bugün

ne yapacağımı bilmiyorum.
şu saç stillerine bayılıyorum;

görsel

görsel

görsel

görsel

görsel

görsel

edit: bunun neresini beğenmediniz ki? :(
az önce bi başlığa tıkladım ve önüme korkunçlu adam çıktı.

tepki bile vermedim ya.. demek ki harbiden olsa..
yürüyüş yapıyordum mobilden takip ettim şakayı. biter bitmez de koştum. son bi hasan mezarcıyı ve ortadaki entry girme kutusunu yakaladım ama 10 dakika yetmedi bana.

neyse seneye artık.
seviyorum sözlük.
önümüzdeki 3 gün şaka kaldırmayı düşünmüyorum; buna koşut olarak şaka yapan insanların beyin engelli olduğunu düşünüyorum. saygılar.
arkadaşlarla içiyoruz herkes muhabet ediyor gülüyor benim içim kanıyor. Ama mecburen gülüyorum ben de. Yalandan da olsa.
sıkılıyor sözlük, herkes sıkılıyor. şurda okuğudum entry'lerin çoğu "hayatıma renk getirecek biriyle tanışmak istiyorum, yeni birilerini istiyorum" temalı. ee bir önceki "yeni insanı" ne yapıcaz? sen ondan sıkıldın, şimdi gelmesini istediğinden de sıkılacaksın? tüketim dediğimiz şeyin hayatın orta yerine sıçım sıçım sıçtığının kanıtı değil de ne lan bu? insan tüketiyoruz insan, alternatif dediğimiz şeyle bu kadar içiçe girdiğimiz sürece burnumuz boktan kurtulmayacak. herkes sıkılıyor ve hiç kimse mutlu değil, yemeyelim birbirimizi.
bugün plakası bile ccc olan bi abiyle tanıştım adam avukat. beni ülkücü yapmaya çalıştı. salı günü bürosuna gidiyorum yemeğe ama sırf piçliğine.
30 yaşımın ilk dakikalarını yaşıyorum. orta yaş mı oldum lan ben şimdi? fena bişeymiş.. emekli de olurum ben yakında. huzurevi baksam artık kalitelisinden.
hastaneleri hiç sevmem. zaten kim sever ki? belki doktorlar, bir de nekrofililer...

sırf bu yüzden oldum olası hastanelerden uzak kalmaya çalışmışımdır zorunda kalmadıkça. ama son bir kaç ayda uzak durma şansım olmadı. babamda kanser olduğu söylendi; adını bile ilk kez duyduğum bir sürü test yapıldı. istanbul'un bir ucundan bir ucuna koştuk durduk.

neyse çok uzatmak istemiyorum; itiraf diye girip de buraya hikaye döşiyenleri pek anlamazdım önceden. ama konuya başlamak o kadar da kolay olmuyormuş bazen; şu an daha net farkettim.

doktorlar babamın kurtulma ihtimalinin çok fazla olduğunu, ufak bir akciğer ameliyatıyla kurtulacağını söylüyordu.

bir gün pet-ct çekilmek için bir özel hastaneye gittik. babam içeri girdi, ben dışarıda tek başıma onu bekliyorum. yanımda da bir kadın, o da kocasını içeriye gönderdi ve onu bekliyor. hastalık insanları o kadar yakınlaştırıyor ki, hiç tanımadığın insanlar birden bir akrabaymış, kırk yıllık ahbapmış gibi sohbet edebiliyor senle hiç tereddüt etmeden.

işte o kadınla da birden uzun bi sohbete başladık. kocasının durumu kötüymüş. belki bir kaç ay daha fazla yaşar diye koşturuyoruz dedi. kurtulma ihtimali hiç yokmuş. üzüldüm biraz. genelde duygularımı dışa vurmayı beceremeyen birisi olsam da, bir şekilde anlamış olacak ki üzüldüğümü; gülümsedi bana. o gülümsemede gördüm hayatın nasıl bir şey olduğunu. ileride benim de hayatımın bir kaç ayı için bu kadar mutlu olabilecek bir eş bulurum inşallah dedim içimden.

aradan 3 ay kadar geçti. babamın akciğerindeki kanser bacağa sıçramış; o kurtulma ihtimali çok yüksek olan adam birden bire "ayağını sakın yere basmasın, kemikleri kırılabilir" denecek kadar hassas bir konuma gelmişti. 1 yıldan fazla yaşaması mucize dendi. ben böyle şeyleri sadece filmlerde olur sanıyordum; ama oluyormuş demek ki gerçek hayatta da. ihtimal var yine kurtulmasına; ama o kadar ufak ki, doktorlar umut vermek bile istemiyordu.

bir gün hastanede sıra beklerken yanıma birisi yaklaştı ben yaşlarında. konuştuk, annesini getirmiş radyoterapiye. o anlattı durumunu; kurtulma ihtimali yüksekmiş. sevindim, ben anlattım biraz durumu. üzüldüğünü gördüm mimiklerinde. gülümsedim... o da gülümsedi.

ne kadar acı görünse de aslında; anlatmak istediğim şu. hayat bu gülümsemelerde saklı. karşınızdaki kişiyi hiç tanımıyor olsanız bile, o kişi size yaşama gücü verebiliyor. o zaman neden bu kadar asık suratlıyız hepimiz?

itirafa gelince; o çocuğa söyleyemedim babam da eskiden annen gibiydi, ama ne olacağı belli olmuyor diyemedim. ne gerek vardı ki? belki de bir kaç ay sonra iyileşecekti gerçekten, içine bu kurdu düşürmenin ne manası var diye düşündüm.

gülümsemek daha doğru geldi bana, aklıma bana gülümseyen o kadın geldi aylar önce. adını bile hatırlamasam da o gülümsemeyi asla unutmadım. her nerdeyse, inşallah kocasıyla mutlu bir şekilde vakit geçiriyorlardır.
lan, çok canım sıkılıyor. son 3-4 saattir ne yaptın diye sorsanız, koca bir hiç amk. çok ama çok canım sıkılıyor.
biri benim yüzümden uyumuyor vicdan azabı çekiyorum. Seni mutlu eden ve üzen insan aynı kişiyse b.ku yedin, gidemiyor da canım katlanıyor, severim ben onu...
Acıklı bir entryi okuyup beğendikten sonra ":)" butonuna basmaya çekiniyorum sözlük. Başkasının acısına gülen bir şerefsiz gibi hissediyorum kendimi. (bkz: sadece bana mı oluyor hissi)
Entrylerime eksi oy verenleri bulup dövdürtmek istiyorum.
bütün gece onu düsünüp güzel geceler yazmamamin ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum ama beklediğini bildiğim icin yazmadim. ha bi de bu basliğa askli sevgili entryler girerken kendimi kötü hissediyorum niyeyse.

edit: yazdim güzel uyu yazdim. mal olduğumdan. ben huzursuzum ama o mutsuz uyumasin. sanirsin liseliyiz.
erken boşalma ile başım fena dertte. kalktım kederden sigara yaktım amk.
bu alarmin calmasina su andan itibaren 4 saat 36 dakika var.

telefonda bunu gormekten nefret ediyorum aq.
bir köpek havlamasıyla geçmiş günlere özlem duyar mı insan? ben duydum. hem özlem duydum hem korku. ve daha fazla derinlere dalmamak için de uykuya dalmayı tercih ediyorum.

köpek korkusuyla boğuşan çocukluk günlerimizdi acı salan bugünlere...
Gece olunca paranoyaklasıyorum.kesınlıkle karanlıkta yatamıyorum. en az bır odanın ısıgı televızyonla bırlıkte acık uyuyorum. Yastıgımın altına bıcak koyuyorum. Bı tıkırtı olmayagorsun bıcagı kaptıgım gıbı tek basıma korku fılmı cevırıyorum resmen. boyle kapı arkasına saklanmalar, bırden ıcerı dalmalar fılan. Bı de gecen bır ruya ıcın agıt fılmını ızledım ızlemez olaydım. o gunden berıdır fılmın sahnelerı gıtmıyor gozumun onunden buzdolabı yuruycek dıye odum kopuyor. Allam nası bu hale geldim ben.
birgün banyoda suyun sıcaklığını ayarlamaya çalışırken donup öleceğim mk!
tembelim duzensizim ve istikrarsizim. Basladigim bir cok seyi devam ettiremiyorum.
Bu dururmdan memnun degilim.
yanlış durakta dur düğmesine basıp ayıp olmasın diye inmişliğim çok olmuştur.
kafama bişeyleri takıp yatağa yattığım, kendi kendime uykum yok lan diyip geri kalktığım daha sonra tekrar yattığım olmuştur.
itiraf: az önce olduğu gibi.
adriana lima seninle sevişmeye varım lakin evlenelim deme sikimde değilsin. "adriana sana söylüyorum türk kızı sen anla."