bugün

Şiir gibi durabilir. Şimdiden anlaşalım şiir değil.

Henüz gençtim,saçlarım siyahtı. Şimdi de beyaz değil fakat o zamanlar sanki, hani ne bileyim, gece gibi siyahtı. Kalbin atabilen bir uzuv olduğunu fark etmem için çarpışmamız lazımmış. Çarpışmak derken, çarpışmadık. kimsenin kitapları dökülmedi yere. Ama siz bunu çarpışmak sayın, çünkü o an hissettiğimin anlaşılmak adına bir kelimesi,cümlesi, yok. En fazla benzetmesi olabilir. Buradan bakınca benzetmesi dahi benzemeyebilir, olsun, olabilir.

Sesler üzerime üzerime geliyor. Bu kadar sessizliğin ne kadar ses çıkarabildiğini biliyor musunuz? Olsa olsa alfa dalga boyu kadar. lakin beni insanlıktan çıkarıyor olsa gerek, yoksa nasıl duyayım? Kendime sesleniyorum, acıktın mı? Kendimi cevaplıyorum ne yiyeceğiz? Kendime sesleniyorum canın ne istiyor? Kendime cevap veriyorum, canım bir şeyler isteyebilmek istiyor.

Tahammülsüzlüğün had safhasındayım, yanlış anlamayın. Bu şişeleri her gün tezgahın üstüne kim bırakıyor? Sabırsızlığın had safhasındayım bu güneş neden daha doğmuyor? Yanlış anlamayın insan içine küsüyor. Yanlış anlatmayayım, insan insanlığa küsünce içine düşüyor. Burası tam orası, bir yanlışlıkla koca bir yalnızlığa aşık olma evresi. Dahası olamıyor.
belki daha da kötüsü yanlışlıkla olmamasıdır. bilerek, isteyerek yalnızlığa aşık olursunuz. her şeyden emin olup hep güvenebileceğin tek sorunsuz anlaşabileceğin şey olduğunu bildiğin için belki de bilerek isteyerek yalnızlığa aşık olursunuz. aşkın büyüsünü, mükemmelliğini bir insana yakıştıramazsınız.