bugün

acı ve tatlı

her insanın hayatında efsane olmuş arşive geçirdiği bir aşk vardır. acı ve tatlıyı içinde barındıran bişey. hmm..bu tadı biliyorum sanki. süt kadar temiz bir hammadden yapılmış beyazlar içindeki bir tatlı ve üstünde böyle kahverengi, tadı insanda acaba uyandıran, ilk hissiyatta tatlı fakat ilerledikçe acıyla karışan bir tat. damakta oluşan o karışım zamanla yerini aslında içinde birden fazla lezzet barındıran bir huşuya bırakır.

bu kadar esrarengiz bir karışımı tanımak aslında çok uzun zaman aldı. belki de bir ömür yetmezdi ama 1 yıla o kadar sığdı. değişik ortamlarda ki tavırlar sanki ''mmm.. bu ne güzel bir huy'' dedirtecek kadar başkaydı. zaman yerini, sürekli kabaran bir duygu seline bıraktı. pardon aslında zaman diye kavram kalmamıştı. sevmeler, sevişmeler hep doruklardaydı fakat acı ve hüzünde aynı kıvamdaydı. belki de ömrü kısaydı diye bu kadar sıkıydı. ama hep aranılan o büyük ihtiras sana bir nokta kadar yakındı.

büyük ve sonsuz bir kardan adam yaptık. ama birgün yazda gelecekti. sen eriyen buzları yerine koymaya çalışırken, sular ellerinden kayıp gitti. herşey zamanla böylece bitti. sadece şiirlerde ki bir gizli özne olarak kalabildin. yüklem çekti gitti, zaman orda durdu, hayat bitti.

ve damakta kalan o tat sana hatıra olarak kaldı. ruhun serzenişe geçti, bedenin başıboş gezdi. zihnin kayıp bir diyara göç etti. hayaller başladı. aslında sen hayatı onlar gerçekmiş gibi yaşadın. artık hayat senin için başka bir diyara göç etti. sen ondan sonra hep tatlıyı yedin acaba birgün geri gelir mi hissiyle damağını kirletmedin.

acı hep seni bir yerlerde bekledi, sen bekleyince geçmeyeceğini öğrendin.

başka bedenlerde kirlendin, ziftlendin; onlar zevk aldı, sen örselendin.

hayat seni s.kip attı. senin s.kin ona kalkmadı.

işte acı ve tatlı böyle düşman oldu...
kafası sahlep kazanına sokulası kadınlardır.
gittikten sonra alt beyinde iz bırakan kadınlar.