bugün

Şiddetin boy gösterisi devam ediyor. Yazılan yazılar eskimeden korkunç olaylara yenileri ekleniyor. Mardin'de yaşananların şokunu henüz atlatamadan bu defa Adana'dan yeni bir "ev katliamı" haberi geldi. Yapılan bir zehirlenme ihbarı üzerine Adana'daki bir apartmanın 11. katına giden itfaiye ekipleri kapıyı açamadılar ve polisten yardım istediler. Olay yerine gelen polisler dairede üçü çocuk sekiz kişinin cesediyle karşılaştı. Devamında neler olduğunu adım adım zaten medyadan öğreneceksiniz. Benim olayı kısaca özetleme nedenim olayla ilgili bir noktaya özellikle dikkat çekmek... Bu dehşet verici olayda da Mardin'dekine benzer "soğukkanlılık" emareleri açıkça görülüyor. Benim ilk anda aldığım izlenim bu korkunç olayın faili (ya da failleri) de, sekiz kişiyi sırayla katlederken pek kendini kaybetmiş gibi görünmüyor. Aksine yeni zamanlarda ortaya çıkan "başa sıkma" gibi akıl dışı bir cinayet ritüelini kullanıyor.

Günümüz mafya raconunun sadece kültürümüze değil, dilimize de kazandırdığı (!) 'kavram'lardan biri bu "başa sıkma" nitelemesi. Mafya bu ifadeyi ne kadar zamandır kullanıyor bilemiyorum tam olarak; ama bu ifadenin toplumsal hayatta bu kadar bilinir hale gelmesi, mafya ilişkilerinin TV dizileriyle toplumun her kesimine kontrolsüz biçimde yansıtılmasıyla ortaya çıktı. Bugün sıradan insanların gündelik tehdit cümlelerinde bile bu tüyler ürpertici ifadelerin rahatlıkla kullanılabildiğine şahit oluyoruz.

Sıradan şiddete tekil olaylarla ve tekil sebeplerle bakmak yanlışından kolay kolay kurtulamayacağımız anlaşılıyor. Şiddetin bir kültürü olduğu ve toplumsal hayatta şiddetin daha önce bulunmadığı yerlere de hızla giriyor ve yaygınlaşıyor olması ancak kültürel bir değişimle mümkün... Bunun olay bazında istisnaları olabilir, ama bütün olayları ve eğilimleri üst üste koyarsanız, bu dehşet tablosunda yatan toplumsal değişimi görürsünüz.

Bunları ısrarla yazıyor olmamın nedeni, Türkiye'de toplumsal hayatın güvenli kıyılardan hızla uzaklaşarak, dalgalı denizlere doğru yol aldığını gözlüyor olmamdır. Türkiye'nin siyasi ve ekonomik gündem maddeleri maalesef toplumsal alanın temelini oyan tehlikeli dip akıntıları görmemize engel oluyor çoğu zaman... Zaman zaman ortaya çıkan böyle irili ufaklı patlamaları da istisnai kabul ediyor ve yetkilileri, töreyi ya da cehaleti suçlu ilan ederek topu taca atmayı tercih ediyoruz. Oysa bu bir toplumsal sorun ve toplumsal bilinçle çözülebilir ancak. Ve bu yeni şiddet kültürüne karşı direnç, toplumun yine kendisi tarafından bir an önce gösterilmeye başlanmalıdır.

Bu çerçevede belki bir ilk adım olarak siyasilerden aydınlara, sivil örgütlerden medyaya kadar bütün etkili unsurlar, "serbest silahlanma"yı tartışmaya açarak başlatabilirler bu süreci. Silahların herkes tarafından bu kadar edinilebiliyor olması doğru mudur, artık bunu tartışmanın zamanı geldi. Belki sonra, silaha ve şiddete racon güzellemeleri besteleyen TV kültürüne de sıra gelebilir.

dörthaziranikibindokuz
(bkz: gökhan özcan)