bugün

entry'ler (12)

beklemekten vazgeçmek

çaresizliğe boyun eğmek ve durumu kabullenmektir. bazen hiç kapı kalmaz ve son çare olur vazgeçmek.

kaybetmenin güzel yanı

kaybetmenin güzel yanı olmaz. bu konuda ütopikçe güzelleme yapmaya lüzum yok. kaybettiğin kişi gitmesine izin verdiğin, tahammül edemesen de müsaade ettiğindir. bir andan sonra onu tek başına yaşamaya başlar, duygularını tanımlamakta güçlük çeker ama bir an olsun düşünmeden edemezsin. yavaş yavaş çöker içine o. küle döner zamanla.

tecrübe diye yutturulan şey aslında insanı içten içe kemirir. üzgünüm ancak realite bu şekilde.

edip cansever

hisseden, hisseyleyen, aşık bir şairdi edip. şairlerin arasında en temiz ve masum yüzlülerinden diye yorumlarım genelde. herkesin dilinde bir şair vardır ancak edip çok dillendirilmez, ama şiirleri çok bilinir. bir tanesi var ki, tomris'e, sizi de aşık eder okurken,, sonunda bir ah çekersiniz, ne güzel sevmiş...

Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
Ve yarışırsa ancak Monet'nin
Kadınlarına yaraşan giysilerinle
Gördüm de
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
Öyle kısaydı ki adımların
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
Ölçülür ve denk düşerdi ancak
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Yok bir yanıtın "nereye" diyenlere
Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
Hani Etiler'den Hisar'a insek bile
Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
Mutfağın mutfak olalı böyle
Bir adın vardı senin, Tomris Uyar'dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
Oysa güneş pek batmadı senin evinde
Söyle
Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.

mart 1950

hayatın anlamsız gelmesi

Bazen öyle olur. Olsun. ip dediğin bir elde ediş yöntemi. Kimine dar ağacı, kimine kukla, kimine uçurtma.
Asıl mevzu nerede durduğumuz.

erkek arkadaşımın sütünün çok acı olması

"babamın sütü çok acı" gibi dünyalar trajedisi bir olayı böyle asalak şekilde kullanıp eğleniyorsunuz ya, trollüğünüze sıçayım.

öldürmeyip süründüren şeyler

düşünceler,
düşüncelerin çaresizliği,
çaresizliğin çözümsüzlüğü vs.
diye uzayıp gidecek ruhsal bunalımlar. sonu nedir, ya çıkar bir yol, ya da intihar.

ayten mutlu

hakkında bir yerde şunu okumuştum ve aynen paylaşmak istiyorum zira daha güzel anlatılamaz;

Dünyaya, yaşama ve yaşadıklarına bakışı, onları anlamlandırışı, lirik, akıcı, çarpıcı metaforlarla bezeli bir dille şiirleşiyor. Coşkusu ve hüznü son derecede yalçınlıklar yaratan bir seyir izliyor. Doruklar, fay kırılmaları, çöküntüler... Şiddet birimi çok yüksek bir seyir ve dil. Ama, hep kadınsı bir seçimle.

hakikaten burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta "kadınsı" ifadesi. bu ifade onu diğer kadın şairlerden ayırıyor; ayten mutlu türk edebiyatındaki kadın şairlerin tensel hazlarını gizlemeyen ve bunu dobraca aktaran nadir şairlerden biri.

ıslak bir gemi
boşaltıyor birden bire yükünü
gidilmedik bir adanın çığlıklı sahiline

karıncalar dolaşıyor bedenimi
kışlık erzaklarını taşıyor gibi
hiç bitmeyecek bir mevsimin
ışık yüzü görmemiş kilerlerine

yavaş yavaş çekiliyor sular
kumlara karışıyor tüm hücrelerim
titreşiyor gökkuşağı tüm renkleriyle
gövdemin en ıssız ülkelerinde
ölümü bir kez daha yeniyor beynim

eglog

karşılıklı iki kişinin -bunlar genelde çoban oluyor- doğaya övgüler dizdiği, bahsettiği kısa şiirlerdir. türk edebiyatında bunun örneğine hemen hemen hiç rastlanmaz. ilk örnekleri latin edebiyatından çıkmış olup latin kökenli bazı şairlerin monolog ya da diyalog şeklinde oluşturdukları şiirler de eglog sayılabilir.

idil

batı edebiyatında kır hayatının güzelliğinin işlendiği, tabiata duyulan sevgiyi ve ona aidiyeti, doğrudan anlatan pastoral şiirlerdir.
türk edebiyatında ise bunu daha çok kemalettin kamu, cahit külebi gibi şairlerde görmüşüzdür.

ek olarak haydar ergülen'in sevdiği ve ona şiirler yazdığı kadındır idil. misalen;

gözlerin yağmurdan yeni ayrılmış
gibi çocuk, gibi büyük, gibi sımsıcak

sen bir şehir olmalısın ya da nar
belki granada, belki eylül, belki kırmızı

gövden ruhunun yaz gecesi mi ne
çok idil, çok deniz, çok rüzgâr

çocukluğun tutmuş da yine âşık olmuşsun
sanki bana, sanki ah, sanki olur a

aşk bile dolduramaz bazı âşıkların yerini
diye övgü, diye sana, diye haziran

heves uykudaysa ruh çıplak gezer
gazel bundan, keder bundan, sır bundan.

düş

gerçek olmayanı görmek. kimi zaman gerçeklikten isteyip ulaşamamanın tasviri, ki bu "hülya"dır. kimi zaman da gerçekliğinden usanıp ya da kaçıp yeniden karşılaşma zorunluluğuna düşme anıdır. acı verir.

düşleri cazibeli kılansa sonsuz ve uçsuz olmasıdır. çünkü insanoğlunun diğerinde tek müdahale edemeyeceği şey, tatlı yüreğinden geçirdiği küçük düşleridir. düşün gerçekleşmesine müdahale edebilir ancak. zira bazı insanlar gerçekleştiremediklerini, bir başkasında görmeye tahammül edemeyebilir. konu iki kişiyi tüm eden sevgi ise hayal ile başlayan ve bir tarafın diğer tarafın hayallerini yıkmasıyla sonuçlandırdığı kaçınılmaz acıdır. düşler temelde sınırsızdır ancak insan o düşlerine bir başkasını eklediğinde sonunu sadece kendi yazamaz.

oya baydar

her şeyden önce, kitaplarını okuduğunuzda özgürlüğü hissedersiniz, özgür bir kadın silüeti çizer gözünüzde. anıları ve denemeleri okunmayı şiddetle hak eder. ancak türk edebiyatında underrated kaldığını düşünmekle birlikte okuyanının çok şanslı olduğu kanısındayım. hem bir evrensel barışa gönlünü vermiş, hem de dünyayı kendi perspektifinden -ki ne güzel analiz eder- yazmış, çizmiştir.

attila ilhan

aşkı tasvir edişi ile döneminin şairleri arasından toz gibi sıyrılır. ulaşamamazlığın, dokunamamışlığın ve içeride bir yangın gibi büyüyen acıların lirik ustasıdır.

aynı zamanda yazın hayatı şairliği ile kalmayıp hem tarih alanında ustaca ve cesurca yazmış, hem de roman olarak hiç yazılmaya cesaret edilemeyen konuları işlemiş, dili biraz sert ve anlaşılması uğraş isteyen edebiyat adamıdır.