bugün
- fettullah gülen'in ölmesi13
- yaya geçidinde kendini yola atan alman15
- sözlükteki en sapık 10 yazar11
- ölen arkadaşın karısının seksi olması9
- sokak hayvanları uyutulacak55
- namaz kılan kemalist fayda görür mü11
- icardi190521
- galatasaray13
- kızlar kendi aralarında ne konuşuyor14
- dinci geri zekalılar ile insanlığın mücadelesi17
- online 28 yazar şu an ne yapıyor16
- neden yazarlık yapıyorsunuz15
- bir kadın nasıl susturulur27
- 24 mayıs 2024 panathinaikos fenerbahçe beko maçı11
- türk kızlarındaki zenci merakı15
- menzilcilerin gay gay hareketleri13
- bir kadına söylenebilecek en güzel iltifat19
- iremga'yı taşlamak17
- mert hakan yandaş20
- türkiye fakirse halk neden obez37
- dünya türkiye'nin neyini kıskanıyor16
- istanbul'a taşınmak isteyenler için tavsiyeler9
- lise eteğini saklayan hatun13
- karşı cinste çekici gelen özellikler14
- yazarların bugün içtiği sigara sayısı16
- putine bir savaş taktiği ver12
- ideal erkek boyunun 195 olması16
- ameliyatla erkek oldum soruları alayım19
- rüyada olduğunu fark etmek8
- zalbert kızsa kanıtlasın11
- hayırlı cumalar9
- türk kızları neden gülümsemiyor14
- biontech aşısı olan insan9
- kitap okumanın zararlı ve gereksiz olması9
- iran cumhurbaşkanının cennete girişi12
- türk erkeklerindeki iğrenç detaylar15
- beşiktaş ın fenerbahçe yi geçmesi12
- 23 mayıs 2024 beşiktaş trabzonspor maçı25
- e f e8
- aydinoglu bombala21
- bir erkek nasıl rahatlar15
- kocaeli de asansöre sıçan adam8
- 6 ayda yazılımcı olmak10
- mecidiyeköy metrosunda intihar eden kız10
- 23 mayıs 2024 ali koç basın toplantısı11
- bik bik için diktiğim etek17
- insan olmaya ceyrek kala8
imparatorluk yorgunuyuz hepimiz… Dilaver Cebeci'nin o ünlü Sitare adlı şiirinde dediği gibi, kâh şimdiki sınırlar içinden, kâh önceki sınırlar dışından "yığılıp kalmışız bu Anadolu toprağına…"
Başka ülkelerde, başka memleketlerde nasıldır bilmiyorum ama "memleket nere" sorusu çoğu zaman yeni tanışanların sohbete giriş cümlesi oluverir bizde... Bu soruya verilen cevapsa çoğu zaman o insanın ömrünün çoğunluğunu geçirdiği yer değil, doğduğu ve hatta çoğu zaman içinde büyüyemediği bir yer olur. Cevabın devamında "içinden mi" sorusu da sorulmadan geçilmez.
"Doğduğun yer mi, doyduğun yer mi" tartışması ülkedeki gereksiz tartışmalardan sadece biridir. Ha, bir de "baban nereliyse sen de oralısın" diyen "ataerkiller" vardır ki, sormayın gitsin... Bu şekilde baktığımızda olay ta ilk insana kadar gider elbette…
Bazıları "nerelisin" sorusuna leş gibi etnisite kokan bir eda ve gururla cevap verir, orayı öyle bir anlatır ki sanırsınız ömrü orada geçmiştir. Hâlbuki muhtemelen sadece doğduğu, hiç yaşamadığı bir yerdir ve şöyle bir basit gerçeklik vardır ki “gitmediğin yer senin değildir.”
O veya bu sebepten büyükşehirlerin delicesine göç aldığı bir yerde bu "sanal memleketperverlik", romantik bir hissedişten öteye gidemiyor elbette...
insanın köklerini bilmesi, tanıması, bir yere kadar güzel bir insanî duygu ama çoğu zaman "ekmek parası" sebebiyle yerleşilen yerlere yabancı kalınmasının da doğru olmadığını düşünüyorum.
Kişinin "şuralıyım" dediği, en iyi ihtimalle senede birkaç gün uğradığı yere zaten faydası yok; yaşadığı yeri de sevmediğinden oy vermek dışında o şehre de etkisi yok. Etki ve katkısı olmayı bir kenara bırakın; yaşadığı şehrin güzelliklerinden de habersiz, dar bir çevrede yaşayıp gitmekte…
Bununla beraber “Sıla-gurbet” düeti, edebiyatımıza ve müziğimize de konu olmuştur.
Ne diyor Yıldırım Gürses’in Uşşak şarkısında, Kemalettin Kamu:
Gurbet o kadar acı
Ki ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı
Hepsi başka biçimde…
Ya da Yeni Türkü grubunun şarkısında:
Dönmek… Mümkün mü artık dönmek,
Onca yollardan sonra
Yeniden yollara düşmek…
Neresi sıla bize, neresi gurbet,
Yollar bize memleket…
Ansiklopedik bilgi olarak diaspora, “çok uzun bir zamandan beri bir kavim, ulus veya inanç mensuplarının ana yurtlarından koparak başka yerlerde azınlık olarak yaşamaları. Sözcük hem kopma eylemini hem de kopup azınlık olarak yaşayan kimseleri ifade eder.” Bizde hemen her şehirde rastladığımız “hemşeri dernekleri” gösteriyor ki, çoğu insan yaşadığı şehirde kendini “memleketim” dediği yerin diasporası olarak hissediyor.
Acı ama gerçek bu…
Şehirli olmak, büyükşehirde yaşamak, daha başka bir ifadeyle büyükşehirde ömür tüketmek zannedilir. Hâlbuki “şehirli olmak” yaşadığı yerin nüfus ya da yüz ölçümü ne olursa olsun ona sahip çıkma bilincine sahip olmak demektir. Bu da fiiliyata dökülmüş vatanseverliğin ilk adımıdır.
Bizdeki bu “yaşadığı yeri sahiplenmeme” durumu üzerine derin araştırmalar yapmak sosyologlara düşer elbette... Buna karşılık hem çeşitli belgesellerde hem Nürnberg ziyaretim sırasında gördüğüm kadarıyla, o insanların büyükşehirlerinden, en küçük köylerine kadar vurdukları düzenli, mamur ve hayata dahil, insanda “burası benim ve sonsuza kadar ben burada olacağım” hissi uyandıran damgalarını görünce ülkem ve insanım adına üzüldüğümü ifade etmem gerek…
Dedik ya, hepimiz imparatorluk yorgunuz. Hepimiz, kıtalarca yorulduktan ve hatta kırıldıktan sonra şairin ifadesi ile “yığılıp kalmışız bu Anadolu toprağına…”
Belki de sadece bu yüzden… Kim bilir?
Ne yazık ki buradan başka “yığılıp kalacak” yeri yok Türk Milletinin… Tıpkı artık yolları memleket edinme lüksünün olmadığı gibi…
Bilmem anlatabildim mi?
Alper Şirvan
Başka ülkelerde, başka memleketlerde nasıldır bilmiyorum ama "memleket nere" sorusu çoğu zaman yeni tanışanların sohbete giriş cümlesi oluverir bizde... Bu soruya verilen cevapsa çoğu zaman o insanın ömrünün çoğunluğunu geçirdiği yer değil, doğduğu ve hatta çoğu zaman içinde büyüyemediği bir yer olur. Cevabın devamında "içinden mi" sorusu da sorulmadan geçilmez.
"Doğduğun yer mi, doyduğun yer mi" tartışması ülkedeki gereksiz tartışmalardan sadece biridir. Ha, bir de "baban nereliyse sen de oralısın" diyen "ataerkiller" vardır ki, sormayın gitsin... Bu şekilde baktığımızda olay ta ilk insana kadar gider elbette…
Bazıları "nerelisin" sorusuna leş gibi etnisite kokan bir eda ve gururla cevap verir, orayı öyle bir anlatır ki sanırsınız ömrü orada geçmiştir. Hâlbuki muhtemelen sadece doğduğu, hiç yaşamadığı bir yerdir ve şöyle bir basit gerçeklik vardır ki “gitmediğin yer senin değildir.”
O veya bu sebepten büyükşehirlerin delicesine göç aldığı bir yerde bu "sanal memleketperverlik", romantik bir hissedişten öteye gidemiyor elbette...
insanın köklerini bilmesi, tanıması, bir yere kadar güzel bir insanî duygu ama çoğu zaman "ekmek parası" sebebiyle yerleşilen yerlere yabancı kalınmasının da doğru olmadığını düşünüyorum.
Kişinin "şuralıyım" dediği, en iyi ihtimalle senede birkaç gün uğradığı yere zaten faydası yok; yaşadığı yeri de sevmediğinden oy vermek dışında o şehre de etkisi yok. Etki ve katkısı olmayı bir kenara bırakın; yaşadığı şehrin güzelliklerinden de habersiz, dar bir çevrede yaşayıp gitmekte…
Bununla beraber “Sıla-gurbet” düeti, edebiyatımıza ve müziğimize de konu olmuştur.
Ne diyor Yıldırım Gürses’in Uşşak şarkısında, Kemalettin Kamu:
Gurbet o kadar acı
Ki ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı
Hepsi başka biçimde…
Ya da Yeni Türkü grubunun şarkısında:
Dönmek… Mümkün mü artık dönmek,
Onca yollardan sonra
Yeniden yollara düşmek…
Neresi sıla bize, neresi gurbet,
Yollar bize memleket…
Ansiklopedik bilgi olarak diaspora, “çok uzun bir zamandan beri bir kavim, ulus veya inanç mensuplarının ana yurtlarından koparak başka yerlerde azınlık olarak yaşamaları. Sözcük hem kopma eylemini hem de kopup azınlık olarak yaşayan kimseleri ifade eder.” Bizde hemen her şehirde rastladığımız “hemşeri dernekleri” gösteriyor ki, çoğu insan yaşadığı şehirde kendini “memleketim” dediği yerin diasporası olarak hissediyor.
Acı ama gerçek bu…
Şehirli olmak, büyükşehirde yaşamak, daha başka bir ifadeyle büyükşehirde ömür tüketmek zannedilir. Hâlbuki “şehirli olmak” yaşadığı yerin nüfus ya da yüz ölçümü ne olursa olsun ona sahip çıkma bilincine sahip olmak demektir. Bu da fiiliyata dökülmüş vatanseverliğin ilk adımıdır.
Bizdeki bu “yaşadığı yeri sahiplenmeme” durumu üzerine derin araştırmalar yapmak sosyologlara düşer elbette... Buna karşılık hem çeşitli belgesellerde hem Nürnberg ziyaretim sırasında gördüğüm kadarıyla, o insanların büyükşehirlerinden, en küçük köylerine kadar vurdukları düzenli, mamur ve hayata dahil, insanda “burası benim ve sonsuza kadar ben burada olacağım” hissi uyandıran damgalarını görünce ülkem ve insanım adına üzüldüğümü ifade etmem gerek…
Dedik ya, hepimiz imparatorluk yorgunuz. Hepimiz, kıtalarca yorulduktan ve hatta kırıldıktan sonra şairin ifadesi ile “yığılıp kalmışız bu Anadolu toprağına…”
Belki de sadece bu yüzden… Kim bilir?
Ne yazık ki buradan başka “yığılıp kalacak” yeri yok Türk Milletinin… Tıpkı artık yolları memleket edinme lüksünün olmadığı gibi…
Bilmem anlatabildim mi?
Alper Şirvan
güncel Önemli Başlıklar