bugün

Bakınız gençlik. Bu başlığın altında yanlış zamanda, yanlış yerde yahut yanlış kelimelerle yapılmış; bir baltaya sap olamayacak aşk itiraflarınıza yer vereceğiz. ben ne zaman "herifteki şanssızlığa bak" dedim, o vakit kendi rezil ilan -ı aşk anımı anlatacağım. Böyle aniden seneler önce yediğim haltı söylersem garip olur diye düşündüm. Öyleyse bunu bir rezillik girdabına çevirelim dedim. Hürmetler.
yurtta bir kız vardı... hemşirelikte okuyan hemşire... erkekler katı üst... alt kat kızlar katı.
40 gün gül gönderdim... bahçeden koparıp.
nöbetteyken yatağına bıraktıyordum, yok nöbetten gelmiş uyuyorsa yastığına, baş ucuna.

mesire topluca ait olduğum arkadaş grubu pikniğe gidecektik... dedim tamam... biraz içer orada teklif ederim.
gittik pikniğe... hadi iki duble içeyim dedim, cesaret alıp teklif edeyim diye. olmadı biraz da daha cesaret dedikçe içtim... zıbarıp yattım uyudum biraz o kadar içince.
yurda geri dönerken romantik olsun diye pikniğe götürdüğümüz teybi yanıma aldım... kap kacağı poşetleri şerefsizce bizim arkadaşlara taşıttım.
moğolların sihirli ay ı çalıyorum güya çaktırmadan...
https://www.youtube.com/watch?v=9nCygIxXe-Y

neyse onca yoldan sonra yurdun kapısının önünde teklif etmiştim yol bitince...
kıssadan hisse: güller işe yaramış... kendi dedi sonradan.
ilkokulda çok hoşlandığım bi kız vardı adı Gizem.o zamanlar daha 8 yaşındayım. gizem de benim ilk aşkım, hiç unutmam. bir gün öğretmen sınıfı üçe böldü dört erkek dört kız olacak şekilde her haftasonu birinin evinde ödev yapma sorumluluğu verdi. ben gizemin gruptayım, ilk buluşma da gizemlerin evde:) ablama dedim ki aşık olduğum kızın evine gidiyorum, beni güzel giydir. oturduk hesapladık kitapladık, en uygun kombini, saç stilini bulduk. babamın çok özel günlerde sıktığı parfümü bile patlattık:) velhasıl ben gittim gizemlerin eve. annesi balkona masa kurmuş, dört kız gelmiş, erkeklerden bir tek ben varım. neyse biz açtık kitapları çalışıyoruz, gizem bana demez mi çok yakışıklı olmuşsun diye:) ulan dedim Teoman, taktik işe yaradı. neyse gizemin annesi bize çay getirdi, böyle pasta börek çörek tabağı falan getirdi. bir yandan çalışıyoruz bir yandan yiyoruz, ulan kadın bir güzel yapmış börekleri, ne biçim yiyorum havada vuruyorum. aradan 5 dakika geçti geçmedi kadın bir kolaçan etmek için kafayı balkona uzattı, bir de ne görsün, herkesin tabağı dolu, çaydan en fazla içen bir yudum içmiş, bende ne börek var ne çörek var ne çay. ay dedi Teoman oğlum sen çok mu beğendin benim yaptıklarımı, hemen bitirmişsin, ulan ben bir utandım bir utandım, anlatamam. yerin dibine girdim birden. şuanda bile aynı utancı hissedebiliyorum. kadın gitti bir tabak daha yaptı bana, çay da getirdi, daha beni sikseler dokunur muyum:) kaldı öyle börekler.

gerçi ben gizemi sonradan ayarladım, manita olduk ama bu olay sanırım beni birkaç ay geriye attı.

ilk aşkıyla manita olabilmek herkese nasip olmaz. ben öyle şanslı adamım. bu da sözlüğe hatıram olsun.
helal kardeşim. Ben de ilk aşkımla manita oldum. Evleneceğim de. Bir an hikayeye Gizem'in annesi giriş yapınca Gizem'i değil de annesini düşürdün sandım.
Kendi anımı anlatıyorum.
Sene 2009, ben herhalde 16-17 yaşlarında liseliyim. Yaz tatili zamanıydı galiba. TFF kupasında Beşiktaş-Fenerbahçe maçı vardı. Biz akşam yaklaşık 10 kişi falan toplanmış onu izliyorduk. Mısır da patlattık, çay demledik ettik falan. Ben de o hafta tam şey ruh halindeyim. iki hafta önce harbiden aşık olduğunu anlamış ve sindirmişsin fakat sonraki bir haftada nasıl açıklayacağını kara kara düşünüyorsun. Hayatımda işte, çoktan biten eğitim hayatımda, sanatta hep başarılı bir insandım. Çok da çalışkandım, anlama kabiliyetim yüksekti çünkü. Bu sebepten ötürü, bir hafta boyunca böyle dalgın dalgın gezmek, hele lise çağındayken hiç benim karakterimle uyuşmuyordu. Arkadaşlarım da işkillendiler tabii doğal olarak. Ağzımdan laf almaya çalışılıyor lakin ben konuşmuyorum. Tam öyle bir ortam var idi. Sonra bir gün Fatih'e söyleyeyim dedim. Zaten o anlamıştır derdimi, yardımcı olur dedim. Onunla konuştuk ettik bilmem nesi. Bilen tek kişi oydu ta ki maç akşamına kadar. devre arasında mutfağa tekrar mısır patlatmaya gittik ben ve müstakbel eşim. o zamanlar eşim değildi de çaktırmayın.
Başladı lafa, tabii ben onun iyice meraklandığını anlamıştım zaten. Dedi "hayırdır sen bir garipsin iki haftadır?" sonra iyi misin faslı falan geçti. Tabii onun da olacaklardan haberi yok, arada kardeşim falan diyor ben de içimden kardeşim deme lazım olur diyorum. Zaten bende onu sevmeye eğilim vardı yani. 3 ay küçük benden diye küçükken de kardeşim demesine izin vermiyordum velet aklımla. iyi ki izin vermemişim. Karşındaki adam kırmızı kafalı mavi gözlü çilli tatlı bir şey olunca niye sevmeyesin? koynuna sokası gelir insanın. Neyse uzatmadan hikayeye devam edeyim ben.
işte o beş dakikada yüz milyon soru sordu, baktı ben hala avel avel bakıyorum. Mecburen biraz(!) yakamdan tutup sarsmak durumunda kaldı. Ben de o anda "seni sevdiğimden" deyiverdim. Sonra o da beni sevdiğini söyledi derken salona geri döndük. O yıllarda benim herhangi birine aşk itirafı yapmam, evlenme teklifi demekti çünkü ben o zamana kadar kimseye aşık olmamıştım ve bu süreç içerisinde insanları uzunca gözlemleme şansı buldum. Yani sevdiğim insan hakikaten sevdiğim insandı. Ayrıca, bana beni sevdiğini söylemek de bir nevi evlilik teklifi kabulüne eşdeğerdi. Yani benim burada bahsettiğim 5 yıllık ilişkim, aslında 10 seneden fazla. Benim saymadığım yıllar henüz çok genç olduğumuz için kesin evleneceğimize karar verme ile geçen henüz olgunluğa ulaşmadığımız yaşlardı. Üniversiteden mezun olunca asıl ilişki başladı. Çünkü bir insanın yanında ölene dek kalabileceğine ancak kendine ait kurulu bir düzene sahip olduğunda karar verebilirsin.
işte bu da anının sonudur.
güncel Önemli Başlıklar