarbakır saldırısı

kadim bir milleti teröre boyun eğdirmek isteyen böceklerin yaptığı bombalı saldırıdır.
yoksa üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe,
bizim ilimizi ve töremizi kim bozabilir?
ha bu arada terörün de kökü kazınıyor,kazınacaktır.

gaza getiren şarkılar

an itibariyle DOMBRA dır.

1 kasım öncesi seçim anketleri

büyük göt oluş yaşatmıştır.
(bkz: göt olanlara balon)

hdpnin baraj altı kalabilir

doğu ve güneydoğudaki oyların an itibari ile sayımının bitmesi sonrası totalde barajın altında kalması muhtemel gözükmektedir.

sikini sallasan cahile çarpıyor

izmirde olması muhtemel olaydır.

tek başına iktidarız

sefer bizim, zafer Allahındır. sözünü hatırlatmıştır.

trt nin muaviye ye hz muaviye demesi

sahabe olduğu için fıkhen hazreti muaviye denmesi icab eder ki bu durum hazreti hamza'nın kalbini söken hazreti vahşi için de geçerlidir. kuran-ı kerimde ayetle müjdelendiği üzere sahabeler cehennem yüzü görmeden cennetliktir ki bu kendileri ile allah (c.c.) arasındadır.
hazreti muaviye peygamberin övgüsüne de mazhar olmuş sahabenin önde gelenlerindendi. asıl kafir olan muaviyenin oğlu yezid bin muaviye dir. muaviyenin halife olduğu dönemde kendini müslümanlar içerisinde ustalıkla gizlemiş ve babası ölene kadar hiçbir falsosu yoktur. hatta istanbul kuşatmasında istanbul'u fethe gelen Yezidin ordusunda Hz. Hasan Hz. Hüseyin ibni Abbas ibni Ömer ve Eba Eyyüb el-Ensari vardı. Onlar Yezidin ne mal olduğunu bilse idiler gelir miydiler?
Şii kaynaklarına göre Hazret-i Muaviye
Pakistan’ın büyük Tarih âlimi mevlana Abdüşşekur ilahi Mirzapuri, Şehadet-i Hüseyin isminde kitap yazmıştır. Urdu dilinden, farisiye de tercüme edilmiştir. islam düşmanlarının, islamiyet’i içerden yıkmak için, Müslüman ismi altında ortaya çıktıklarını, (Ehl-i beytin dostuyuz) diyerek, Ehl-i beyte düşmanlık ettiklerini yazmaktadır. Kitabın her yerinde, Şii kitaplarından vesikalar vererek, bunu ispat etmektedir. Onbirinci sayfasında diyor ki:
Şii âlimlerinden Muhammed Bakır Horasani, [m. 1679 senesinde vefat etti.] Cila-ül-uyun kitabının 321. sayfasında diyor ki:
(Muaviye vefat edeceği zaman, oğlu Yezide şöyle vasiyet etti: imam-ı Hüseyin’in Resulullaha yakınlığını, Onun mübarek kanından olduğunu biliyorsun. Irak halkı Onu kendi yanlarına çağırırlar. Sana yardım edeceğiz, derler. Yardım etmezler. Onu yalnız bırakırlar. Ona galip olursan, kendisine hürmet et. Sana yaptıklarına karşılık, Onu hiç incitme! Benim Ona olan iyiliklerimi sen de yap!)

Şii tarihçilerinden Muhammed Taki han, [m. 1879 senesinde vefat etti.] Farisi, Nasih-üt-tevarih kitabında diyor ki:
(Nasihatinde şunları da söyledi: Oğlum, nefsine uyma! Allahü teâlânın huzuruna, Hüseyin bin Ali’nin kanına bulanmış olarak çıkma! Yoksa sonsuz azaba yakalanırsın! (Hüseyin’e hürmette kusuru olana, Allahü teâlâ bereket vermez!) hadis-i şerifini unutma!)
Bu Şii tarihinin 38. sayfasında diyor ki:
(imam-ı Ali’nin yanında olanlar, yani Şiiler, Şam’a gelirler, Muaviye’yi kötülerlerdi. Muaviye, böyle söyleyenlere bir şey yapmaz, kendilerine (Beyt-ül-mal)dan bol ihsanda bulunurdu.)

Cila-ül-uyun Şii kitabının 323. sayfasında diyor ki:
(imam-ı Hasan bin Ali dedi ki, Muaviye, etrafımdaki yardımcılarımdan, vallahi daha iyidir. Çünkü bunlar, bir yandan Şii olduklarını söylüyorlar. Bir yandan da, beni öldürmek, mallarımı almak istiyorlar.)

http://www.youtube.com/watch?v=d88Xpx1Ukus

belladonna

Güzelavrat otu, patlıcangiller familyasına ait çok yıllık otsu bir bitkidir. "Atropin" denilen madde bu bitkinin halüsinojenik özellikleri olan oldukça zehirli yemişleri boyunca olan yapraklarından elde edilir.
bilimsel adı Atropa belladonna.

arabella

çavbella ( elveda güzelim) şarkısını söyledikten sonra arabella (ara güzelim) diye bir nevi pişmanlık içeren ve doğu ezgilerinden içerisinde hiç barındırmayan rak şarkısı gibi görünen çığırma türküdür.
bir de belladonna var ki onun bu konuyla hiç alakası yoktur.

ülkücülerin çocuklarına hep arap ismi koyması

ülkücü ile Türk faşistini ayırt edemeyecek kadar konunun dışında kalmış ergen saçmalamasıdır.
ülkücüler müslümandırlar ve müslümanlar çocuklarına diğer dinlerde olduğu gibi din büyüklerinin isimlerini koyabilirler.
tarihteki türk büyüklerinin isimlerini de koyabilirler tabii ki.
cengiz han ismi gibi öp öz ve kan kokan moğol isimlerini çocuklarına koyması daha dikkat çekilmesi gereken bir durumdur aslında.
bu arada dünyadaki hiçbir isim " kadir, kerim, rahim " isimlerinden güzel değildir.zira en güzel isimler allahındır .

yalan olduğu bilinen cümleler

ya sen ver sonra ben sana veririm. üstümde bozuk yok.

en yakındaki kitabın yazarı

ALLAH C.C.
Kuran-ı kerim.

ligtv com tr

bu sefer de jwplayer kullanmaya başlanmış. videolar tam ekran yapıldığında sadece siyah ekran görüyorsunuz. ulan bende o kadar para ve personel imkanı olacak o siteyi ödüle boğardım amk. ne kadar kullanışsız ve rezil tasarılmış bir site.
ulan adam bir turkcell yada espn sitelerine bakar bari kopya çeker.

ligtv com tr

bu sefer de jwplayer kullanmaya başlanmış. videolar tam ekran yapıldığında sadece siyah ekran görüyorsunuz. ulan bende o kadar para ve personel imkanı olacak o siteyi ödüle boğardım amk. ne kadar kullanışsız ve rezil tasarılmış bir site.
ulan adam bir turkcell yada espn sitelerine bakar bari kopya çeker.

kürtlerin üstün olduğu konular

Her taraf kan kan kan.. her taraf şehit yası
Ya bir ana ya bir dul ya yetim ağlaması
işte bu Türkiye'nin bugünkü manzarası

Yetmez mi akan kanlar,yetmez mi sönen ocak?
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Devletin kaderini elinde tutan beyler
Şehitlerin ardından bol nutuk atan beyler
Artık lafı bırakın,yanıyor vatan beyler!

Bu yangını, vahşeti kim sona erdirecek?
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak

Boş lafa doyduk beyler! Soyunuz söndü mü hiç? !
Hiç evlat verdiniz mi? Bağrınız yandı mı hiç? !
Askerdeki oğlunuz tabutta döndü mü hiç? !

Hiç acı çektiniz mi yürekler yardıracak?
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Buna terör demeyin, diyene şaşıyoruz
Terör derken taa baştan hataya düşüyoruz
Ne terörü efendim, bir savaş yaşıyoruz

Savaş! Evet savaş bu PKK bir oyuncak.
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Bu savaşı görmeyen gözleri suçluyoruz
Eşkiya, terör gibi sözleri suçluyoruz
Devleti değil amma sizleri suçluyoruz

Sizsiniz toparlayıp, derleyip, derdirecek.
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Asker, polis, özel tim görevini biliyor.
Görevini bilmeyen geriye kim kalıyor?
Siyasiler aksaklık bütün sizden geliyor

Millet sizi takipte, takibi sürdürecek.
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Özel timden bahsettik gitmeyelim uzağa
Mesela özel timi kimler aldı kızağa
Kim düşürdü devleti böyle adi tuzağa

Şimdi çıkıp kim bunu hayıra yorduracak
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Saysam şimdi bitmez ki yaptığınız gafları
Pkk' ya çok özel çıkartılan afları
Kiminizin ağzında federasyon lafları

Bu laflar başınıza çok çorap ördürecek
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

işte böyle hepiniz ayrı telden çalarsa
Polisin tuttuğunu mahkemeler salarsa
Mahkum ceza evini tünel açıp delerse

Bu yarayı başka kim saracak, sardıracak?
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Demokratik çözümmüş, CMUK'muş,falan, filan
Demokratik yollarla savas mı olur ulan?
Artik lafi birakin plan yapilmis plan

El alem yurdumuza baska yurt kurduracak.
Ya bu kani durdurun, ya millet durduracak.

iki yol var efendim, iki yol tartilmalı:
Ya verip kurtulmalı, ya vurup kurtulmalı.
Hiç vatan verilir mi? bu vatan Türk'ün malı!

O zaman tek yol kaldı:hasmi olan vuracak.
Ya bu kani durdurun, ya millet durduracak.

Ne zaman ki kararlı, kesin bir yol izlenir
Tespit sağlam yapılır, yapılan da gizlenir
Çok sürmez bu çakallar bir ayda temizlenir

Ah ulan ah sizdeki fırsat bizde olacak...
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Ne yapıyor bu itler? sınırı geçiyorlar,
Askerin yeri belli vuruyor, kaçıyorlar,
Girdikleri bir in var, göğe mi uçuyorlar?

Bulunmalı bunlara açılan kahpe kucak.
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Kapatın o bölgeyi Allah kulu girmesin.
Ne yerli ne yabanci basın yayın görmesin.
Dizi gibi her akşam televizyon vermesin.

Gayet sessiz, sedasız, kazınsın köse bucak.
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Aynı dilden konuşun PKK kalleşine,
Dağlarin zirvesinde tankın, topun işi ne?
Özel tim ve komondo takılsın bak peşine,

Ondan sonra görelim kim kimi kırdıracak.
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Ama batı bozarmış ağzınızın tadını,
Bozmuş zaten bırakın şu batının adını,
Yahu vatan gidiyor batının avradını!

Batı elbet ipe un serecek, serdirecek.
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Amerika, Avrupa körüklüyor bak işte,
iran, Irak, Suriye hepsi aynı bok işte,
Müslüman Türk'ün dostu yok gardaşım yok işte!

Düşmanın vazifesi kıracak, kırdıracak,
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Haydi bunlar dışardan, bir de bunun içi var.
Sayın bakın mecliste PKK'nin kaçı var.
Biri kancık, bildigim en az yirmi piçi var.

Çıldıracak gibiyim vallahi çıldıracak!
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Hele bir vekil var ki; devlet maaş veriyor,
Gardaşı da dağlarda Türk askeri vuruyor.
Vekilimiz olan da zevkten bıyık buruyor.

Bu kafada gidersek daha çok vurduracak.
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Meclis Türk'ün girmisler, Türk'ü de kovuyorlar,
Ne biz Türk'üz diyorlar, ne Türk'ü seviyorlar,
Milletin meclisinden, millete sövüyorlar,

Bu meclis bu itleri, ne kadar ürdürecek?
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak

Dikkat edin milletin ayranı kabarmasın,
Temennimiz netice su noktaya varmasın,
Kehanete lüzum yok eğer bu kan durmasın

Bu defteri bu millet kendisi dürdürecek
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Türk Milleti bu işe el korsa arkadaşlar,
Ne Tendürek Dagi'ndan ne de Cudi'den başlar,
Millet önce meclisi, önce sizleri haşlar.

Tutumunuz bu işi kötüye vardıracak.
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Kürdü, Lazi, Çerkezi, bir ağacın dallari,
Bu ağacin adı Türk, daha çoktur kolları.
Ağaca balta vuran Ermeni'nin dölleri.

Kürt, ARiF'in gardaşı, bu gardaşlık duracak.
Ya bu kanı durdurun, ya millet durduracak.

Ozan Arif

çetav

mensubu olduğum adige sülalesidir.
soyluların ve zengin ailelerin çetavaları kendilerinden aşağı gördüklerini büyüklerimiz anlatırlar. hatta evlilik konusunda sorun çıkartılırmış.
Kelime anlamı olarak çetav kiakh gurubu lehçelerde keskin kılıç, besleney ve kabardey lehçelerinde kılıcı kesen kılıç anlamında kullanılmıştır. çerkeslerde sülaleler bağlı olduğun sınıfı da temsil ettiği üzere soylular aristokrasiyi, köylüler normal yaşamı ve çiftçiliği, çetavalar da savaşçı sınıfı temsil eden aileydi.
kafkasyadan sürgünle ayrılan çerkeslere yıllar sonra ikinci sürgün de 1923 yılında türkiyede yapılmış ve yıllar içinde çetav aileleri dağılmış olmaları hasebiyle birbirleriden çok uzaklaşmışlardır.
istiklal savaşı yıllarında ethem beyin en etkili askeri gücünü çetavlar oluşturuyorlardı.
Ethem Bey Kurtuluş Savaşı için görev verildiğinde Salihli Cephesi’nde Manyas ve Gönen civarından müfrezeler oluşturmuştu. Önemli müfrezelerden biri de “Manyaslı Şevket Bey” müfrezesi idi. Yunanlılara yapılan ilk baskında ilk Yunan esirini alan bu müfreze idi.
Ethem Bey 20 Nisan 1920 tarihinde Anzavur kuvvetlerinden kaçanları takiben Manyas’a geliyor. Manyas’ta Anzavur kuvvetlerinden 600 kişi Ethem kuvvetlerine katılıyor. Ethem’in süvari müfrezesi 5000 kişiyi geçiyor. Süvari müfrezesinin başına Manyas Mürüvvetler köyünden (Çizemuğ Hable) Takığ Şevket Bey’i komutan tayin ediyor.
‘Hiçbir başarı cezasız kalmaz’ derler. Ethem’ in Kuvay-ı Seyyare’yi dağıtmasından sonra o alayda ön planda olan komutanların kimi şehit olmuş, kimi asılmış, kimi 150’liklere dahil edilmiş, kimi kaçmış, kimi tehcir edilmiş ve tehcire o savaşçıların aileleri de dahil edilmiştir.
Ethem Bey Kuvay-ı Seyyareyi dağıtıp Yunan işgal bölgesine geçmeye karar verdiğinde Gördes’ten dağ geçitlerini kullanarak Eski Manyas köyüne gelir. Şevket Bey onun en iyi komutanlarından ve en güvendiği arkadaşlarındandı… Ethem Bey, kardeşi Tevfik Bey, Şevket Bey ve birkaç arkadaşı ile trenle izmir’e gelir. Anlaşma gereği hasta olan Ethem Hollanda Hastanesine tedaviye alınır.
Şevket Bey rivayete göre Ethem ile Atina’ya gidiyor. Dönüşü Dikili sahillerinden, diğer bir rivayete göre izmir’den oluyor. Hain damgasını yedikten sonra köyündeki aile efradı taciz edilince Şevket Bey gerekenlerin cezalarını veriyor. Bir rivayete göre askere ateş etmeyip bir çukurda intihar ediyor. Diğer rivayete göre birlik komutanı çavuş onu vuruyor.
Şevket Bey Müfrezesinde Manyas ve Gönenli çok olduğu için infial yaratıyor. Halk ve silah arkadaşları çok etkileniyor. Devlet herhangi bir ayaklanma olmaması için tehcir kararı alıyor. ilk önce Şevket Bey’in köyü olan Mürvetler köyü tehcir ediliyor. Bilahare diğer 14 köy tehcir ediliyor.
Büyüklerimden duyduğuma göre Dümbe köyü sakinleri –tabii sadece Çerkes olanlar– at ve öküz arabaları ile, gençler de at sırtında süvari olarak koruma ve kollayıcı görevini üstlenerek yola çıkıyorlar. Üzüntülerini belli etmemek için bölgelerinden ayrılana kadar armonika çalıyor, şarkı söylüyor, dans ediyorlarmış.
malatya,kayseri,hatay,çorum,ankara, (kafkasyaya dönme umuduyla) samsun ve yozgatta kalan ethem kuvvetlerinle birleşmek için tekrar yozgat tokat amasya havzasına dağıldılar.

gürol demir ailesinin bulunduğu kafile Kayseri – Aziziye’ de (Pınarbaşı) kalıyor. Tarihte Kafkasya kitabının yazan General ismail Berkok’un etkisiyle.
1978 yılında Kayseri’de çalışırken babam ziyaretime geldi. Dedem ailesini, eşi, iki kızı ve iki oğlunu yanına alıp Aziziye’den Kayseri’ye geliyor. Kiçi Kapı mahallesinde bir caminin minberini oyma ağaçtan dedem yapmış, onu gösterdi babam. Oturdukları ev de aynı mahallede imiş ama bulamadı. Dayısının oturduğu evi gösterdi. O evde bizim muhasebe müdürümüz oturuyordu. Babam en küçük kardeş o zaman, 10–11 yaşlarında.
Annemin dedesi Malatya’ ya kadar gitmiş ve orada vefat etmiş. Eşimin teyzesi yolda doğmuş. Arkadaşım Veli Çetin’in eşinin anneannesi küçücük bebekmiş. Bebeğin annesi, köye dönüşte evlerine yerleştirilmiş olan Pomak aile ile yapılan tartışmada öldürülmüş. Arada nasıl fırsat bulduysa bebeğini ekmek fırınının içine saklamış ve bebek öyle kurtulmuş.
Dönüş öncesi amcam Mahmut Demir 18 yaşlarında bir delikanlı. Atla geliyor, evi işgal edenleri çıkarıyor, tarlalarımızı ekenler tekrar ekmesin diye uzun süre tarlalarda yatıyor ve ekim zamanı tarafımızdan ekilmesini sağlıyor.
***
Hasan Tekin: Hayvan vagonlarına insanları balık istifi yerleştirmişler…
Dereköy bir Ubıh köyü. Kurucuları Pşakha sülalesinden Hasan ve Hüseyin. Sürgünde yaşananları babam üzerinden anlatacağım.
Yıl 1923. Babamlar 4 kardeş. iki ablası bir ağabeyi var. Günün birinde köye jandarma geliyor ve bir tebligatta bulunuyor: “Köyünüz şu tarihte gidecek. Her eve bir öküz arabası tahsis edilecek, o arabaya sığacak eşyalarınızı alacaksınız ve burayı terk edeceksiniz”.
Babam 10 yaşlarında, annesi Pşakha, babası Zek’o olan bir çocuk. Ablalarından biri Biga’da evli, köyde yaşamıyor, sürgünden muaf oluyor. Büyük ablası köyde, eşi ilyas, Manyas Değirmenboğaz köyünden. Milli mücadele yıllarında köyün muhtarı. Aksakal civarında Kurtuluş Savaşına katılan birliklerden birine köyden ekmek, çarık, hayvan koşumu ne bulduysa bir at arabasına doldurup teslim ediyor. Birliğin komutanı ona ileride gerekebilir diye bir belge veriyor. O belge sürgünden muaf tutuyor eniştem ve halamı.
Babam, annesi, abisi (18 yaşında) ve sadece Adıgece konuşabilen anneannesi sürgüne gönderiliyor. Nereye gideceklerini, neden gittiklerini, neyle karşılaşacaklarını bilmiyorlar.
Komşu köylerde ahbabı, eşi, dostu olanlar hayvanlarını teslim ediyorlar. ‘Dönersek gelir alırım, gelemezsem senin olsun’ gibi. Ya da ‘tarlamı sen kullan’ gibi. Götüremedikleri eşyaları yok pahasına satıyorlar. Bir kısım insan da hiç para vermeden jandarma kontrolünde yağmalıyor.
Bandırma yolu Sarıköy’ ün ortasından geçiyor. Sarıköy’e yaklaştıklarında herkesin yol kenarında kendilerini izlediğini görüyorlar. Thamateler konvoyu durdurup emir vermişler; “Herkes en güzel kıyafetlerini giysin, gençler de düğün yapmaya başlasın”. Sarıköy’ü içleri kan ağlasa da aciz gözükmemek için düğün yaparak geçmişler.
Bandırma’ya varmaları tam 3 gün sürüyor. Atlı jandarma eşliğinde, tutuklu ya da esir götürür gibi götürülüyorlar.
Bandırma kırı denen yerde, her köye bir yer gösteriliyor. Açıkta konaklıyorlar. 10–15 gün diğer köylerin kamp yerine varmasını bekliyorlar. Hepsini hayvan vagonlarına balık istifi yerleştirip yola çıkarıyorlar. Tren belli yerlerde duruyor, babam kadınların çarşaflardan bir halka oluşturup ortasında sırayla tuvalet ihtiyaçlarını giderdiklerinden hüzünle bahsederdi. Ser-sefil bir halde Konya’ ya ulaşıyorlar, yine bir açık kamp oluşturuluyor. Kafkasya’dan sürgünde Konya’ya yerleşmiş olan Çerkesler duyuyor. Pşakha sülalesinden birisi geliyor. Babamın ananesiyle Kafkasya’dan tanışıyorlar. Sürgün ikiye ayırmış sülaleyi, hasret gideriyorlar. “Devlet mercileri ile görüşeceğiz, sizi yanımıza alacağız” diyorlarsa da bu gerçekleşemiyor.
Konya’dan sonra amcam trenden atlıyor ve kaçıp görüştükleri akrabaları bulup onların yanında bir kaç ay kaçak olarak kalıyor. Ardından da bir şekilde Gönen’e, köye dönüyor, bir süre kaçak yaşıyor.
Konya’dan sonra babamın bildiği ikinci durak Nevşehir ve ardından da Kayseri. Kayseri’de hepsi dağıtılıyor. Bizimkiler de bir göz odaya yerleşiyor. Bu arada kış bastırıyor, üşüyorlar. Babamın gizli götürdüğü bir baltası varmış. Yerleştiği yerin karşısındaki kayısı bahçesinden bir dal kesmek istiyor. Balta sesini duyan ev sahibi bağırdıkça babam kaçıyor, sonra tekrar girip kesmeye devam ediyor, bir kaç denemeden sonra yakalanıyor. Başlıyor ağlamaya. Adam neden yaptığını sorunca anlatıyor hikayesini. Adam eve götürüyor, Ermeniymiş, 3 kızı varmış. Babamı yedirip içirmiş, ısıtmış, hatta kızının şalvarlarından giydirmiş. Babam iyice kendisine geldikten sonra kızlarıyla bizimkilerin evlerine odun göndermiş. “Sen Çerkessin, atlardan anlarsın, seyisim olup atlarıma bakar mısın?” teklifinde bulununca babam kabul etmiş. Her gün atlara bakıyor, tımarlıyor, gezdiriyor..; yevmiye olarak sanırım 1,5 kuruş alıyor.
Her gün iş çıkışı babam fırına gidiyor, yeni çıkacak ekmekleri bekliyormuş. Eve gidene kadar sıcak ekmeklerle vücudunu ısıtmak için. Öylesi bir yokluk yaşadıkları.
Oturdukları evin önünden fötr şapkalı bir adam geçermiş. Tahminin bir devlet memuru. Ermeni adam bu memur ile konuşuyor. Adam babama tercümanlık yapmasını ve annesiyle konuşturmasını istiyor. ‘Neden buraya geldiklerini, devlete isyan edip-etmediklerini’ vb. soruyor. Babaannem isyanı kabul etmiyor, babamı göstererek “Bu çocuk babasını hiç bilmez, çünkü Çanakkale’de kaldı” diyor. Ayrıca aileden savaşlarda şehit olanları anlatıyor. Adam “Gönen’e sorulsa sizin temiz bir geçmişiniz olduğuna dair cevap gelir mi?” diye soruyor. Babaannem olumlu yanıt veriyor.
Aylar sonra aynı adam tekrar geliyor. Gönen Askerlik Şubesine bir yazı ile durumu bildirmiş, geri dönüş için başvuruyor yani. Yanıtta bizimkilerin ailesinden 11 kişinin savaşlarda şehit olduğuyla ilgili bir bilgi de varmış. Gönen’e dönüş izni çıkıyor böylece ama paraları yok. Aynı adam bu konuda da yardımcı oluyor. Belediyeden belediyeye ulaştırılmaları için resmi bir evrak veriyor. Bu evrak ile, yolları üzerindeki belediyelerde doyuruluyor, kalmaları sağlanıyor, diğer belediyeye kadar ulaştırılıyorlar. Yolculuklar bazen yürüyerek bazen at veya öküz arabasıyla oluyor. Belediyelerde farklı muamele görüyorlar. Bazı yerlerde çok insani davranıyorlar, bazı yerlerde de çok kötü.
Kayseri’ den Gönen’ e yolculukları yaklaşık iki buçuk ay sürüyor. Kısa bir süresi Nevşehir’de geri kalanı Kayseri’de olmak üzere sürgünlükleri yaklaşık iki buçuk sene sürmüş bizim ailenin. Dereköy’e ilk dönen bizimkiler. Bir süre sonra sürgün kararı toptan kaldırılıyor. Köyden bir veya iki kişi sürgünde ölmüş.
Döndüklerinde ayrı bir sıkıntı yaşıyorlar. Evlerine Pomaklar yerleştirilmiş. Zamanla kendi evlerini alabiliyorlar. Hayatı sıfırdan yeniden kurmak zorunda kalıyorlar. Köyde özgür bir ortam da yok. Örneğin muhtarı kendileri seçemiyor, kaymakam köy dışından birisini atıyor. Adıgece konuşmak yasak. Pşıne çalmaya kalksalar hemen jandarma gelip pşineyi kırıp “Rusya mı burası, bunu çalmayacaksınız artık” diye müdahale ediyormuş. Yaklaşık 1935’lere kadar sürmüş bu baskı.
Sürgünden sonra her Çerkes köyüne muhacirler yerleştirilerek bilinçli olarak karıştırılıyor.

vekil seçilemeyince sakal kesip karısını açan adam

izmirlidir. anlayan anladı ...

on birinci nesil sözlüğün utancıdır

sözlüğün durumunu ortaya koyan durumdur.