bugün

bazen ilginç tecrübeler yaşamaya sebebiyet veren bir olaydır.

bundan yaklaşık 2 sene önceydi. işten çıkmış eve doğru trafikte seyrederken kontrollü kavşakta yeşil ışığın yanmasıyla aracımı harekete geçirdim, bu sırada kavşağın diğer tarafından hızla üzerime gelmekte olan devasa siyah cipi farketmemle hastanede gözlerimi açmam arasında sadece bir an geçmişti...

gözlerimi açtığımda özel bir hastanenin nezih bir odasında olduğumu anlamak uzun sürmedi.
evet, bir kaza yapmıştım, ama hiçbirşey hatırlamıyordum. kaza sonrası ne oldu, bana ne oldu, nasıl hastaneye geldim? ilk bakışta vücüdumda herhangi bir hasar göremedim, biryerim de ağrımıyordu, kendi kendimi kontrol ederken odaya çok tatlı bir hemşire girdi.

-ah, uyandınız mı?
+evet, ne oldu bana?
-ah, geçmiş olsun. trafik kazası, ama önemli değil. birkaç sıyrıkla atlattınız çok şükür, baygındınız ve iç kanama riskiniz vardı bu yüzden hastanedesiniz.
+peki daha ne kadar kalacağım?
-buna son kontrolleri yapıp doktor bey karar verecek.

diyerek çıktı odadan tatlı hemşire.
hemşirenin çıkmasını takiben kapım iki kere çalındı. belli belirsiz "girin" dememle birlikte kapıdan içeri 40'lı yaşlarda güzel giyimli, bakımlı, harkulade vücut hatlarına sahip bir bayan girdi. tek handikapı kafasında takılı olan o saçma bez parçasıydı.
o'nun yanlış odaya girdiğini düşünürken, yanıma doğru yaklaşarak "geçmiş olsun" dedi ve benimle tokalaşmak için elini uzattı.
bir türbanlı bayandan beklemediğim bu davranış beni şaşırtsa da kendisine teşekkür ederek ve hala bu odada ne işi olduğunu anlamadığıma dair bir bakış atarak elimi uzattım.

yatağımın yanındaki koltuğa doğru bakarak "oturabilir miyim?" dedi. benden aldığı olumlu cevap ile konuşmaya devam etti.

-geçmiş olsun tekrar. ben şenay t.
+...
-trafik kazası. şeyy, sizin aracınıza ben çarptım.

ben hafif gülümseyerek;

+ah, o trafik canavarı sizdiniz demek?
-(gülerek) çok özür dilerim, gerçekten istemeyerek...
+önemli değil, neticede hafif sıyrıklar, sağ olduğumuza şükür.
-oh...size birşey olsaydı inanın çok kötü olurdum, hayatımın sonuna dek bu kabusla yaşardım, şükür ki iyisiniz.
+sağolun, ve bir dahaki sefere daha dikkatli olun lütfen.
-evet, haklısınız. ne olur affedin, özür dilerim.
+lütfen. her insanın başına gelebilir. sonuçta kaza işte.
-evet, ama ben çok üzüldüm. bu arada tüm zarar ziyanınız ve hastane masraflarınız tarafımca karşılanacaktır. lütfen buna müsade edin ki kendimi affedebileyim.
+buna gerek yok hanımefendi, sigorta, kasko vb...
-lütfen, rica ediyorum, lütfen.
+pekala.
-ben müdür beye gerekli talimatları verdim, ilgilenecekler. bu arada taburcu olduğunuzda sizi otelimizde ağırlamak istiyoruz. bunu da kabul edin lütfen.

son teklif sonrası yatağın yanındaki sehpanın üzerine kartvizitini bıraktı şenay hanım.

benimle kibar bir şekilde vedalaşarak odadan ayrıldı.

ben yarı isteksiz bir şekilde kartvizitine baktım, "t. şirketler grubu yönetim kurulu başkanı şenay t."
vay anasını sayın seyirciler.

benim gibi sıradan bir elektrik mühendisine göre hatırı sayılır bir üstünlüğe sahip bir bayan. zaten benim meganın üzerine çıkan ve darmadağan eden jipten belliydi ne olduğu. tabi zenginin malı züğürdün çenesini yorar ya neyse...

ben bunları düşünürken, doktor bey odaya girdi. son kontrollerini yaptıktan sonra birkaç saat içerisinde taburcu olabileceğimi söyleyerek odadan ayrıldı.

taburcu olma vaktim geldiğinde ise giyindim, odadan çıkarken beni iki kişi karşıladı.
biri kendini tanıttı, az evvel şenay hanım'ın bahsettiği müdür bu lavuk olmalıydı. yanında da ayak işlerine bakan, sanırım koruma gibi bir vazifesi olan bir eleman vardı.

"efendim, şenay hanım sizi bekliyor."

dedi müdür.
benim için bir sıkıntı yoktu. zaten işyerine telefon etmiş, kaza geçirdiğimi hastanede olduğumu, birkaç gün işe gelmeyeceğimi bildirmiştim. yalnızdım da. tüm hayat boyu üstelik...

annem ben çok küçükken rahmetli olmuş, babam da kendinden yaşça çok küçük biriyle evlenmişti. ben de o şehir senin, bu şehir benim yatılı okumuş, en nihayetinde üniversite, askerlik ve iş hayatı derken hep yalnız kalmıştım. bu arada askerdeyken babam da vefat etmiş, bizim üvey analık babadan kalan herşeyin üzerine oturmuştu.
kardeş yok, amca yok, kuzen yok, dayı yok, hala yok. bir sikim yoktu işte.

birkaç askerlik arkadaşı ve bir avuç iş ve üniversite arkadaşı hepsi bu. 30 yaşlarında bir piçtim işte...

işte bu halet-i ruhiyeye sahip iken şenay hanım'ı daha yakından tanımak istemi ile arabaya bindim. belli ki şenay hanım'ın beni davet ettiği otele doğru gidiyorduk.

t. şirketler grubu...
her ne kadar daha önce duymadıysam da baya bir havalıydı ismi.

xxx hotel'in önüne geldiğimizde volkswagen caravelle marka araç durdu, otomatik sürgülü kapısı yavaşça açıldı ve otele doğru ilerlemeye başladık. otele girdiğimizde gözlerim şenay hanım'ı aradı. müdür de bunu farketmiş olacak ki;
"efendim şenay hanım bir toplantı için istanbul'da, sizin dinlenmenizi istedi, yarın sizinle görüşeceklerini bildirdiler..."

"vay anasını, hızlı kadınmış bizim şenay" diye düşündüm. 4 yıldızlı harkulade otelin en baba odasına yerleştirilmiştim. anın tadını çıkarmaya, hafif yaralanma ile atlattığım trafik kazası sonrası şu minik dinlenceye odaklanmaya başladım. kendimi nedense yorgun hissediyordum, bir süre televizyonu kurcaladım, kafama göre bir program bulamamaktan şikayetçi bir halde minibarı açtım ve kendime bir içki alarak yatağa geçtim, odanın ısıtmasını ayarlayarak uyku moduna geçmeye başladım...

birkaç saatlik belli belirsiz bir uyku durumu sonrası kapım iki defa çalındı.
yarı uykulu bir halde kapıya doğru yürüdüm, kapıyı açtığımda şenay hanım karşımda duruyordu...

en az hastanede beni ziyarete geldiği kadar şık ve bakımlıydı, kolumdaki saate baktım sabaha karşı 3.50'yi gösteriyordu. sonra şenay hanıma baktım.

-özür dilerim, rahatsız ettim. hem hoşgeldiniz demek, hem de iyi olduğunuzu görmek için daha fazla bekleyemedim...
+ah, önemli değil, ben teşekkür ederim.
-bir ihtiyacınız var mı?
+sağolun, herşey var.
-o halde sorun yok.
+evet, sağolun.
-....?
+....?
-aslında konuşabiliriz diye düşünmüştüm.
+(esneyerek) tabi, bana 5 dakika müsade edin aşağıya geleyim.
-olur tabi, ama içeri de gelebilirim bir sıkıntı olmazsa.
+...?
-(odanın içini göstererek)...?
+ah, tabi buyrun, buyrun. biraz dağınık kusura bakmayın.
-sorun değil, asıl siz kusura bakmayın, bu saatte.

odaya geçilir ve kapı kapatılır.

-gerçekten vakitsiz geldim sanırım. isterseniz...
+yo yok lütfen rahatınıza bakın, buyrun.

bu esnada şenay hanımı aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya birkaç kez süzmüş, gecenin bir yarısı odamda ne işi olduğunu birkaç defa sorgulamış ve olayları akışına bırakmaya karar vermiştim.

-otele davetimi kabul edip geldiğinizi haber verdiklerinde istanbuldaydım, işlerimi bırakarak ilk uçakla hemen geldim.
+ah, üzgünüm sizi rahatsız ettim o zaman.
-hayır optimus bey...bu arada size optimus diyebilir miyim?
+tabi ki nasıl arzu ederseniz.
-evet, ilk uçakla geldim optimus. anlamadığım bir şekilde bu olay beni çok etkiledi. kendimi hala suçlu hissediyorum.
+lütfen şenay hanım bunu konuşmuştuk. böyle düşünmeye devam ederseniz üzülürüm.
-peki tamam,
+daha iyi.
-aslında ben sizi biraz araştırdım ve sizinle birşeyler paylaşmak ve arkadaş olmak istedim.
+?
-sizin kadar yalnızım ben de. sizle talihsiz bir kazaya karıştık, kaza sonrası öylesine alelade bir özür ziyareti düşünmüştüm, lakin bana karşı çok kibar ve nazik davrandınız.
+teşekkürler.
-durun bölmeyin. kazada ben suçlu olduğum halde siz son derece kibardınız bana karşı, üstelik herhangi birşey de talep etmediniz. bu benim çevremde uzun zamandır rastlamadığım asilce bir davranıştı ve beni çok etkiledi. sizi tanımamama rağmen sizi kendime çok yakın buldum ve bu yüzden daha fazla zaman geçirmek, hatta arkadaş olmak istedim.
+çok teşekkür ederim. o sizin kendi asaletiniz. duygularımızın karşılıklı olduğundan emin olabilirsiniz şenay hanım.

bu sımsıcak konuşma sonrası içecek birşey isteyip istemediğini sordum, dolapta alkollü içkilerden başka meyve suyu, kola, enerji içeceği vb de vardı. şenay hanım viski istedi...ben bunun şaşkınlığını yaşarken, enerji içeceği ile karıştırmamı istedi. ben içkileri koyarken, o da üzerindeki cekedi ve başındaki o saçma bez parçasını çıkarmıştı...

bir yandan anlatıyor, ben dinliyordum. konuşması bana müthiş huzur veriyordu. benden aşağı yukarı 10-12 yaş büyük olmasına rağmen, onu inanılmaz çekici ve kendime yakın buluyor, o'na sarılmak hatta sahip olmak istiyordum.
şenay bana acayip şeyler hissettirmeye başlamıştı. benden büyüktü, kendinden emin ve ne istediğini biliyordu. bana acayip güven veriyordu, dizlerine yatıp başımı okşamasını istiyordum, hatta bunun için deliriyordum. o ise konuşmaya, bana sorular sormaya, kendini her yönüyle anlatmaya devam ediyordu.

43 yaşındaydı şenay.
yaklaşık 9 sene evvel kocasını kaybetmişti. kocası kendinden 20 yaş büyük, hatırı sayılır bir serveti olan bir işadamıydı. çocukları olmamış, şenay da 9 seneden beri yalnız başına kocasının bıraktığı şirketleri tek başına idare etmiş, bu dönem boyunca da kendi özel hayatına dair ve kendi için hiçbirşey yaşamamış bir kadındı.
güzeldi.
türbanlıyken de, türbansızken de çok güzeldi.
ve bana güven veriyordu.

sürekli anlattı, ben dinledim. o anlattı, ben sustum.
bardağını 3. kez tazelememden sonra da anlatmaya devam etti şenay.
öğretmeninden izin isteyen ilkokul talebesi gibi parmağımı havaya kaldırarak ve tüm cesaretimi toplayarak sordum.

+şenay, yanlış anlamazsan birşey isteyebilir miyim?
-(muzip bir gülümseme ile bana izin verdi) evet.
+başımı dizlerine koyabilir miyim...

tereddütsüz izin verdi şenay.
yattım dizlerine.
anasız babasız geçen yılların acısını çıkarırcasına yattım.
umarsızca.
başımı okşamaya başladı. o anlatıyor ben dinliyordum yine, sonra ben anlatıyordum o dinliyordu. başımı okşamaya devam ediyordu.

bu şekilde uyumuşum. daha doğrusu şenay da uyumuştu. uyumuştu ama gözlerimi açtığımda hala başımı okşuyor ve bana bakıyordu. beni koruyordu adeta gözleriyle ve bu çok hoşuma gidiyordu. bir süre bu şekilde kalmaya devam ettik. sonra şenay kalktı, cekedini giydi. gitmesini hiç istemiyordum, ama gitmesi gerekiyordu belli ki. sarıldım ona, beni yanağımdan öptü ve kapıya doğru yöneldi. elinden tutarak kendime çektim. ben de yanağından öperek "şimdi berabereyiz" dedim.
"sen öyle san" diyerek dudaklarımdan öptü bu kez. bunun altında kalamazdım. tekrar kendime doğru çektim onu ve bu sefer ben dudaklarına yapıştım. müthiş bir şehvetle öpüşmeye başladık, bu şekilde şenay'ı saatlerce öpebilirdim. ama bir süre sonra ayrılmak zorunda kaldık. gerçekten gitmesi gerekiyordu.

"tekrar gelecek misin" diye sordum. halletmesi gereken işleri olduğunu, gitmesi gerektiğini söyledi. "sen keyfine bak, ben gerekli talimatları verdim, yardımcı olacaklar ve elbet görüşeceğiz" diyerek ayrıldı...

o çıktıktan sonra gözlerimi kapadım.
rüya gibi bir geceydi. hayatıma bir çok kadın girmişti, pek çok ilişki yaşamıştım, ama böylesi ilk defa başıma geliyordu...
kendimi yatağa attım, 15 dakika kadar öylece yattım sırtüstü. geceyi ve sabahını düşünüyordum. sonra odadan çıktım, otelin resepsiyonuna indim. müdür lavuğu beni karşıladı.

-optimus bey, umarım sizi rahat ettirebilmişizdir.
+ah, evet, sağolun.
-sevindim. yoksa şenay hanım bize çok kızar.
+(gülümseyerek) şenay hanım nerede?
-istanbulda efendim.
+???

şaşırmıştım.
kadının gece benimle olduğumu bilmiyordu bu lavuk. vay anasını...

herneyse, bu karışık duygular içinde kahvaltı ettim. kahvaltımı bitirdiğimde başka bir müdüre benzeyen başka bir lavuk bana doğru yaklaştı.

"efendim, benimle dışarı gelebilir misiniz acaba?"
başımla onaylayarak dışarı çıktık. bana bir araba anahtarı uzatarak ilerideki metalik mavi volvo'yu gösterdi.

"efendim, şenay hanım bunu sizin için tahsis ettiler"
şaşırmıştım birden. anahtarı almadım. odama çıkıp şenay'ı beklemeye başladım. kimse gelmedi. dışarı çıktım, şehir merkezine indim, geri döndüm. resepsiyona sordum, arayan soran yoktu. gece gelir düşüncesi ile tekrar odama çıktım. saatler geçti, gelen giden yoktu, bir not, bir mesaj bile yoktu. şenay'dan bir haber yoktu. çıldıracak gibiydim. bir şişeye yakın viskiyi içtim o gece, sızmışım...
sabah uyandığımda aceleyle odadan çıktım, müdür lavuğunu bularak şenay hanım'ı sordum. hala istanbuldaydı. diğer müdür lavuğu yanıma geldi ve arabayı muhakkak almam gerektiğini aksi takdirde şenay hanım'ın kendisine kızacağını izah etti. istemeyerek anahtarı elinden aldım. bu arada geçen süre içinde şenay'dan hala haber yoktu. otelden ayrılmaya karar verdim, zaten herhangi bir eşyam olmadığı için odaya tekrar çıkmadan direkt yeni arabama binerek otelden ayrıldım. müdür lavuğu arkamdan koştu ve kaç gibi geri geleceğimi sordu, cevap vermedim.
arabayla bir tur attıktan sonra geri dönüp otelin önündeki valeye arabayı teslim ettim.

şenay ile hayatımda hiç yaşamadığım bir gece geçirmiştim. benim için çok özeldi. ama ben bir jigolo değildim. bu arabaya ve o'nun bana sunacaklarına ihtiyacım yoktu. benim onda aradığım ve bulduğum o'nun zenginliği değil, başka şeylerdi.

bu yoğun duygularla eski monoton hayatıma geri döndüm.
ama hayatımda birşeyler eksikti. o geceden sonra hiçbirşey eskisi gibi değildi...otelden ayrılıp eski hayatıma döndüğüm ikinci günün akşamında daha da kötüydüm. yemek dahi yemeden eve kapanmayı düşünerek eve gittim.
televizyon, film falan derken, dolaptan bir viski aldım. 3. dubleyi içiyordum ki gözüm saate takıldı. gece bir buçuk olmuştu. bir yanım içmeye devam etmemi, diğer yanım ertesi gün erken kalkmam gerektiğini söylüyordu ki, kapım iki defa çalındı...

gözlerim kapalı bir şekilde kapıyı açtım. gözlerimi hafif araladığımda karşımdaydı...
şenay.
o gelmişti...
hafif aralık kapıyı iterek içeri girdi.

-küsüm ben sana.
+???neden?
-beni bıraktın gittin.
+ben mi bıraktım?
-neden gittin?
+gitmek zorunda hissettim kendimi, senden haber alamadım. başka şeyler düşündüm.
-işlerim vardı. çok önemliydi. nasıl başka şeyler düşündün ki?
+biraz da kızdım.
-neden?
+o araba neydi? nedir amacın?
-sadece hediyeydi. seni mutlu etmek istedim.
+ama yanlıştı. ben ji...
-sus lütfen.

diyerek beni susturdu. elimden tutarak kendine doğru çekti beni. karşı koyamıyordum, zira onu çok arzuluyordum. deliler gibi öpüşmeye başladık. "yatağında bana yer var mı?" diyerek ellerimden tutup beni yatak odasına doğru çekti. evin girişindeki salondan çıktık, ilk kapıyı açtı, orası banyoydu, diğer kapıyı açtı, işte burası benim yalnızlığımın başkentiydi...

öpüşür bir halde birlikte yatağa düştük. üzerimizdekileri yırtarcasına hışımla çıkarıyor, bir yandan tutkuyla öpüşmelerimize devam ediyorduk. bir süre sonra ikimiz de çırılçıplak halde sevişmeye devam ettik. artık deliriyor, o'na sahip olmak istiyordum. "lütfen" dedi, "böyle devam edelim..." anlam veremedim. daha ileri gitmek istemiyordu nedensizce.

gece boyunca sevişmemize rağmen cinsel birleşme yaşamadık. ben buna da razıydım, yeter ki yanımda olsun, bir yere gitmesin istiyordum. ama o'na sahip olmayı da herşeyden çok istiyordum.

"buna hazır olmadığını, vefat eden eşinden sonra kimseyle birlikte olmadığını, benim ilk olduğumu" söyledi.
iki gün evden çıkmadık.
deliler gibi seviştik. ama ben de o da yanıyorduk.
artık ben onundum, o da benimdi. hayatımıza bir süre bu şekilde devam ettik. ona sahip olamasamda, beni her yönden tatmin ediyordu şenay. o'nu seviyordum.

bu arada geçen süreçte, beni kandırmış, bana o volvo'yu hediye etmeyi başarmıştı. birkaç gün bedenimi satan bir orospu gibi hissettim o arabayı kullanırken. işyerimden de istifa etmiş, şenay'ın şirketlerinden birinde genel müdür olmuştum.
ilişkimizi herkesten gizli tutuyorduk, arkadaşlarım benim hayatımdaki gelişmelere bir anlam veremiyor, beni sürekli sıkıştırıyor, soru yağmuruna tutuyorlar, ben ise kaçama cevaplar vererek ve konuyu dağıtarak bunları savuşturuyordum.

ilişkimizin 3. ayında şenay ile birlikte bir iş seyahatine çıktık. izmir efes oteli'nin yan yana iki süit odası bizim için ayarlanmıştı. şenay işi hiçbir zaman şansa bırakmıyordu. akşam yemeğini bitirdikten sonra odaya çıkmayı teklif ettim. o da ben de yorgunduk. bedenlerimizin bir an önce birbirine kavuşması ve dinlenmesi gerekiyordu. ben hemen şenay'ın odasına geçtim. yatağa oturduk, birer kadeh içki hazırladım. şenay; "ilk gecemizi hatırlıyor musun?" diye sordu. nasıl unuturdum ki, ilk gecemiz de bir otel odasındaydı. o'na bunu anlattım, onayladı. o ilk geceden sonra hep benim evimde ya da onun evinde beraber olmuştuk, ilk defa bir otel odasındaydık şenayla.

"tekrar istermisin optimus?" diye sordu. "elbette" diye cevapladım. bana dizlerini göstererek yatmamı istedi. yattım, başımı okşadı, anlatmaya başladı. hayatında benim çok önemli bir yerde olduğumu, benden bir an bile ayrılmak istemediğini söyledi. ben de aynı duygular içinde olduğumu anlattım. eğilerek beni öptü. ben de karşılık verdim, bir daha, bir daha, bir daha. sonra bir daha.
dakikalarca öpüşmeye devam ettik ve sevişmeye başladık. "artık çıldırıyorum şenay" dedim, inleyerek.
"çıldırıyorsan istediğini al sevgilim" dedi. kalbim duracaktı. "ciddi misin?" dedim. "sen bunu çoktan hakettin birtanem" diyerek beni öptü.
vücutlarımız yekpare hale geldiğinde şenay 18'lik yeni bir gelin gibiydi. o gece hayatımın kadınına defalarca sahip oldum. ilişkimizde yeni bir dönem muhteşem bir şekilde başlamıştı...

to be continued...
manifesto yazmaya sebep olacak olaydır.
Kötü bir durumdur

"18'lik gelin gibiydi"ye kadar her şey çok güzeldi. içindeki abazayı açığa vurmasaydın keşke.
özet: türbanlı karı ile trafik kazası yapmış, kaza sonrası türbanlı kadın evine(oteline) davet etmiş, orada yiyişmişler.
hangi filmin hangi sahnesi dedirten olay. ben türbanlı birisi ile kazaya karışmıştım. ters yoldan gelip bana çarptı ben daha noldu lan demeye kalmadı kadın çantayla kafama vurdu lan. sonra;

+napıyosunuz hanımefendim siz hatalısınız.
- sus senin kitap sikerem gardaşlarıma söylerem.
+ ne diyon sen ya ?
- ellah belaaa versin senin kitap sikecem senin varya sen dur.

bide bunları höykürerek söylüyodu. burnundan falan sümükler akarak.
bunun devamı gelecekse şimdiden yapımcı aramaya başla kardeş.
(bkz: inci sözlüğü kasıp kavuran korkunç hikaye)
supernaturel'ın 3. sezonundan daha uzun sürmüştür.
michael schofield ın hapishaneden kaçmasına sebep olan olaydır.
(bkz: elektrikler kesikti okuyamadım hocam)
bittin oğlum polis gelecek ve kesin sen suçlusun bu dönemde.