bugün

ateistlik başlangıcıdır. cesaret ister.

haşa! öyle şey mi olur?

geçen gün bir çayını içmek için gittiğim kel berber hüseyin abi'yle konuşuyoruz. diyor ki; ''bak teega, her insan kendi kafasında yarattığı şeye inanır. kimi ona tanrı der, kimi reddeder onu; inanmak gereği duymaz. tanrının kendin olduğunu anladığın an ise mahvolursun. acı çekersin ve kimse seni anlamaz. yalnız kalırsın.''

bu sözlerin üzerine sinirden ne yapacağımı şaşırdım. bir anda eyüp sabri tuncer kolonya şişesini hüseyin abi'nin kafasına geçiriverdim. kafası kanlar içindeydi, bayıldı. ben sinirim yatışsın diye elime yüzüme tütün kolonyası sürdüm. hâlâ elim ayağım titriyordu. yoksa şu ana kadar inandığım her şey yalan mıydı?

hüseyin abi'yi ayıltmaya çalıştım ama o ayılmamak için adeta direndi. ben de onu öylece orada bırakıp derhal oradan uzaklaştım.
dinde zorlama yoktur.

sorgulama, imana gel!

bak yine aklıma geldi, sinirden elim ayağım boşaldı. oyhşş...
Funny Games'i izledikten sonra bu düşünceye şiddetle kapılmak mümkündür.
gerçekliği g*tünden anlama durumudur. ateistliğin değil şizofreninin başlangıcıdır. konuyla ilgili hikaye:
delinin biri akıl hastanesinde peygamberliğini ilan etmiş herkesi davet ediyor. hastanenin yarısı inanmış bu deliye. neyse efenim o sırada delilerden biri gayet sakin bir köşede oturuyor. doktorlar demişler "herhalde bu adam akıllı, gidip konuşalım"
demişler "yahu sen niye inanmıyorsun arkadaşının peygamberliğine"
deli pişkin pişkin sırıtmış: " ne peygamberi, ben öyle bir peygamber göndermedim"
(bkz: enel hakk)
hepimiz biraz/birer tanrıyız... ya da buna benzer başka bir şey.