bugün

belki de çok klasik bir olay fakat bu engel olamıyor kalbinizin acımasına.
sanki bu dünyada yıllarımız varmış gibi mütemadiyen hayal kurup sayısızca plan yapıp dururken ; sadece sayılı bi kaç güne sığdırılmış bir tutam sonsuzluk macerası .

mutlu etmenin , mutluluğu paylaşmanın da mutlu ettiği bi gerçek . ilham verici ve izlenmeye değer bi film .

the fault in our stars ise filmin orjiinal adı .
hoş filmdir. ağlattı nedense.
silkici film.
uzun zaman yazmayınca insanın elleride gitmiyor haliyle. herşeyde olduğu gibi.

konumuz bu gerçekten muhteşem film. insana yaşama sevinci veren bir kurgu. en ufak zamanları bile mutlulukla doldurmamız ve buna şükredip devam etmemizi inceden fısıldıryor paslanmış kulaklarımıza. artık aşklar o kadar ben merkezli oldu ki önce kendi egomuzu besleyip geriye kalanı da karşımızdakine veriyoruz. belki o da böyle yapıyor.. sevginin bu denlisine o kadar inanmak istiyorum ki. naif ve güçlü bir aşka.
dünyayı biz mi katılaştırıyoruz. auuu ne kadar genelleme yaptım ben. tamam kendi adıma konuşuyorum.

ağlatan bir film orası kesin. en babasını bile ağlatır. izlerken içine girip metinlerin gücüne ve müzüiğin ritmine kendinizi bıraktığınız anda.
mükkemel karakterler. yazar bile o kadar kötü değildi.

ölüm konuşması çok vurucuydu. sonu başı heryeri..

sevmek en güzel şey. ailesi durdurmadı kızı. sonuna kadar yanındaydı. aşkı tatmadan göçüp gitmemek lazımmış hayattan. en buyuk mesaj bu bence.
aşk kadar güzel günlerimiz olsun..

bu dünyada incinip incinmemek kendi elimzde değildir ama bizi kimin inciteceğine karar verebiliriz ve ben seçimlerimi sevdim.
filmi izlerken insana depresyon etkisi veriyor, bu etkiyle beraber şükretmek gerektiğini hatırlatıyor.
belkide aralarındaki aşkın kuvveti ikisininde sona yakın olması..
gerçekten aşk var mı ? mümkün mü ?
Kitabı mı daha iyi filmi mi emin olamadıgım konu. Once kitabı okuyup sonra filmi izledigimden filmde bszı onemli ayrıntılar atlanmıs gibi geldi. Ama yine de oldukca guzel filmdir.

"the pain demands to be felt"
ben ilk basıldığında okuyanlardanım , sonradan görmüş bebeler suyunu çıkarmadan önce iyi hoş kitaptı sonra okey okeyler , siyah-beyaz bulutlarla , çift tişörtleri falan kitabın tüm felsefesinin içine ettiler . sırf popüler diye kitap okuyanların ders kitabı dışında ellerine aldıkları sayılı kitaplardandır .
Bu sıralar okumayanın dayak yediği hüzünlü ,iç burkan bir aşk romanı.
Sırf ağlayabilmek için izlemeye başladığım film. Bakalım etkili olabilecek mi...

Niye kimse yönetmenini yazmamış diye bakınıyordum (bkz: josh boone) ve fark ettim ki yönetmenin ikinci uzun metrajıymış imdb'ye göre.

Edit: it didn't work. Not a single drop.
ilk başladığında ıyy bı ne yha kız hasta duygu somurusu resmen dediğim sonunda ağzına sıçayaam bohuuu uhuhu diye ağladığım film.
ulu manitunun bitmek bilmeyen ısrarları sonucu yorgun argın halimle bahçelievlerden sahaflar çarşısına kadar sürüne sürüne gidip 5 numaradan satın aldığım john green kitabıdır.

konusu oldukça sıradan kız ve ergen kitabıdır efendim. ya da ben bu kadar melankoliden sıkıldım bilemiyorum, okumasaymışım da bişey kaybetmezmişim.

edit: "aynı yıldızın altında" diye çevrilip yayınlanmış.

büdüt: filmini bile çekmişler ya la.
Ajitasyonsuz kanser bu kadar iyi anlatılabilir fimi. 0 ile 1 arasındaki yaşamlarımızın ne kadar film mottosu olan "tamam" kadar tamam olduğunu görebilmemiz için belki de..
Son zamanlarda izlediğim en iyi film, şiddetle tavsiye edilir.
bence çok abartılmış olan kitap. klasik kanserli genç aşıklar. biri ölür biri ağlar. kötü demiyorum sadece abartılıyor. filmini izlemedim bir şey diyemem.
bildiğiniz ergen hikayesi, okuyup değerli vaktinizi kaybetmeyin.
ilk bir saati sıksa da, özellikle ikinci saati mükemmel olan film. ilk yarım saat sonunda neredeyse sıkıntıdan kapatıyordum. ama sonuna dek izleyin filmi.
Başta ergen filmi diye ön yargılı yaklaşsam da, kitabını yüz kere okuyup filmi izlemeye gittiğimde daha film başlamadan ağlamaya başladığım muhteşem kitap. Kurgusu muhteşem olsa da anlatımı güzel bulmadığım doğrudur.
kanser hastalığından muzdarip oldukları için hayata tutunmaya çalışan iki gencin birbirlerinde aşkı bulmasının öyküsünü konu alan bir aşk filmi. güzel, ama çok acıklı. willem dafoe abimiz filmde kısa görünse de, arıza yazar rolünde yine döktürüyor ve izleyiciyi kıl etmeyi başarıyor.
Dün izlediğim gerçekten doğru şeylerin anlatıldığı izlenilmesi gereken bir film.
Bana göre iğrenç bir film. Herkes o kadar abarttı ki çok harika çok güzel diye nedir bu dedim ve açıp izledim izlemez olaydım iki saatim boş yere gitti.
Biraz sıkıcı bır film olsa da izlemeye değer. yorumları okuyunca çok katı yürekliyim galiba dedim öyle salya sümüklük bır moda girmedim şahsen. aynı konuyu işleyen daha güzel filmler izledik çünkü.
[kat: yarrak gibi filmler]
iyi ve etkileyici bir filmdir.

ağlamayanların "nası ağladınız lan" tepkisine, bir filmin ağlatması durumunun büyük oranda izleyen kişinin o anki ruhsal durumu ile bağlantılı olduğunu belirtmek isterim.

benim çok az filmde ağlamışlığım vardır, hele yanımda biri varken imkansız ağlamam. bu filmde ağladım mı? ağladım! film çok hüzünlü ve etkileyiciydi evet ama benim ağlamam tamamen yalnız ve depresif olmamdandır. bu hissiyatta daha önce hayat bilgisinde de ağlamıştım hatırlarım.

diğer taraftan ortalama hassasiyetteki her insanın ağlayabileceği etkileyicilikte olduğunu belirtmek ister, sevgilerimi sunarım.
son olarak pain demands to be felt, okay?
"Şampanyanın yaratıcısı, hey bakın yıldızları içiyorum! demiş."