bugün

Makam sahipliği, meslek sahipliğine ağır bastığında; vatanseverlik davulları da, vatandaşların yaşam düzeyine boş vere vere gümbürder.
Her 5 dakikada bir, bir çocuk ölüyormuş; kime ne?
Önemli olan Çankaya'ya kimin çıkacağı.
***
Neden Çankaya'ya kimin çıkacağı bu kadar önemli de; kışın yolları kapandığı için, hangi köylerde doğum sancısı tutmuş kadınların, hastanelere nasıl taşınmaya çalışıldığı önemli değil?
***
Bir "yazı" adamı, böyle bir soruyu gözlere sokmak için inatlaştığında; "vatanı ve milletiyle devletin bölünmez bütünlüğü"nün temeline dinamit koyduğu iddiasıyla, demir parmakların arkasına süpürülür mü, süpürülmez mi?
***
Dünkü Milliyet'te Yasemin Çongar'ın, Washington'dan gönderdiği "ABD'nin insan Hakları Raporu", şu başlıklarla yansıtılıyordu:
"Türk yargısı bağımlı - ABD, Türkiye'de hükümetin ve ordunun yargıyı etkileyebildiğini; savcıların gazetecileri, yazarları ve siyasileri ifade özgülüğüne karşı açılan çeşitli davalarla taciz ettiğini belirtti"
***
Kazara bendeniz, Galatasaray'da Balıkpazarı'nın girişindeki Arıoğlu kardeşlerin, rafları rengârenk turşu kavanozlarıyla albenili bir freske dönmüş turşucu dükkânını; Gazi'nin Ortaca'daki pelerinli silindir şapkalı heykelinden daha sevimli bulsam; vaktiyle olduğu gibi yine bazı çevrelerdeki bir öfke kabarmasının hedefi olur muyum, olmam mı?
***
Zaten aklıma böyle bir sorunun gelmesi bile kanıtlıyor; neden Çankaya'ya kimin çıkacağının bu kadar önemli olmasıyla, kışın yolları kapandığı için hangi köylerde doğum sancısı tutmuş kadınların, hastanelere nasıl taşınmaya çalışıldığının önemsenmemesini.
***
Osmanlı tarihi de, kul yığınlarının tepesindeki saltanat tahtını ele geçirmek için, cellatların kıyasıya seferber edildiği baba-oğul ve kardeş kavgalarıyla doludur.
Kul yığınları, yahut gizli bir iç sömürgenin çileli bahtsız insanları...
Onların durumunu ortaya koymak ise...
Tövbe tövbe, en büyük ihanet!
***
Vaktiyle bendeniz 25 yaşındayken Kore'deki birliğin standart olduğunu ve azaldıkça tamamlanacağını yazdığımda; Savunma Bakanlığı'na çağrılmış ve bakanlık müsteşarlığını da yüklenmiş olan bir amiralin karşısına çıkarılmıştım.
Amiralin makamı karşısında hazır ol duruyordum. Kendisi bir süre önündeki işlerle meşgul olduktan sonra başını kaldırıp bana bakmış ve sormuştu:
- Sen Türk müsün?
- Evet efendim, demiştim.
- Bir Türk bunu yazmaz demiş ve yine sormuştu:
- Sen vatanını seviyor musun?
- Bizim yaptığımız iş, vatanın bizi sevmesi içindir, demiştim.
***
Amiral ayağa kalkmış:
- Ben de Londra'da okudum; insan vatanını da sevmeli, vatan da onu sevmeli, demişti ve masasının önündeki koltuğa geçip:
- Buyurun oturun, bir kahve içelim, diye birden nazikleşmişti.
***
Yıllar içinde dostluğumuzun koyulaştığı amirale, ben de bir gün şunu sormuştum:
- Neden beni ilk gördüğünüzde "Sen Türk müsün, bir Türk bunu yazmaz" demiştiniz?
Amiral:
- O kadar gençtin ki, gözünü biraz korkutmak istemiştim, demişti.
***
Yaptığın işe layık olmak için çırpınıp dururken, sürekli korkutulmak ve bir manav tezgâhının rengârenk meyvelerini; zor bela istiklal Marşı'nı okumaya çalışan külüstür bir topluluktan daha çekimli bulduğunu yazdığında, lanetlenmek ve bin bir hücuma uğramak.
***
Bütün bunların nedeni, 200 devletten oluşan dünya siyasal haritasında hangi ülkede kaç sinema salonu olduğunun ve ülkeye nasıl dağılmış bulduğunun hiç merak edilmemiş olması...
***
Örneğin Afganistan'da kaç sinema salonu var; Peru'da ne kadar var; Almanya'da ne kadar var; Türkiye'de ne kadar var ve bu salonlar ülke içine nasıl dağılmış?
Gönlüm her kurmayın ve siyasetçinin önünde, sinema salonlarının ülkelere göre miktarını ve nasıl dağıldığını gösteren bir haritanın bulunmasını isterdi.
O zaman çok daha net çıkardı ortaya; vatan sevmenin, vatandaşın hayat düzeyine ne kadar katkı yapıp yapmadığı.
***
Türkiye'de kaç sinema salonu bulunduğunu ve nasıl dağılmış olduğunu bilmeden, "Türke Türkten başka dost yok" sloganlarıyla, sürekli sıcak savaş tamtamları çalmak...
Ve "erkek millet", -bir başka açıdan bakıldığında- "kadınsız millet" olmakla övünmek...
Yoksullukla laikliğin, neden sarmaş dolaş olamadığını da, hiç anlayamamak...
***
Neyse ki Balıkpazarı'ndaki turşucu kavanozlarıyla, manav tezgâhları ve çiçekçi vitrinleri; hayatın tadını, kürsü nutukçularından çok daha ballandıran bir güzellikte...

çetin altan