bugün

ak parti'nin cumhurbaşkanını seçmeye çalıştığı, engellendiği süreçte chp lideri deniz baykal'ın anayasa mahkemesine başvurduktan sonra söylediği şeyler aslında hiçte unutulacak cinsten değildi efendim. ama her nedense artık ne lafını eden var ne de zerre kadar hatırlayan. ne demişti haşmetmeap :

"367 geçmezse, ülkede çatışma çıkar"

bir siyasi parti liderinin anayasa mahkemesine yaptığı başvurudan sonra sanki bir yerlerden sinyal almış gibi, işin vahimi bir terör örgütü lideri gibi, hele de son dönemlerde türlü provakasyonun yaşandığı türkiye'de ettiği kelamı unutmak mümkün değil aslında, ama siz yine de unutun. nasıl olsa unuttuğunuzu da unutacaksınız.bu da ne ilk olacak, ne de son.
güzel ülkemizde, yaşanan onca şaibeye, hukuksuzluğa, canavarlıklara ve türlü türlü dalavereye rağmen insanların hala akıl almaz bir aymazlık içinde hiç bir şey olmamış gibi yaşayabilme durumlarını açıklamaya dönük çırpınışları barındıran ifadedir.

belki "mahkum edilmek" ifadesinden bir zorunluluk olgusu anlamı çıkarılabilmektedir.

ancak bu durumu bir zorunluluk olarak görmek dışında, -kültürel kodlarımızı da hesaba katarsak- bu boş vermişliğin, unutkanlığın ve boyun eğişin altında boynumuza geçirilmiş acımasız bir ilmek gibi kurtuluşu olmayan bir durumun -gelişmemişlik- olduğunu düşünmek gibi seçeneklerimiz de bulunmaktadır.

örneğin susurluk skandalı gibi, hukuku içine sindirmiş ülkelerde kıyametler koparması, kelleler götürmesi gereken olaylardan sonra, günümüze dönüp şöyle kabaca bir bakıldığında; ülkede halen kaos ortamından nemalanmaya çalışan insanların da yine aynı yolda yürümüş yolcular olduğunu görmek zor olmayacaktır.

ya da şemdinli'de patla(tılama)yan bombalardan sonra içinde genel kurmay başkanının da olduğu bir çok ismin zikredilmesi, bunu doğal olarak araştırılmaya değer bulan savcıların çıkması ve bu savcılardan ferhat sarıkaya'nın yazdığı iddianameden sonra gelişmiş ülkelerde asla görülmeyecek bir şekilde meslekten atılması ve hain ilan edilmesi gibi olayları hazmedebilmek için unutmaya mahkum olmak bir yana bunun kader olması gerekiyor zannımca.

bir genel kurmay başkanının kameralar önünde, bu durumda herhangi bir gariplik olup olmadığını muhtemelen düşünmeden, yine bir sivil toplum temsilcisi ya da bir parti lideri gibi davranıp başbakana ayar vermeye çalışması ve kitleleri kitlesel bir refleks göstermeye davet etmesi durumu. muhtemelen bunu da unutmaya mahkum edildiğimiz onca şey gibi unutacağız.bakacağız geleceğe ulu önder'in gösterdiği ışıklı pencerelerden.

cumhuriyet gazetesine bomba atanlarla danıştaya saldıranların aynı grubun üyeleri olmaları ve bu insanların ülkede kendini ulusalcı olarak ifade eden gruplarla olan bağlantılarını unutmak da mümkün değildir aslında.

hatta bu ulusalcı grupların, sauna çetesi gibi isimlerle sobelenmiş militanlarla olan bağlarını ve bu insanların ülkede oluşturulacak kaos ortamından nasıl çıkarlar elde edebileceğini, yetmedi bu planların arkasında kimlerin ya da hangi kurumların olduğunu unutmak da imkansızdır.

ancak unutuluyor işte.

mecliste çoğunluğu elinde bulunduran bir partiye türlü türlü hukuksuzluklar gösterilerek cumhurbaşkanı seçtirilmemesi. gece yarısı sahneye konmuş elektronik darbe gösterileriyle ülkenin açık açık karmayaşa sürüklenmesi.

daha da kötüsü kendilerini çağdaş ve ilerici olarak etiketleyen güruhların, yığınların, sürülerin düzenledikleri mitinglerde bu hukuksuzluğu kutsayıp darbe şakşakçılığı yapmaları. normal şartlarda ne bugün unutulurdu ne de 50 yıl sonra. ama ne diyorduk şekerler :

burası türkiye..!

esasen ankara ve manisa'da düzenlenen şehit cenazelerinde hükümete küfreden, sloganlar atan ve topluluğu tahrik eden kişilerin, hükümete törer üzerinden vurarak zayıflatmayı amaç edinen atatürkçü düşünce derneği, izmir ülkü ocakları, chp izmir gençlik kolları gibi oluşumlara üye olduklarının da unutulmaması lazım gelir.

hele de genel kurmay başkanı yaşar büyükanıt'ın teröre karşı kitlesel refleks gibi inci inci açıklamaları hala çınlarken ülkenin dört bir köşesinde. ne? danışıklı dövüş mü? yapmayın canım. unuttuk bile.

özelleştirmenin her türlüsünü ihanetle bir tutan tatlı su vatanseverlerimizin milyar dolarları görünce oyak bank'ı hollandalı bir şirkete satmaları da biz bize benzeriz soslu bir komediden başka bir şey değildir. unutulacak gibi değildir. ancak zaman geçiyor, su akıyor, toprak aşınıyor, aşınıyor belleklerimizde. unutuyoruz bunları da her şeyi unuttuğumuz gibi.

arkasında sivil toplum kuruluşlarının olduğu iddia edilen cumhuriyet mitinglerinin düzenleyicilerinden birinin üniversiteden intihal sebebiyle uzaklaştırılmış olması ve diğerinin de -tuncay özkan- kurduğu televizyon kanalı sebebiyle zor durumda olduğu gerçeği nasıl unutulsun?

hele de bu televizyon kanalının parasının cumhuriyetin kurucusu, laikliğin ve modernizmimizin yılmaz bekçisi, atatürkçü chp tarafından verildiği ilgili kişi tarafından da ifade edilmişse?

ülkemizde çeşitli dönemlerde ayyuka çıkmış darbe söylentileri ve ordunun sivil toplum kuruluşlarıyla olan ilginç ilişkilerini konu alan haberleri yaptıktan sonra kapatılan nokta dergisinin akıbetinin özgür basınımız (!) tarafından bile yeterince sorgulanmamış olmasını, ülkemizin düşünen ve entellektüel olduğunu iddia eden elitlerinin/aydınlarının bile tatmin edici bir tepki koymamasını nasıl unutabilir ki akıl sahibi bir türkiye vatandaşı?

geçtiğimiz günlerde ümraniye'de ortaya çıkarılan bir örgüt evinde yakalanan cephaneliğin hırant dink, orhan pamuk, perihan mağden ve elif şafak gibi yazarların davalarında çeşitli eylemler düzenleyen emekli bir astsubaya ait olduğu, bu emekli subayın ve bağlı bulunduğu grubun ulusalcı sivil toplum kuruluşlarıyla olan ilişkileri de unutulacak muhtemelen. aynı 80 ihtilaline giden süreçte yaşanan gizli ve derin ilişkilerin günümüzle ne kadar benzerlik gösterdiğini düşünemediğimiz gibi.